logo
25 NİSAN 2024

Sıra Milli Ekonomi Modeli'nde

Atatürk Vatandır Sempozyumu'nda yaptığı konuşmada, Atatürk'ün mirasına sahip çıkmanın tek yolunun Prof. Dr. Haydar Baş'la beraber olmaktan geçtiğini belirten araştırmacı yazar Dr. Nuri Kaplan, "Şimdi sıra, Türkiye'yi kainat devleti yapacak olan liderin önderliğine ve O'nun dünyaya mal olmuş Milli Ekonomi Modeli'nin uygulanmasına gelmiştir" dedi.
11.09.2017 00:00:00
Trabzon'da gerçekleştirilen Atatürk Vatandır Sempozyumu'nda Dr. Nuri  Kaplan tarafından sunulan 'Atatürk Ekonomide Neler Yaptı?' başlıklı tebliği aynen yayınlıyoruz:

Genç Türkiye Cumhuriyeti devleti, ekonomik olarak Osmanlı'dan kelimenin tam anlamıyla bir "enkaz" devralmıştır. Osmanlı devleti, batıya bağımlı ve yarı sömürge bir devlet durumundadır. Sebebi; kapitülasyonların yaygınlaştırılması, sanayi devrimi, dış borç ve Duyun-u Umumiye İdaresi, Reji İdaresi ve ülkedeki yabancı sermaye yatırımlarıdır.

Osmanlı Devleti, ilk dış borcunu 1854 yılında İngiltere'den almıştır.

Alınan borçlar yatırıma dönüştürülemediği için her geçen yıl ağırlaşan borçlar ödenememiş ve devlet 1875 yılında iflas ettiğini, iç ve dış borçlarını ödeyemeyeceğini tüm dünyaya ilan etmiştir. Bunun üzerine önceleri Galata bankerlerinin daha sonra batılı devletlerin alacaklarını haciz yoluyla tahsil etmek amacıyla Duyunu Umumiye İdaresi kurulmuştur.

DUİ, özerk yapısı itibariyle Osmanlı Maliye Bakanlığı'ndan daha fazla personele sahiptir, devlet vergilerinin %30'unu kontrol eder. Devlet içinde devlet gibi hareket eden bir yapıdır.

Osmanlı'nın son dönemindeki bu yarı sömürge durumu, ülkeyi askeri ve siyasi açıdan da batının denetimine girmesine zemin hazırlamıştır. 

Cumhuriyet kadrosunun ekonomi alanındaki hedefi: Tam bağımsızlık

Cumhuriyetin kurucu kadrosunun ekonomi alanındaki hedefi, milli ve bağımsız bir ekonomiye sahip, hızla kalkınan, öz kaynaklarını kendisi kullanabilen ve refah seviyesi yüksek bir ülke kurmaktır. Bunun için kapitülasyonların tüm sonuçlarıyla kaldırılması ve ülkenin yarı sömürge durumundan kurtulması gerekmektedir.

Milli mücadelenin her aşamasında "tam bağımsızlık" kavramı sürekli gündemde tutulmuştur. Tam bağımsızlık kavramıyla; siyasi, askeri, adli ve kültürel bağımsızlıkla birlikte, mali ve ekonomik bağımsızlık kastedilmiştir. Yeni Türkiye devletinin siyasi ve hukuki varlığının dünyada tanınmasını sağlayan Lozan Barış Konferansı'nda Türk heyetini uğraştıran en çetin konulardan biri de mali ve ekonomik sorunlardır. Yani kapitülasyonlar, Duyun-u Umumiye ve Reji İdaresi.

Lozan Barış Konferansı'nın kapitülasyonlar konusundaki anlaşmazlık sebebiyle kesintiye uğraması bir fırsata çevrilir ve Türkiye (İzmir) İktisat Kongresi 17 Şubat-4 Mart 1923 tarihleri arasında toplanır.

Kongrede alınan kararlar doğrultusunda Türkiye'nin ekonomik gelişmesi şu 4 esas prensibe göre yönlendirilmiştir:

1- Üreticilerin korunması,

2- İhracatı özendirme,

3- Milli sanayii ve işçiyi koruma,

4- Demiryolu siyaseti.

Bu noktada, Atatürk'ün ekonomi konusundaki düşünce ve hedeflerini ortaya koyan ifadelerini bilmemiz gerekir:

Ekonomik Bağımsızlık:

"Güzel vatanımızı fakirliğe, memleketimizi haraplığa sürükleyen çeşitli sebepler içinde en kuvvetli ve en önemlisi ekonomimizde bağımsızlıktan mahrumiyetimizdir."

Millet yaşamında ekonominin önemi:

"Askeri siyasi zaferler ne kadar büyük olursa olsunlar, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazlarsa husule gelen zaferler devamlı olamaz, az zamanda söner."

"Hakikaten Türk tarihi tetkik olunursa bütün yükseliş ve çöküş sebebinin bir ekonomi meselesinden başka bir şey olmadığı anlaşılır. Tarihimizi dolduran bunca muvaffakiyetler, zaferler veyahut mağlubiyetler, yokluk ve felaketler, bunların hepsi meydana geldikleri devirlerdeki ekonomik durumumuzla ilgili ve ilişkilidir. Yeni Türkiye'mizi layık olduğu seviyeye eriştirebilmek için, mutlaka ekonomimize birinci derecede ehemmiyet vermek mecburiyetindeyiz.  Çünkü zamanımız, tamamen bir ekonomi devresinden başka bir şey değildir."

"Bilirsiniz ki, ekonomisi zayıf bir millet fakirlik ve yoksulluktan kurtulamaz; toplumsal ve siyasi felaketlerden yakasını kurtaramaz."  

Günümüzde yaşadığımız başta terör olmak üzere, hırsızlık, dolandırıcılık, ahlaksızlık, fuhuş, uyuşturucu, boşanmalar, hacizler vs. gibi  toplumsal ve siyasi felaketleri  düşündüğümüzde Atatürk'ün ne kadar haklı olduğu ortaya çıkmaktadır.

Atatürk'ün, kapitülasyonların başlangıcını, zararlarını ve tarihi gelişimini anlatan muhteşem  tahlili de şu şekildedir: "Kapitülasyonlar, bir devleti mutlaka çökertir. Osmanlı devleti ile Hindistan Türk ve İslam imparatorlukları bunun en büyük delilidir."

"Kayda değer ki, bütün bu fenalıklar, (kapitülasyonlar) milletin boynuna geçirilmiş bütün bu zincirler, milletimizin herhangi bir hastalığından, devletin güçsüzlüğünden ileri gelmiş değildi. Bilakis bütün bu esaret zincirleri devletin en güçlü, en kudretli bulunduğu bir zamanda boynumuza, devletin boynuna geçirilmiştir. Efendiler, bu halin hikmetini, devlet kavramını anlayış şeklinde aramak lazımdır. Biliyorsunuz ki tacidarlar, hükümdarlar ve bilhassa kendilerine 'Allah'ın gölgesi' diyen padişahlar, memleketi kendi malikanesi ve bütün asli unsur olan milleti de yine Allah tarafından kayıtsız şartsız emrine boyun eğen bir kütle farz ederler. Bundan başka padişahların etrafında birtakım menfaatperestler bulunur ki, onlar da padişahın lütfuna, himayesine erişmek için bu görüş tarzını iyi imiş gibi gösterirlerdi. Bütün bu görüş ve yorumlar karşısında masum millet, hakikaten bunun doğru olduğunu, dinin icabından bulunduğunu farz zanneder. İşte Osmanlı padişahları, milletin bu telakkisinden istifade ederek milletin hakkı olan, milletin şerefi, haysiyeti ve bütün mevcudiyeti ile ilgili olan birçok kaynakları, hediye ve bağış olarak yabancılara vermekte tereddüt etmemişlerdir.

Biliyorsunuz ki ilk kapitülasyon Fatih zamanında, İstanbul'da oturan Cenevizlilere verilmiş, biraz sonra genişletilmiş ve başka milletleri de içine almıştır. Yine pekala biliyorsunuz ki milletin içinde yaşayan Hristiyan unsurlara imtiyaz aynı tarihte verilmiştir. (Kanuni Sultan Süleyman zamanında da Venediklilerle ticaret anlaşması yapıldığını hatırlatalım)?

Fakat milletin hayati kaynaklarıyla o kadar ilgili olan bu imtiyazlar verile verile o kadar büyüdü ki, millet, sırtına yüklenen bu yükün altında kıvranmaya başladı. Tahammül edememeye başladı.

Onları bir hediye ve bağış olarak alanlar, sonraları bu imtiyazları bir kazanılmış hak telakki ettiler, onunla da kanaat etmediler. Her vesileden istifade ile onları artırmak ve genişletmek vasıtalarına gittiler. Hükümeti tehdide kalkıştılar.

Efendiler, haşmet ve gösteriş içinde vakit geçirmeye alışan bu padişahlar, saray ve erkanı, debdebeyi devam ettirmek kanaatinde bulunuyorlardı.

Onun için devletin hakiki kaynaklarını kuruttuktan sonra muhtaç oldukları parayı hariçten tedarike kalkıştılar. Bunun için de birçok borçlanmalar yaptılar. Milletin bütün kaynaklarını vermek ve haysiyet ve şerefini feda etmek suretiyle o borçlanmaları yaptılar.

Bir gün, o paraların faizlerini ödeyemeyecek hale geldiler. Devlet, cihan gözünde iflas etmiş sayıldı."

Ülkemizin ekonomisi nasıl çöktü?

Şimdi buraya gelmişken, 1994'de imzalanan ve halen yürürlükte olan Gümrük Birliği anlaşmasının ülkemizi uğrattığı milyarlarca dolar zararı hatırlamamız lazım. Yine "15 günde 15 yasa" diye bilinen ve Türkiye'de tarımı çökerten, çiftçiyi ve hayvancılıkla geçinenleri bitiren AB uyum yasalarını hatırlayalım.

Kapitalizmin kurallarının acımasızca halen ülkemizde uygulanıyor olmasını, petrol başta olmak üzere birçok madenlerin ve KİT teşebbüslerinin yabancılaştırılmasını burada hatırlatmak babında zikretmemiz gerekli. Mevcut siyasi iradede "Babalar gibi satarım" anlayışının halen hüküm sürmesini de unutmayalım.

Kapitülasyonların Lozan'da müzakeresini Atatürk şöyle değerlendirir:

"Kapitülasyonların konferansta söz konusu edilmesi ve görüşülmesi bile milli onurumuza yöneltilmiş bir hakarettir. Kapitülasyonların Türk milleti için ne derece iğrenç bir şey olduğunu size tarife gücüm yetmez.

Türkler, kapitülasyonların devamının kendilerini pek az bir zamanda ölüme sevk edeceğini pek iyi anlamıştır. Türkiye, esir olarak mahvolmaktansa son nefesine kadar mücadele etmeye ve savaşmaya karar vermiştir."

Kapitülasyonların kaldırılmasından sonra da, "Bugün için düşündüğüm tek şey, maddeten, fiilen, kanla kaldırılmış olan kapitülasyonların bir daha dirilmemek üzere yokluğa gömülmesini temin etmektir" demektedir Atatürk.

Milli Ekonomi Modeli'nden başka çözüm yok

Bugünkü Türkiye'mizde sürmekte olduğu genel kabul gören post-modern kapitülasyonlara da ancak ve ancak, Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş Beyefendi'ye ait olan ve en başta Rusya olmak üzere tüm dünyaya mal olmuş Milli Ekonomi Modeli ile son verilebileceği ilmi, akademik, ekonomik ve siyasi bir realitedir.

Milli Ekonomi Modeli, 2005 yılından bu yana tam dokuz uluslar arası kongrede yüzlerce ilim adamı tarafından enine boyuna tartışılmış, değerlendirilmiş ve modelin sahibi Sayın Baş, Nobel ödülüne aday gösterilmiştir.

Sayın Baş, 2013 yılında Rus siyasiler tarafından Rusya meclisi Duma'ya davet edilmiş ve modeli bizzat kendisinden dinlenilmiştir. Rusya, Milli Ekonomi Modeli'ni 2013 yılından bu yana hayata geçirmiştir. Ekonomide güçlü hale gelişi Rusya'yı başta Suriye olmak üzere tüm sahalarda ABD'nin önüne geçirmiştir.

Atatürk "Milli Ekonomi" hususunda şöyle demektedir: "Bu vatan, çocuklarımız ve torunlarımız için cennet yapılmaya değer bir vatandır. İşte bu memleketi böyle bayındır hale, cennet hale getirecek olan ekonomik etkenler ve ekonomik faaliyettir. Artık bu memleket, böyle fakir ve bu millet yoksul değil, belki memleketimize zengin memleketi, zenginler memleketi bu yeni Türkiye'nin adına da çalışkanlar diyarı denilsin. Bu halk, zengin olmaya mecburdur. Memleket bayındır olmazsa, bu halk zengin olmazsa, size hala yaşamak imkanından bahsederlerse inanmayınız."

Yeri gelmişken hatırlatayım: Oğuz Kağan dedemiz, "fakirlik benim yurdumda suç olsun" dememiş miydi? Ve yine Prof. Dr. Haydar Baş, "Benim dönemimde zekat verecek insan bulamayacaksınız" ve "et yemekten bıkacaksınız" dememiş miydi?

Ekonomik kaynaklarımızın zenginliğini Atatürk şöyle izah eder: "Memleketimizin ekonomik kaynakları bütün dünyanın hırslarını çekecek verim ve servete maliktir. Memleketimiz baştan nihayete kadar, hazinelerle doludur. Biz, o hazineler üstünde aç kalmış insanlar gibiyiz. Hepimiz bütün bu hazineleri meydana çıkarmak ve servet ve refahımızın kaynaklarını bulmak vazifesiyle yükümlüyüz."

Atatürk: "Hedefimiz ekonomik zaferlerdir"

"Yeni Türkiye devleti temellerini süngü ile değil süngünün de dayandığı ekonomiyle kuracaktır."

"Biz bu milleti bugünkü şeklinden daha yüksek derecelere çıkarmakla yükümlü adamlarız. Bu yükseliş, yalnız meydan muharebelerinde kazandığımız şereflerle olamaz; bu, buna kafi değil. Asıl yükseliş , iktisat sahasında yükseliş olacak."

Atatürk'ün milli ticaret ile ilgili düşüncelerine gelince: "Sırtınıza giydiğiniz elbise, ayağınıza geçirdiğiniz kunduradan en ufak şeylere kadar sanat sahiplerine muhtaçsınız. Bütün bu ihtiyacınızı temin için paranızı düşmanlara vermemek lazımdır. Kazancınızın heba olmaması için, başkalarına haraçgüzar olmamak için dindaşınız olan , kendinizden olan sanatkarlara koşacaksınız. Onlara yardım etmek hem borcunuz hem menfaatinizdir."

"Ticarette çok kazanmak değil, sağlam ve temiz kazanmak kuralı hakimdir."

Atatürk'ün; milli endüstri, kooperatifçilik, denizcilik, sanat, madenlerin işletilmesi, yollar, demiryolları, limanlar, kara ve deniz ulaştırma vasıtaları, ormanların korunması sahalarında birbirinden güzel, son derece isabetli ve yol gösterici sözlerinin olduğunu da ifade etmeliyim.

Atatürk, kendi döneminde Türkiye'nin uyguladığı devletçilik sistemiyle ilgili şu izahları yapmaktadır: "Türkiye'nin uyguladığı devletçilik sistemi, 19.asırdan beri sosyalizm nazariyecilerinin ileri sürdükleri fikirlerden alınarak tercüme edilmiş bir sistem değildir. Bu, Türkiye'nin ihtiyaçlarından doğmuş, Türkiye'ye has bir sistemdir. Devletçiliğin bizce manası şudur: Fertlerin özel teşebbüslerini ve faaliyetlerini esas tutmak; fakat büyük bir milletin bütün ihtiyaçlarını ve birçok şeylerin yapılmadığını göz önünde tutarak, memleket ekonomisini devletin eline almak. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türk vatanında asırlardan beri ferdi ve hususi teşebbüslerle yapılamamış olan şeyleri bir an evvel yapmak istedi ve kısa bir zamanda yapmaya muvaffak oldu. Bizim takip ettiğimiz bu yol, görüldüğü gibi, liberalizmden başka bir yoldur."

Yani Atatürk dönemindeki uygulanan ekonomik sistem, ne sosyalizm ne de liberalizmdir.

Atatürk, mali bağımsızlık ve dış borçlanma ile ilgili olarak da, "Bugünkü savaşımlarımızın gayesi, tam bağımsızlıktır. Bağımsızlığın tamlığı ise ancak mali bağımsızlık ile mümkündür. Bir devletin maliyesi bağımsızlıktan mahrum olunca o devletin bütün hayati kuruluşlarında bağımsızlık felce uğramıştır" demektedir.

"Para, her türlü vasıtanın üstünde bir mevcudiyet silahıdır." diyen Atatürk'ün bu bakış açısı, yine Milli Ekonomi Modeli'ndeki paraya getirilen yeni iki tanımla birlikte ete kemiğe büründürülmektedir.

Ziraat, Türk köylüsü ve çiftçilik

"Milli ekonominin temeli ziraattır."

"Bir defa memlekette topraksız çiftçi bırakılmamalıdır."

"Küçük, büyük bütün çiftçilerin iş vasıtalarını artırmak, yenileştirmek ve korumak tedbirleri vakit geçirmeden alınmalıdır."

"Her Türk çiftçi ailesinin, geçineceği ve çalışacağı toprağa malik olması mutlaka lazımdır." "Vatanın sağlam temeli ve bayındır hale getirilmesi bu esastadır." "Köylü hepimizin veli nimetimizdir. Bu soylu unsurun refahını düşüneceğiz." "Türk köylüsünü efendi yerine getirmedikçe memleket ve millet yükselemez" diyen ve Türk köylüsünü "Milletin Efendisi" olarak tanımlayan Atatürk, sonuna kadar haklıdır.

Köylü, çiftçi ve hayvancı bugün adeta "maraba" konumuna düşürülmüşse bunun sebebi Atatürk'ün bu bakış açısından uzaklaşılmasıdır. Köylüyü tekrar milletin efendisi yapacak politikalar bugün yine ve sadece Milli Ekonomi Modeli'nde fazlasıyla mevcuttur. Köylü bugün "efendi" değil, "maraba" olmayı kendi oylarıyla tercih etmiştir, faturasını da ödemeyi sürdürmektedir maalesef.

Atatürk'ün ekonomide yaptıklarını özetlersek;

Prof. Dr. Haydar Baş'ın 10 Kasım 2016 tarihli Yeni Mesaj gazetesinde yayınlanan "Rahmetle Anıyoruz" başlıklı makalesini esas alarak konuşmamızı sürdürelim:

29 Ekim 1923'te Cumhuriyet ilan edildi.

1924'te Lozan Anlaşması hayata geçirildi.

Yine 1924'te Tevhid-i Tedrisat Kanunu kabul edildi.

Gölcük'te ilk tersane açıldı; Devlet Demiryolları kuruldu.

İstanbul-Ankara arasında ilk yolcu uçağı seferleri başlatıldı.

1925'de, Danıştay, Türk Hava Kurumu, Türkiye Liman İşleri inhisar, Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü, Anadolu Ajansı kuruldu.

Sanayi ve Madenler Bankası kuruluş kanunu kabul edildi.

Ticaret ve Sanayi Odaları kanunu kabul edildi.

Şeker fabrikalarının ve demir çelik sanayiinin kurulmasına ilişkin kanun yürürlüğe girdi.

Tayyare Cemiyeti'nin katkıları ile Ankara'da Türk yapımı ilk planör uçuruldu.

(1925'te çıkarılan bir kanunla Aşar vergisi kaldırıldı, köylüye para tohum ve alet yardımları yapıldı.

1924'te çıkarılan bir kanunla fındık ve çay ziraatının geliştirilmesi için bir dizi teşvik tedbirleri alındı)

1926'da, Türk Telsiz Telefon Şirketi kuruldu. Eskişehir Uçak Bakım İşletmesi açıldı.

Yabancı gemilere tanınan ayrıcalıklar kaldırıldı, Kabotaj Kanunu kabul edildi.

İlk şeker fabrikası, Alpullu şeker fabrikası; İstanbul'da inşaat demiri üreten ilk haddehane açıldı.

Tarım Satış Kooperatifleri ve birlikleri kuruldu.

Yine 1926'da, Kayseri Uçak ve Motor Fabrikası açıldı.

Adnan Menderes hükümeti döneminde kapatılana kadar 112 savaş uçağı üretildi.

1927'de, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ilk kâğıt parası tedavüle çıktı.

(Yüksek Ziraat ve Baytar Mektepleri ve Enstitüleri kuruldu).

(Teşvik-i Sanayi kanunu çıkarıldı).

1928'de, Gaziantep'te Mensucat Fabrikası açıldı.

Trabzon Vizera'da hidroelektrik santrali hizmete girdi.

1929'da, Anadolu-Bağdat; Mersin-Tarsus demiryolları Haydarpaşa Limanı yabancılardan satın alındı.

(Topraksız çiftçiye toprak verilmesi hakkında kanun çıkarıldı).

1931'de, Bursa-Mudanya demiryolu yabancılardan satın alındı.

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası kuruldu.

1932'de, İzmir Rıhtım İşletmesi yabancılardan satın alındı.

Türk Dil Kurumu kuruldu (1932).

1933'de, Samsun-Çarşamba demiryolu hattı yabancılardan satın alındı.

(Sümerbank kuruldu. Gayesi sanayi yatırımlarını finanse etmek, ağır ve hafif sanayinin gelişmesine öncülük etmek, devlet fabrikalarını işletmek, yeni fabrikalar açmak).

1934'de, Bandırma-Menemen-Manisa demiryolu hattı yabancılardan alındı.

İzmir-Kasaba demiryolu hattı yabancılardan satın alındı.

Kayseri Uçak ve Motor Fabrikası'ndaki ilk uçağın deneme uçuşu yapıldı.

İzmir Basmane-Afyon demiryolu yabancılardan satın alındı.

(1934-38 yılları arasında uygulanmak üzere birinci beş yıllık kalkınma planı hazırlandı. Plan ile kimya demir kağıt kükürt sünger pamuklu ve yünlü kumaş, şeker sanayi vs. geliştirildi).

1935'de Aydın demiryolu yabancılardan satın alındı.

MTA, Etibank, Türk Şeker Fabrikaları kuruldu.

İstanbul Rıhtım Şirketi yabancılardan alındı.

(Millileştirilen ticaret gemileri, liman ve rıhtımları işletmek amacıyla Denizcilik Bankası kuruldu).

(Toprak Mahsulleri Ofisi ve Reji İdaresiyle Fransızların elinde bulunan şirket satın alınarak devlet tekellerini yönlendiren inhisarlar kuruldu)

1936'da Montrö Boğazlar Sözleşmesi kabul edildi.

İstanbul boğazında askerden arındırılmış bölgelere Türk askeri yerleştirildi.

SEKA'nın İzmit'teki fabrikasında ilk kâğıt üretildi.

1937'de, Toprakkale-İskenderun yabancılardan satın alındı.

Kozlu Kömür İşletmeleri yabancılardan satın alındı.

İstanbul-Trakya demiryolu yabancılardan satın alındı.

İzmir Telefon İşletmeleri yabancılardan satın alındı.

(Dönemin iktisat vekili Celal Bayar, "bu memleketin çocukları memlekette sanayi vücuda gelsin diye büyük bir külfete katlanırken bunun nimetini ecnebilere kaptıracak değiliz" diyerek hükümetin yabancı sermayeye olan olumsuz bakışını yansıtmıştır).

1938'de Divriği demir madenleri üretime başladı.

İstanbul Elektrik Şirketi yabancılardan satın alındı.

(Birinci beş yıllık kalkınma planı döneminde dokuma, ağır sanayi maden sanayi selülöz sanayi seramik şişe porselen ve kimya sanayi dallarında toplam 16 fabrika açıldı).

Sonuç olarak, 1923-1938 arası Atatürk döneminde;

Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin milli geliri oran olarak % 104.8 arttı.

Tarım kesimi, %101.3 büyüdü.

Sanayi %148.8 gelişti.

1927'de tarım, ticaret ve sanayide 65 bin işletme vardı.

Genç cumhuriyet, hem tarım hamlesi hem de sanayi devrimi gerçekleştirdi.

Yıkık bir harabeden tam bağımsız bir devleti, Türk Milletine armağan eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü sonsuz şükran ve rahmetle anıyoruz. Şimdi sıra, Türkiye'yi kainat devleti yapacak olan liderin önderliğine ve onun dünyaya mal olmuş Milli Ekonomi Modeli'nin uygulanmasına gelmiştir. Atatürk'ün bize armağan bıraktığı bağımsız Türkiye Cumhuriyeti'nin muasır medeniyetlerin üstüne çıkmasının da, ilelebet payidar kalmasının da tek çaresi budur.

Ne mutlu, Muhteşem Türk Atatürk'ün bu mirasına gerçek anlamda sahip çıkan ve yine O'nu, Türk Milletine ve dünyaya gerçek anlamda tanıtan Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş Bey'e. Ne mutlu O'nunla birlikte yürüyen seçkin topluluğa.

OKAN EGESEL  


' Saray'la müzakere edilmez, mücadele edilir'
Zamanlaması manidar uyarı
Kameranın âlâsı üretildi
Ambargolar ASELSAN'ı kamçıladı
Vergi böyle toplanmaz
Eski Bakan Çelebi'den sert eleştiriler
'Tüm Almanya seçimdeki büyük başarınızı biliyor'
Steinmeier, Yavaş'a böyle dedi
Trabzonspor'un eski başkanı vefat etti
Evinde ölü bulundu
Bakan'ın sözlerine tepki gösterdi
'Tam bir Düyûn-ı Umûmiye sistemi'
İlk 3 ayda harcamaları yüzde 120 arttı
CHP: Tasarruf Saray'dan başlasın
Pentagon'dan Irak'a: Bölgedeki ABD güçlerini koru
Hem işgalci, hem koruma istiyor!
Adalet Bakanı mesajı verdi
'DEM Parti kapatılabilir'
Fanatik Yahudiler Mescid-i Aksa'ya baskın düzenledi
Bilinçli olarak gerginliği tırmandırıyorlar
'Saray' ziyareti öncesi kritik randevu
Kılıçdaroğlu, Özel ile görüşecek mi?
ABD'li senatör, İsrail'e desteğe tepki gösterdi
"Artık yeter!"
6 gündür haber alınamıyordu, itfaiye içeri girince şaşırdı
Derin uykudan uyandı!
İsrail devlet televizyonu duyurdu
Ordu yakında Refah'a girecek!
'Orijinalini paylaşıyorum ki ahlaksızlığınız görülsün'
Montajlı fotoğraf polemiği
' Saray'la müzakere edilmez, mücadele edilir'
Zamanlaması manidar uyarı
Kameranın âlâsı üretildi
Ambargolar ASELSAN'ı kamçıladı
Vergi böyle toplanmaz
Eski Bakan Çelebi'den sert eleştiriler
'Tüm Almanya seçimdeki büyük başarınızı biliyor'
Steinmeier, Yavaş'a böyle dedi
Trabzonspor'un eski başkanı vefat etti
Evinde ölü bulundu
Bakan'ın sözlerine tepki gösterdi
'Tam bir Düyûn-ı Umûmiye sistemi'
İlk 3 ayda harcamaları yüzde 120 arttı
CHP: Tasarruf Saray'dan başlasın
Pentagon'dan Irak'a: Bölgedeki ABD güçlerini koru
Hem işgalci, hem koruma istiyor!
Adalet Bakanı mesajı verdi
'DEM Parti kapatılabilir'
Fanatik Yahudiler Mescid-i Aksa'ya baskın düzenledi
Bilinçli olarak gerginliği tırmandırıyorlar
'Saray' ziyareti öncesi kritik randevu
Kılıçdaroğlu, Özel ile görüşecek mi?
ABD'li senatör, İsrail'e desteğe tepki gösterdi
"Artık yeter!"
6 gündür haber alınamıyordu, itfaiye içeri girince şaşırdı
Derin uykudan uyandı!
İsrail devlet televizyonu duyurdu
Ordu yakında Refah'a girecek!
'Orijinalini paylaşıyorum ki ahlaksızlığınız görülsün'
Montajlı fotoğraf polemiği

Yargıtay Başkanlığı seçiminde 21. turda da sonuç çıkmadı

Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca'nın 4 yıllık görev süresinin dolması nedeniyle yapılan başkanlık seçimlerinin 21. turunda da hiçbir aday salt çoğunluğu sağlayamadı

24.04.2024 12:27:00 / Güncelleme: 24.04.2024 12:31:28
AA
Yargıtay Başkanlığı seçiminde 21. turda da sonuç çıkmadı
Yargıtay Başkanlığı seçiminde 21. turda da sonuç çıkmadı

Yargıtay Başkanlığı görevine 24 Mart 2020'de seçilen Mehmet Akarca'nın 4 yıllık görev süresi 24 Mart itibarıyla doldu.

Bu kapsamda Yüksek Mahkemenin 4 yıl boyunca görev yapacak yeni başkanını belirlemek için Yargıtay üyeleri 25 Mart Pazartesi sandık başına gitti.

Seçimin ilk 20 turunda hiçbir adayın, 348 Yargıtay üyesinin salt çoğunluğu olan en az 175 oyu alamaması nedeniyle bugün 21. tur oylaması yapıldı.

Oylama sonucu Mehmet Akarca 100, 3. Hukuk Dairesi Başkanı Ömer Kerkez 96, 3. Ceza Dairesi Başkanı Muhsin Şentürk ise 112 oy aldı. Seçime katılım 324 olarak kayıtlara geçerken, 2 boş oy kullanıldı, 14 oy da geçersiz sayıldı.

Salt çoğunluğun sağlanamaması nedeniyle seçime 22. tur oylamayla devam edilecek.

Seçimlerde üye tam sayısının salt çoğunluğunun hazır bulunması gerekiyor. 

BTP kurucu üyelerinden olan Veteriner Hekim Ali Özalpaydın Hakk'a yürüdü

Bağımsız Türkiye Partisi'nin (BTP) kurucu üyelerinden olan Veteriner Hekim Ali Özalpaydın Hakk'a yürüdü
24.04.2024 10:24:00 / Güncelleme: 24.04.2024 10:27:04
Haber Merkezi
BTP kurucu üyelerinden olan Veteriner Hekim Ali Özalpaydın Hakk'a yürüdü
BTP kurucu üyelerinden olan Veteriner Hekim Ali Özalpaydın Hakk'a yürüdü
25 Eylül 2001'de kurulan Bağımsız Türkiye Partisi'nin kurucu 40 üyesinden birisi olan Veteriner Hekim Ali Özalpaydın memleketi olan Kilis'te vefat etti.

Merhum Noter Ökkeş Özalpaydın ve merhum Hafız Fikret Özalpaydın'ın kardeşleri, Ziraat Mühendisi Bekir Sait Özalpaydın, Ziraat Mühendisi Bahadır Özalpaydın ve Diyetisyen Rabia Gül Kepekçi'nin babaları, Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi'nin kayınpederi, Bağımsız Türkiye Partisi kurucu üyesi, Prof. Dr. Haydar Baş'ın dava arkadaşı, emekli Kilis İlçe Tarım Müdürü Veteriner Hekim Ali Özalpaydın Hakk'ın rahmetine kavuştu.

Cenaze namazı 24 Nisan Çarşamba Günü (Bugün) ikindi namazına müteakip Kilis Asri Mezarlık Camii'nde kılınacaktır.

Merhumun ailesi taziyeyi 1 nolu Topçuoğlu Taziye Evi'nde kabul edeceğini açıkladı.

Üsküdar-Samandıra Metro Hattı'ndaki sorun 50 saati aştı

Üsküdar-Samandıra Metro Hattı'nda önceki gün sabah meydana gelen aksaklık 50 saati aşkın süredir giderilemezken, sabah mesaisine gitmek isteyen vatandaşlar yoğunlukla karşılaştı.
24.04.2024 09:42:00 / Güncelleme: 24.04.2024 09:47:47
Anadolu Ajansı
Üsküdar-Samandıra Metro Hattı'ndaki sorun 50 saati aştı
Üsküdar-Samandıra Metro Hattı'ndaki sorun 50 saati aştı

M5 Üsküdar-Samandıra Metro Hattı'nda önceki gün saat 06.00 itibarıyla başlayan aksaklık sürüyor.

Metro İstanbul'un önce "teknik arıza" olarak açıkladığı, sonrasında "zorunlu bakım çalışması" şeklinde nitelendirdiği, dün ise "işletme saatleri dışında eğitim amaçlı kullanılan yolcusuz iki trenin teması"ndan kaynaklandığını bildirdiği problem nedeniyle seferler Altunizade İstasyonu'nda aktarmalı olarak sürdürülüyor.

Altunize'de durağından metro hattına geçen vatandaşlara turnikelerden geçtikleri sırada "Gideceğiniz yönün tam tersine gidin" uyarısı yapılıyor.

Hattın bulunduğu kata inildiğinde ise yön tabelaların önünde bekleyen görevliler megafonla duyurular yaparak vatandaşları gidecekleri tarafa yönlendiriyor.

Duraktaki süreli ekran tabelaları çalışmazken vatandaşlar arasında megafonla dolaşan bir görevli seferlerin 15 dakika aralıklarla yapıldığı bilgisini veriyor.

Sefer aralıklarının uzamasıyla birlikte duraktaki yoğunluk artıyor, bazı vatandaşlar işe geç kalmaktan endişe duyduklarını yüksek sesle dile getiriyor.

Metroyu bekleyen bir vatandaş "Açıklama yapan yok mu' Bu metroları kapatın o zaman. Böyle saçma bir şey olur mu' İnsan haklarına aykırı değil mi bu' Evimize, işimize gidemiyoruz. Hani her şey güzel olacaktı bu nasıl vaziyet' Yazıklar olsun." diye tepki gösterirken, etrafındaki diğer vatandaşlar da destek verdi.

Aksaklık, duraktaki merkezi sistemden "zorunlu bakım çalışması" şeklinde duyurulurken, arıza öncesi Üsküdar'dan Samandıra yönüne yoğun saatlerde 4 dakika aralıklarla düzenlenen tren seferlerinin 15 dakikada bir yapılması nedeniyle neredeyse tamamı dolan durakta hareket edecek alan kalmıyor.

Metroyu beklemek istemeyenler vatandaşlara 6 numaralı çıkıştan kalkan ücretsiz İETT otobüslerine binerek Üsküdar yönüne gidebilecekleri bildiriliyor.

Otobüs durağında ise önünde "görevli" yazan otobüsler belirli aralıklarla Üsküdar'a ring atıyor. 

İstanbul'da FETÖ operasyonunda 13 şüpheli yakalandı

İstanbul'da terör örgütü FETÖ'ye yönelik operasyonda eski askeri öğrenci oldukları belirlenen 13 zanlı gözaltına alındı.
24.04.2024 09:42:00
Anadolu Ajansı
İstanbul'da FETÖ operasyonunda 13 şüpheli yakalandı
İstanbul'da FETÖ operasyonunda 13 şüpheli yakalandı

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosunca terör örgütü FETÖ/PDY'ye yönelik yürütülen soruşturmada, örgütün askeri yapılanmasında faaliyet gösteren bazı şüphelilerin ankesörlü hatlardan periyodik ve ardışık arandığı tespit edildi.

Soruşturma kapsamında, ayrıca askeri okullara girişteki mülakat sınavlarında aday numaraları üzerinden kodlama yapılarak örgüt mensuplarına öncelik sağlandığı belirlendi.

Savcılık, eski askeri öğrenci olduklarını belirlediği 15 şüpheli hakkında gözaltı kararı verdi.

Bunun üzerine harekete geçen İstanbul Emniyet Müdürlüğü ekipleri, 15 adrese düzenlediği eş zamanlı operasyonda 13 şüpheliyi yakaladı.

Operasyon kapsamında 2 şüpheliyi arama çalışmaları sürüyor.
 

logo

Beşyol Mah. 502. Sok. No: 6/1
Küçükçekmece / İstanbul

Telefon: (212) 624 09 99
E-posta: internet@yenimesaj.com.tr gundogdu@yenimesaj.com.tr


WhatsApp iletişim: (542) 289 52 85


Tüm hakları Yeni Mesaj adına saklıdır: ©1996-2024

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir. Yeni Mesaj Gazetesi'nde yer alan köşe yazıları sebebi ile ortaya çıkabilecek herhangi bir hukuksal, ekonomik, etik sorumluluk ilgili köşe yazarına ait olup Yeni Mesaj Gazetesi herhangi bir yükümlülük kabul etmez. Sözleşmesiz yazar, muhabir ve temsilcilere telif ödemesi yapılmaz.