Cari açık, bir ülkenin ürettiğinden fazla harcaması demektir. Üretim ile tüketim arasındaki fark da dışarıdan borçlanarak karşılanıyorsa cari açığa sebep olur.
Türkiye’nin cari açığı, 2011 yılında 2010 yılına göre yüzde 77 artarak 78 milyar dolara çıktı. Sayın Ali Babacan, cari açığın müsebbibi olarak sabit gelirle çalışan işçi, memur ve emeklileri ilan etti. Yaptığı konuşmada Çin örneğini vererek aylık 100 dolar alan Çinlinin bu miktarın yarısını harcadığını yarısını da tasarruf ettiğini söyledi. Babacan, Türkiye’de tasarruf alışkanlığının çok düşük seviyelerde gerçekleştiğinden hareketle cari açığın kapatılamadığını ve sürekli yükseldiğini de sözlerine ekledi. Tasarrufların cari açık üzerinde elbette bir etkisi vardır. Ama cari açığın asıl sebebi “çok tüketen” işçi, memur ve köylü değil dış ticaret açığıdır. Yerli üretim, yüksek maliyetler karşısında ezildi ve sonuçta uygulanan dış ticaret politikası ithalatı esas alan bir yapıya kavuştu.
Sayın Babacan da dahil olmak üzere ekonomi yönetiminde söz sahibi bakanlarımıza, daha önceki dönemlerde de cari açık tehlikesine yönelik sorular yöneltildiğinde, cari açığın dışarıdan finanse edildiğini ifade ederek “sürdürülebilir borç veya sürdürülebilir cari açık” kavramıyla durumu izah etmeye çalışıyorlardı. Bu mantıkla hareket edenler işte bugün cari açığı 78 milyar dolar gibi milli gelirimizin yüzde 10.25’ine tekabül eden bir noktaya taşımışlardır. Bu rakam sürdürülebilir cari açığın artık sürdürülemeyeceğinin işaretlerini veriyor. AKP iktidara geldiği 2002 yılından beri dışarıdan borç alma yöntemini temel ekonomi politikası olarak benimsedi. Ekonomimiz 80 yılda ( 1923–2002 yıllarında) toplam 43 milyar dolar cari açık verirken 2003–2011 yıllarını kapsayan 9 yıllık iktidarları döneminde 298 milyar dolar cari açık verdi. 9 yıldaki cari açık, 80 yılda verilen cari açık toplamının tam 7 katı.
Bakanlarımız, ABD’nin cari açığını örnek göstererek cari açığın ekonomiler için çok da tehlikeli olmadığını, cari açık çok tehlikeli olsaydı ABD bunu yapar mıydı, tarzında açıklamalar dahi yapmışlardı.
Evet, cari açıkta dünya birinciliği ABD’nin. Yaklaşık 500 milyar dolar açık veriyor. Ancak doların rezerv para olduğunu ve ABD’nin cari açığının milli gelire oranının sadece yüzde 3,1’de kaldığını da unutmamak gerekir. Şu anda cari açık ABD için çok önemli bir sorun olarak görünmüyor. Onların daha büyük sıkıntıları var. Bilakis ABD cari açık vermeden yaşayamaz. Yeşile boyadığı kâğıtlarını dünyanın her tarafına -özellikle bize- göndererek bütün zenginlikleri ülkesine taşıyor.
Türkiye’nin milli geliri yaklaşık 763 milyar dolar, cari açığı 78 milyar dolar yani milli gelirimizin yüzde 10.25’ini cari açık olarak vermişiz. Bu rakama dikkat edin! Türkiye, milli gelire oranı bakımından dünyada cari açığı en yüksek ülkedir. Maalesef bu alanda dünya şampiyonuyuz. Türkiye cari açık veren ülkeler sıralamasında miktar olarak baktığımızda da ABD’den sonra dünyada ikinci sırada yer alıyor.
Cari açığın en önemli sebebi, geçen yıl 104 milyar dolar olarak gerçekleşen dış ticaret açığı oldu. 2011 yılı ihracatımız 134 milyar dolar ithalatımız da 238 milyar dolar gerçekleşince bu olumsuz tablo gerçekleşmiş oldu.
Cari açık nasıl düşer? Hatta cari fazla verebilir miyiz?
Cari açık vermemek için öncelikle ithalatı kısmak gerekir. İğneden ipliğe her şeyi ithal eder olduk. Birkaç sene öncesine kadar net ihracatçı olduğumuz tarım, hayvancılık, tekstil ürünleri gibi onlarca sektörde ithalatçı olduk. Komşularla sıfır sorun politikası bütün komşulara ambargoya dönüştü. Yıllık 2 milyar dolar ihracat yapılan Suriye’ye yok yere ambargo uygulandı. Cezayı Suriye değil, Türkiye adeta kendi kendine kesti. Özelleştirmeler yoluyla bütün karlı kuruluşların yabancılara devredilmesi de karşımıza cari açık olarak fatura edildi. (Yabancı sermaye ihracat yapmıyor mu? Ne farkı var? diyenlere cevabımız: Yabancı sermaye, yaptığı ihracattan elde ettiği geliri yurtiçinde değerlendirmez yine kendi vatanına transfer eder.)
Yıllarca uygulanan düşük kur yüksek faiz oyunu da cari açığın tuzu biberi oldu. Önemli sektörleri sekteye uğrayan Türkiye’nin üretim kabiliyeti minimuma inerken artan nüfusunun ihtiyaçlarını gidermekten çok uzak bir görüntü sergiledi.
Ekonominin bütününe hâkim olan ve emsalsiz çözümler öneren Milli Ekonomi Modeli’nin bu konudaki çözüm yöntemi açıktır. Milli Ekonomi Modeli’nde yerli üretimin korunması öncelikli hedef olarak kabul edildiği için sadece yerli üretime katkıda bulunacak malların veya sahip olunmayan kaynakların ithalatının önü açılacağından ülkemiz ithalat cenneti olmaktan çıkarılacaktır. İhracat teşvikleri ile yerli üretici desteklenirken, dış pazarların bulunmasında devlet yerli sanayicinin yanında yer alacaktır. Yerli üreticinin dış pazarlarda rekabet edebileceği maliyet avantajlarını sağlamak olmazsa olmaz bir kaidedir. Aksi takdirde yerli üreticinin ürününü değerlendirme şansı kalmayacaktır. Doğru bir para ve kur politikasının da rüzgârını arkasına alan yerli üretimin şahlanarak cari fazla vermesi sürpriz olmaz.
Türkiye’nin cari açığı, 2011 yılında 2010 yılına göre yüzde 77 artarak 78 milyar dolara çıktı. Sayın Ali Babacan, cari açığın müsebbibi olarak sabit gelirle çalışan işçi, memur ve emeklileri ilan etti. Yaptığı konuşmada Çin örneğini vererek aylık 100 dolar alan Çinlinin bu miktarın yarısını harcadığını yarısını da tasarruf ettiğini söyledi. Babacan, Türkiye’de tasarruf alışkanlığının çok düşük seviyelerde gerçekleştiğinden hareketle cari açığın kapatılamadığını ve sürekli yükseldiğini de sözlerine ekledi. Tasarrufların cari açık üzerinde elbette bir etkisi vardır. Ama cari açığın asıl sebebi “çok tüketen” işçi, memur ve köylü değil dış ticaret açığıdır. Yerli üretim, yüksek maliyetler karşısında ezildi ve sonuçta uygulanan dış ticaret politikası ithalatı esas alan bir yapıya kavuştu.
Sayın Babacan da dahil olmak üzere ekonomi yönetiminde söz sahibi bakanlarımıza, daha önceki dönemlerde de cari açık tehlikesine yönelik sorular yöneltildiğinde, cari açığın dışarıdan finanse edildiğini ifade ederek “sürdürülebilir borç veya sürdürülebilir cari açık” kavramıyla durumu izah etmeye çalışıyorlardı. Bu mantıkla hareket edenler işte bugün cari açığı 78 milyar dolar gibi milli gelirimizin yüzde 10.25’ine tekabül eden bir noktaya taşımışlardır. Bu rakam sürdürülebilir cari açığın artık sürdürülemeyeceğinin işaretlerini veriyor. AKP iktidara geldiği 2002 yılından beri dışarıdan borç alma yöntemini temel ekonomi politikası olarak benimsedi. Ekonomimiz 80 yılda ( 1923–2002 yıllarında) toplam 43 milyar dolar cari açık verirken 2003–2011 yıllarını kapsayan 9 yıllık iktidarları döneminde 298 milyar dolar cari açık verdi. 9 yıldaki cari açık, 80 yılda verilen cari açık toplamının tam 7 katı.
Bakanlarımız, ABD’nin cari açığını örnek göstererek cari açığın ekonomiler için çok da tehlikeli olmadığını, cari açık çok tehlikeli olsaydı ABD bunu yapar mıydı, tarzında açıklamalar dahi yapmışlardı.
Evet, cari açıkta dünya birinciliği ABD’nin. Yaklaşık 500 milyar dolar açık veriyor. Ancak doların rezerv para olduğunu ve ABD’nin cari açığının milli gelire oranının sadece yüzde 3,1’de kaldığını da unutmamak gerekir. Şu anda cari açık ABD için çok önemli bir sorun olarak görünmüyor. Onların daha büyük sıkıntıları var. Bilakis ABD cari açık vermeden yaşayamaz. Yeşile boyadığı kâğıtlarını dünyanın her tarafına -özellikle bize- göndererek bütün zenginlikleri ülkesine taşıyor.
Türkiye’nin milli geliri yaklaşık 763 milyar dolar, cari açığı 78 milyar dolar yani milli gelirimizin yüzde 10.25’ini cari açık olarak vermişiz. Bu rakama dikkat edin! Türkiye, milli gelire oranı bakımından dünyada cari açığı en yüksek ülkedir. Maalesef bu alanda dünya şampiyonuyuz. Türkiye cari açık veren ülkeler sıralamasında miktar olarak baktığımızda da ABD’den sonra dünyada ikinci sırada yer alıyor.
Cari açığın en önemli sebebi, geçen yıl 104 milyar dolar olarak gerçekleşen dış ticaret açığı oldu. 2011 yılı ihracatımız 134 milyar dolar ithalatımız da 238 milyar dolar gerçekleşince bu olumsuz tablo gerçekleşmiş oldu.
Cari açık nasıl düşer? Hatta cari fazla verebilir miyiz?
Cari açık vermemek için öncelikle ithalatı kısmak gerekir. İğneden ipliğe her şeyi ithal eder olduk. Birkaç sene öncesine kadar net ihracatçı olduğumuz tarım, hayvancılık, tekstil ürünleri gibi onlarca sektörde ithalatçı olduk. Komşularla sıfır sorun politikası bütün komşulara ambargoya dönüştü. Yıllık 2 milyar dolar ihracat yapılan Suriye’ye yok yere ambargo uygulandı. Cezayı Suriye değil, Türkiye adeta kendi kendine kesti. Özelleştirmeler yoluyla bütün karlı kuruluşların yabancılara devredilmesi de karşımıza cari açık olarak fatura edildi. (Yabancı sermaye ihracat yapmıyor mu? Ne farkı var? diyenlere cevabımız: Yabancı sermaye, yaptığı ihracattan elde ettiği geliri yurtiçinde değerlendirmez yine kendi vatanına transfer eder.)
Yıllarca uygulanan düşük kur yüksek faiz oyunu da cari açığın tuzu biberi oldu. Önemli sektörleri sekteye uğrayan Türkiye’nin üretim kabiliyeti minimuma inerken artan nüfusunun ihtiyaçlarını gidermekten çok uzak bir görüntü sergiledi.
Ekonominin bütününe hâkim olan ve emsalsiz çözümler öneren Milli Ekonomi Modeli’nin bu konudaki çözüm yöntemi açıktır. Milli Ekonomi Modeli’nde yerli üretimin korunması öncelikli hedef olarak kabul edildiği için sadece yerli üretime katkıda bulunacak malların veya sahip olunmayan kaynakların ithalatının önü açılacağından ülkemiz ithalat cenneti olmaktan çıkarılacaktır. İhracat teşvikleri ile yerli üretici desteklenirken, dış pazarların bulunmasında devlet yerli sanayicinin yanında yer alacaktır. Yerli üreticinin dış pazarlarda rekabet edebileceği maliyet avantajlarını sağlamak olmazsa olmaz bir kaidedir. Aksi takdirde yerli üreticinin ürününü değerlendirme şansı kalmayacaktır. Doğru bir para ve kur politikasının da rüzgârını arkasına alan yerli üretimin şahlanarak cari fazla vermesi sürpriz olmaz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Cihat Tekin / diğer yazıları
- İkinci Trump dönemi nelere gebe? / 11.11.2024
- İç cephe nasıl tahkim edilir? / 04.11.2024
- Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu / 03.11.2024
- Çözüm değil çözülme süreci / 25.10.2024
- Hazine üzerinde oturan dilenci olmayalım / 20.10.2024
- Hizbullah, İsrail'i frenlemeye devam ediyor -2- / 13.10.2024
- Hizbullah, İsrail'i frenlemeye devam ediyor / 06.10.2024
- Siper savaşları out Siber savaşları in / 23.09.2024
- Açlık sınırı = asgari ücret + 10.268 TL / 19.09.2024
- Lütfen herkes işini yapsın / 14.09.2024
- İç cephe nasıl tahkim edilir? / 04.11.2024
- Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu / 03.11.2024
- Çözüm değil çözülme süreci / 25.10.2024
- Hazine üzerinde oturan dilenci olmayalım / 20.10.2024
- Hizbullah, İsrail'i frenlemeye devam ediyor -2- / 13.10.2024
- Hizbullah, İsrail'i frenlemeye devam ediyor / 06.10.2024
- Siper savaşları out Siber savaşları in / 23.09.2024
- Açlık sınırı = asgari ücret + 10.268 TL / 19.09.2024
- Lütfen herkes işini yapsın / 14.09.2024