Az-çok ahiret kaygısı, hesap-kitap korkusu olanların ara-sıra da olsa sordukları soru; "acaba sonumuz nasıl olacak?"
Filanca gazetecinin, falanca yazarın ve edebiyatçının ölüm haberi duyulunca meraklısının sorduğu soru; "acaba son sözü ne olmuş, son yazısı ne hakkında imiş?"
Demek ki her söylenen söz, son söz gibi söylenmeli, her yazılan yazı, son yazıymış gibi yazılmalı, tıpkı kılınan her namaz son namazmış gibi kılınması gerektiği gibi.
Aslında yaşamakta olduğumuz bu hayat ta son hayat değil mi, bir daha tekrarı yok ve ebedi hayatımızın rengini, ahengini ve kalitesini de buradaki hayatımız belirleyecek.
Mademki bu yazıdan sonra bir yazı daha yazma garantimiz yok, mademki bu sözden sonra bir söz daha edeceğimize garantimiz yok, o halde yaptığımız her eylemi, sarfettiğimiz her söylemi bizden sadır olacak en son eylem ve söylemmiş şuurunda yapmak lazım.
Haber metinlerinde sıkça geçen bir ifade sanki aynı tornadan çıkmış gibi; "filanca merhum öğle namazına müteakip kılınan cenaze namazından sonra son yolculuğuna uğurlandı."
Hiç bilmiyorlar ki ondan sonra daha ne yolculuklar var, son yolculuk dedikleri öteki aleme geçişte aslında ilk yolculuk.
Daha ne yolculuklar, nasıl yorucu yolculuklar var.
"Biz o gün onları bırakırız, dalgalar halinde birbirlerine girerler. Sura üflenince hepsini bir araya toplarız." (Kehf: 99).
Keşke, dört kişinin omuzunda çıkılan o yolculuk son yolculuk olsaydı.
"Sûr'a üfürüldüğü gün, Allah'ın diledikleri müstesna, gökte olanlar da yerde olanlar da dehşet içinde kalırlar. Hepsi Allah'a boyunları bükülmüş olarak gelirler." (Neml: 87).
Sizin son yolculuğuna uğurladığınız müteveffayı ve tabii sizi de daha ne yolculuklar beklemektedir.
"Onların beklediği, sadece bir ses! Çekişip dururlarken kendilerini çarpacak bir ses. İşte o zaman ne vasiyette bulunabilir, ne de evlerine dönebilirler. Sur'a üflendi, kalk borusu çaldı! İşte mezarlarından kalkıp, Rab'lerinin huzurunda duruşmaya koşuyorlar. 'Eyvah bize! Kim kaldırdı bizi yatağımızdan' diyorlar. İşte Rahmân'ın vaadi: Resuller doğru söylerler. Bütün olay, bir çağrıdan ibâret! İşte hepsi duruşma için toplanmışlar."(Yasin: 49-53).
Her şey ama her şey bilmedikleri bir sona doğru koşmaktadırlar.
Kainatta bir nokta mesabesinde olan ve "hem dirilerin hem de ölülerin toplanma mekanı olan" (Mürselat: 25-26) dünya gezegeni saniyede bilmem kaç kilometre hızla dönerek kendi sonuna doğru koşmaktadır.
Asıl merak edip hazırlık yapmamız gereken soru şu; her şey olup-bittikten sonra, tartılar, teraziler sonlandıktan sonra bizim sonumuz ne olacak, nasıl olacak?
Filanca gazetecinin, falanca yazarın ve edebiyatçının ölüm haberi duyulunca meraklısının sorduğu soru; "acaba son sözü ne olmuş, son yazısı ne hakkında imiş?"
Demek ki her söylenen söz, son söz gibi söylenmeli, her yazılan yazı, son yazıymış gibi yazılmalı, tıpkı kılınan her namaz son namazmış gibi kılınması gerektiği gibi.
Aslında yaşamakta olduğumuz bu hayat ta son hayat değil mi, bir daha tekrarı yok ve ebedi hayatımızın rengini, ahengini ve kalitesini de buradaki hayatımız belirleyecek.
Mademki bu yazıdan sonra bir yazı daha yazma garantimiz yok, mademki bu sözden sonra bir söz daha edeceğimize garantimiz yok, o halde yaptığımız her eylemi, sarfettiğimiz her söylemi bizden sadır olacak en son eylem ve söylemmiş şuurunda yapmak lazım.
Haber metinlerinde sıkça geçen bir ifade sanki aynı tornadan çıkmış gibi; "filanca merhum öğle namazına müteakip kılınan cenaze namazından sonra son yolculuğuna uğurlandı."
Hiç bilmiyorlar ki ondan sonra daha ne yolculuklar var, son yolculuk dedikleri öteki aleme geçişte aslında ilk yolculuk.
Daha ne yolculuklar, nasıl yorucu yolculuklar var.
"Biz o gün onları bırakırız, dalgalar halinde birbirlerine girerler. Sura üflenince hepsini bir araya toplarız." (Kehf: 99).
Keşke, dört kişinin omuzunda çıkılan o yolculuk son yolculuk olsaydı.
"Sûr'a üfürüldüğü gün, Allah'ın diledikleri müstesna, gökte olanlar da yerde olanlar da dehşet içinde kalırlar. Hepsi Allah'a boyunları bükülmüş olarak gelirler." (Neml: 87).
Sizin son yolculuğuna uğurladığınız müteveffayı ve tabii sizi de daha ne yolculuklar beklemektedir.
"Onların beklediği, sadece bir ses! Çekişip dururlarken kendilerini çarpacak bir ses. İşte o zaman ne vasiyette bulunabilir, ne de evlerine dönebilirler. Sur'a üflendi, kalk borusu çaldı! İşte mezarlarından kalkıp, Rab'lerinin huzurunda duruşmaya koşuyorlar. 'Eyvah bize! Kim kaldırdı bizi yatağımızdan' diyorlar. İşte Rahmân'ın vaadi: Resuller doğru söylerler. Bütün olay, bir çağrıdan ibâret! İşte hepsi duruşma için toplanmışlar."(Yasin: 49-53).
Her şey ama her şey bilmedikleri bir sona doğru koşmaktadırlar.
Kainatta bir nokta mesabesinde olan ve "hem dirilerin hem de ölülerin toplanma mekanı olan" (Mürselat: 25-26) dünya gezegeni saniyede bilmem kaç kilometre hızla dönerek kendi sonuna doğru koşmaktadır.
Asıl merak edip hazırlık yapmamız gereken soru şu; her şey olup-bittikten sonra, tartılar, teraziler sonlandıktan sonra bizim sonumuz ne olacak, nasıl olacak?
Aziz Karaca / diğer yazıları
- İftarda sahurda bombalar… Gazze’ye gelmeseydi mi Ramazan? / 19.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024