Sömürücüler, sömürüyü sürekli kılmak için çeşitli yöntemler geliştirmişlerdir. Bu yöntemlerden biri de "yoksullara yardım kampanyaları"dır. Sömürücüler, zaman zaman büyük reklâm ve propagandalar eşliğinde böyle kampanyalar düzenlerler. İşin özünü bilmeyenler zanneder ki, sömürücüler insafa gelmiş ve gerçekten yoksullara yardım edecekler. Ama ne gezer. Sömürücüler, alışmış bir kere, hiç sömürüden vazgeçerler de yardım ederler mi? Tabiri caizse, sömürücülerin yaptığı, kaz gelecek yerden tavuk esirgememektir. Bir başka deyişle, kaşıkla verip kepçeyle almaktır. Sömürücülerin, yardım yöntemiyle nasıl sömürü yaptıklarını, dünya üzerinde faaliyet gösteren on üç ayrı sivil toplum örgütü, bir raporla ortaya koymuşlardır. Bu raporda sömürücülerin, Afrika ülkelerini kullanarak her yıl 60 milyar dolar kazanç elde ettikleri belirtilmiştir.Söz konusu raporda imzası bulunan sivil toplum örgütlerinden "Sağlık ve Açlık Hareketi"nin Direktörü Martin Drewy, konuyla ilgili şunları söyler: "Bu devam eden çapulculuktur, cömertliğin tersidir. Ve şunu da kabul etmeliyiz ki, uluslararası olarak işletilen bu finansal sistemin kalbi Londra'dır." Anlaşılan o ki, sömürgeciliğin önderi olan İngiltere, sömürüyü terk etmemiş, yeni kılıflar uydurarak onu sürdürmektedir. Afrika ülkeleri, gerçekten yardıma muhtaç durumdadır. Özellikle Aşağı Sahra Afrika ülkeleri, açlık sıkıntısı çekmektedir. Bölge nüfusunun yüzde 34'ünü oluşturan 186 milyon insan, sürekli yetersiz besleniyor. İçlerinden pek çoğu FAO'nun "açlık sınırı" diye tanımladığı sınırın altında, günde ortalama 300 kalori ile beslenmektedir. Dünyada üretilen gıdalar hesap edildiğinde ise, kişi başına düşen kalori miktarı 2700'dür. Bu acı ve çarpık durumu görmezden gelen sömürücüler, utanmadan, sıkılmadan yine sömürü peşinde koşuyorlar. Jean Ziegler, "Dünyanın Yeni Sahipleri" adlı kitabında şöyle der: "Açlık, salgın hastalık, su yokluğu ya da sefaletten kaynaklanan nedenlerden oluşan yerel anlaşmazlıklar sonucu her yıl İkinci Dünya Savaşı'nda ölenlerden daha fazla kadın, çocuk ve erkek ölüyor." (s.117). Alman ekonomistlerinden Rudolf Hickel ve Frank Stricksrack, bu ölenlerin katili olarak kapitalizmi gördüklerinden, "katil kapitalizm" kavramını kullanmışlardır. Sömürücüler, Afrika'ya musallat olmadan önce, Afrikalı toplulukların çoğu, kendi kendine yetebilen, yerel ve bölgesel ticaret yapabilen topluluklardı. Sömürücüler, Afrikalıların kaynaklarını talan etmekle yetinmediler. Milyonlarca Afrikalıyı yerinden yurdundan zorla kopartarak köleleştirdiler. Sömürgecilerin, bu insanlık dışı uygulamalarını Edward Reynolds, şöyle anlatır: "Üç yüz yılı aşkın bir sürede on milyon köle Afrika'dan Amerika kıtasına taşındı. Erkekler, kadınlar ve çocuklar sürüler halinde köle gemilerine dolduruldular. Birbirlerine zincirlenmiş, çırılçıplak soyulmuş, tıraş edilmiş ve teknelerin nemli ambarlarına tıkıştırılmışlar. Açık artırma yoluyla satılmadan önce, binlercesi hayatını yitirmiştir." Maalesef sömürücüler, bu yaptıklarından utanç ve pişmanlık duymadan, özür ve bağış dilemeden, aynı sömürüyü yardım kampanyalarıyla sürdürüyorlar. Yardımı dahi sömürü için yapanlardan, insanlığa zarardan başka ne gelir? Afrikalılar ve diğer sömürülen topluluklar, sömürücülere, "ne yardımın, ne de kara yüzün" demedikleri sürece, yakalarını kurtaramayacaklardır. Bunu ne kadar önce derlerse, o kadar kârlı çıkarlar.