Tanrı Dağı'ndan aştım, ben ne işe bulaştım

Son yazımda bahsettiğim, tek sebep olarak altında mescit bulunduğu için kapatılan bir özel okulun kapısında asılı duran kocaman mührü görünce hem duygulandım, hem de ahlandım. Mührün altında bir de resmi yazı var, bu ülkede her şey kanuna uygun (!) olarak yapıldığını izah için:

"21.03.2001 tarih ve 53107 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı Özel Öğ. Gen. Müd. Emirleri gereği Öz. M. İlköğretim okulu kapatılmıştır."

Hani erkekçe; altında var olan mescit yüzünden kapatıldı yazsa gam yemeyeceğim.

"Langur, lungur, tarhana bulgur" kabilinden birkaç cümle ve kapıda asılı duran kocaman bir mühür, at nalı gibi.

Sanki kumar oynatan bir kıraathane, kaçak bira satan bir birahane, gece 23:00'da açık yakalanan bir meyhane kapatılmış gibi.

Bir farkla ki, onlar ardına kadar açık ve her gün bir yenisi de eklenerek.

Kanunun okul ve mescit gibi kurumlara 300 metreden daha yakın bir yerde içki satılamaz kaydına rağmen kapatılan okulun hemen karşısında içki satan bir yer de var hani. Sağında da bir Cafe...

Sahibi orada her türlü içkiyi satmaya devam ediyor. Satamayacağına dair kanun varken o satıyor, ama altında mescit bulunan bir yer, özel kolej olamaz diye bir kayıt olmamasına rağmen okul bu sebepten kapatılıyor. Mescidin bulunması kapatma sebebi olamayacağını şundan anlıyoruz ki, o okulun açılışına onay verildiği zaman mescit yine orada idi.

Aradan yıllar geçti, yapılan teftişlerde de mescit bir kapatma sebebi olmadı.

Geçenlerde yazmıştım; mescidin okulla hiçbir bağlantısı da yok. Sınıflarda duyulan ezan sesi hariç.

İnşallah yarın, camiler, ezan sesinin sınıflardan duyulmayacağı kadar uzak bir yerde inşa edilecek, daha önce inşa edilenler ise, ya uygun yere taşınacak ya da ders saatine denk gelen vakitlerde ezan okunmayacak, aksi durumda bu tip camiler kapatılacak diye bir kanun çıkarılmaz.

Vereceksiniz müezzin efendiye ders saatini, ona göre ezan okuyacak veya okumayacak.

Ne komik ama, müezzinin bir elinde takvim yaprağı, diğer elinde ders programı.

Şayet ezan, beden dersi ile aynı saate denk geliyorsa görevli ezanı "savt-ı hafi/içinden" okuyacak.

Müzik dersi ile aynı saate denk gelen ezan sessiz de olsa okunmayacak.

Konsantrasyonu bozar diye.

Bunun yanında okullarının etrafındaki kasetçilerde, Tarkan'ın Kuzu Kuzu'su, Güloğlu'nun Nurcanım'ı yüksek volümde çalabilir. Öğrencinin derse motivasyonu açısından bu gereklidir de.

Şu garipliğe bak ki, Cuma haricinde ancak üç-beş egzozu patlağın bulunduğu bir mescit yerine, içinde dört yıldır 200 öğrencinin eğitim-öğretim gördüğü okul kapatılıyor.

Bu da çok ilginç.

Ama doğrusu, ne mescidin, ne de okulun kapatılması.

Çünkü Anadolu köylerinde okulla cami yan yanadır. Ve bu anlayış ölümsüz bir kültürün yansımasıdır.

Gerek kapatılan bu okul ve bu okulla organik bağı olduğu için yoğun bir müfettiş istilasına maruz kalan kardeş okullar, bir başka ilginçliği gündeme getiriyor.

Bana danışıklı dövüş olarak gelse de, "DGM tarafından hakkında laik devleti yıkıp yerine dinsel devlet kurmak iddiasıyla dava açılan", tabi sayın Başbakan'ın ve Monsenyör Marovich beyin "iyi bilürüz" şahadetiyle temyiz edilen zatın, Ruanda'da Tanzanya'da, Mozambik'te, Fiji Adaları'nda kolejler açmasını hayranlıkla izleyenlerin, altında mescit olduğu için, emsalleri arasında iyi bir yeri de olan bir koleji mühürlemelerini anlamakta zorluk çekiyorum.

Bu okullarda anasınıfından lise sona kadar, milli kültür, millete hizmet etmenin yüceliği, vatanın mukaddesliği ve uğrunda ölünecek en büyük değer olduğu hep öğretildi, diğer güzellikler yanında.

Orada okuyan çocuklarımdan biliyorum.

Tanrı Dağı kadar Türk, Hıra Dağı kadar Müslüman olmak yerine, Yakacık Tepesi kadar Türk, Ebu Kubeys Dağı kadar Müslümanlık kâfi idi bu olanları yaşamamak için.

Olmadı işte.

Çıtayı yüksek tutmak bazen diskalifiye olmaya kâfidir.

Tabi vakti gelince anlamak üzere.