Sivil toplum kuruluşlarıyla sivil saldırı

Sivil Toplum Kuruluşları, Soğuk Savaş’ın bitimiyle yaygınlık kazanmış ve her ülkede mantar gibi ortaya çıkmışlardır. Denilmiş ki: “21. asır STK asrı olacak ve STK geliştiği oranda demokrasi de gelişecektir.” ‘Sivil Toplum’ kavramı, Batı kaynaklıdır, bireylerin, devletten izin almadan girebileceği toplumsal ilişkiler ve etkinlikler olarak tanımlanmaktadır. Ancak herkes bu tanımda hemfikir değil. Kimilerine göre ‘Sivil Toplum’ muğlâk bir kavramdır. Bu sebepten Gordon White, Sivil Toplum hakkında şunları söylemiştir: “Bu derece muğlâk bir kavramın, siyasal kuramın büyük kilisesinin mahzenindeki tabuta geri gönderilmesi gerekir.” Dahası, Sivil Toplum, her ülkede aynı şekilde algılanmıyor. Meselâ Türkiye’de Sivil Toplum, devlet karşıtlığı anlamında kullanılmaktadır. STK,  ülke sınırlarını aşmış, dünyaya yayılmış, uluslararası ilişki ve faaliyette bulunur hale gelmişlerdir. Bazı devletler, bunu bir tehdit olarak algılamakta ve gerekli tedbirleri almaktadır. Bu algının haklılığını, yakın tarihimizde yaşadığımız ‘Turuncu Devrimleri’ne bakarak anlamak mümkündür. Söz konusu devrimlerin, Soros fonlarından beslenen STK tarafından organize edildiği herkesin malumudur.Bundan dolayıdır ki, Rusya’da dış yardım alan Sivil Toplum Kuruluşlarını, “yabancı ajan” kategorisine sokan bir yasa çıkarıldı. Bu yasayı onaylayan Rusya Devlet Başkanı Vladamir Putin şöyle demiştir: “Rusya’da faaliyet gösteren STK yurt dışından mali destek görmesi durumunda “yabancı ajan” olarak kendilerini tescil ettirmeleri gerekir.” Çıkarılan bu yasayı, demokrasiye aykırı bulup eleştiren Amerikancılara Rusya Devlet Başkanı Putin, şu cevabı vermiştir: “ABD’de 1938 yılından beri, benzer bir yasa yürürlüktedir ve yurt dışından finanse edilen bütün kuruluşları kapsamaktadır.”Rusya Devlet Başkanı Putin’in tespitleri doğru ve yerindedir. Bilinen bir gerçektir ki, çağımızda küresel güçler, karşı tarafa açıktan emirler verme yerine,  STK aracılığı ile fikirler ilham ve telkin ediyorlar. Bunu anlamanın en basit yolu, STK değirmeninin suyuna bakmak yeterlidir. Zira suyun geldiği yer, aynı zamanda fikirlerin de geldiği yerdir.Fikirlerin değişmesi çok önemlidir. Çünkü onların değişmesi, milletin değişmesiyle eşanlamlıdır. Bu, adeta bir milletin ölmesi, yerini başka bir millete bırakması gibi bir durumdur. Rusya, bunu en canlı yaşayan ülkelerden biridir. Hâkimiyeti Milliye gazetesinin 20 Şubat 1920 tarihli nüshasında, Rusya’nın bu hali şu çarpıcı örnekle anlatılır: “Napolyon’un, Rusya’yı istilâsında koluna esaret damgası örülen bir köylü, balta ile kolunu kesmiş, ‘Fransızların imparatoruna damgasını iade ediyorum’ demişti.  O köylü ki, Çarın damgasını iftiharla ve mukaddes bir yadigâr gibi taşıyordu. Hâlbuki bugün (komünizm ihtilâli kast ediliyor) evvelâ o damgayı, yine aynı şiddetle kırdı, beynelmilel oldu.” Günümüzde aynı manzarayı, ‘Arap Baharı’ adıyla Ortadoğu’da başlatılan isyanlarda seyrediyoruz. Yöneticilerine son derece saygılı olan Ortadoğu halkları, STK vasıtasıyla fikirleri değiştirilince, gözünü kırpmadan, acımasız bir şekilde yöneticilerini linç etmişlerdir. En bariz örnek,  Libya’da Kaddafi’nin linç edilmesi olayıdır.  Bütün bu değişim ve isyanların, STK kanalıyla gerçekleştirildiği gün gibi aşikârdır.  Maalesef Türkiye, dünyada yaşanan bu gelişmelerden ders ve ibret almıyor. Almadığı içindir ki, STK saldırılarına ve operasyonlarına en açık ülkelerden biri konumundadır. Türkiye’de, Rusya’daki gibi bir yasa çıkarılsa, acaba “yabancı ajan” listesine girmeyecek kaç tane STK bulabiliriz? Bu alanda Türkiye’de hiçbir sınırlama yoktur. Öyle ki, Soros destekli uluslararası STK, ülkemizde şube açıyor ve harıl harıl faaliyet gösteriyor. Daha da vahimi, aleyhimize çalıştığı bilinen MOSSAD ve CIA gibi yabancı istihbarat örgütlerine bile ülkemizde şube açma izni veriliyor. Böyle bir ülkede bağımsızlık korunabilir mi? Huzur ve güven sağlanabilir mi? Turuncu Devrimleri önlenebilir mi? İşte bunlar, yöneticilerin cevaplandırması gereken önemli sorulardır.