Hiç şüphesiz iman, noksan sıfatlardan münezzeh, kemal sıfatlarla muttasıf olan Allah'a gerçek ve müspet imandır. Bu ise her türlü tahrifattan korunan yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim'in tarif ettiği Tevhid inancıdır. Tevhid ise İslam'ın akaid sistemidir. O halde zaruri olarak ortaya çıkmaktadır ki gerçek iman Tevhid'le, Tevhid ise İslam'la bütünleşmektedir. Gerçek imanı bulmak zorunda olan insan ise, çaresiz İslam'ı bulmak, ona ram olmak; gönül vermek zorundadır. İnsan birimlerinden oluşan insanlık da aynı zorunlulukla karşı karşıyadır. Bu, fıtratın arzusu, aklın zarureti, naklin gereğidir. Huzur arayan insanlık, çaresiz İslam'la müşerref olacaktır. Diğer bütün caddeler çıkmaz sokaktan başka bişey değildir.
Bu hikmetten ötürü Cenab-ı Hak, ancak İslam caddesinden kendisine gelinebileceği uyarısında bulunuyor: "Allah indinde makbul olan din ancak İslam'dır" (Al-i İmran: 85)
Keler deliğine bile girseler
Resulullah Efendimiz (sav);
- "Andolsun ki siz önceki milletlerin yoluna arşını-arşınına, karışı-karışına uyacaksınız. Hatta (onlar), (daracık) bir keler deliğine girerseler siz de takip edeceksiniz" buyurunca, Ashab-ı Kiram; - "Onlar Yahudi ve Hristiyanlar mıdır ey Allah'ın resulü?" diye sordular. Efendimiz (sav); - "Başka kim olabilir?" buyurdular. (Sahih-i Müslim)