Bir haftadır bu köşede Filistin coğrafyası ve meselesini irdeliyoruz. Tarih ve strateji ilimdir. İlimde duygunun yeri yoktur. Mantık esastır. Olaya kabile gözlüğü ile bakıp ortak şemsiyeyi göz ardı ederek mikro milliyetçilikleri öne çıkarırsanız yanlış yapmanız kaçınılmazdır.
İmparatorluk, İttihat Terakki Türkçülük yaptığı için yıkılmadı. Biraz meraklı lise öğrencileri bile biliyorlar ki Türkçülük; İttihat Terakki'nin, 1789'dan itibaren düşünce hayatını saran milliyetçi akımların etkisinden İmparatorluğu korumak için can havliyle sarıldığı üç düşünce temelinden sadece birisi idi.
Kabile gözlüklüler diğer iki temelin "İttihadı İslâm" ve İttihadı anasır" olduğunu neden görmezden geliyorlar?
Yâni kıymetli okuyucu İttihat ve Terakki sadece Türkleri değil, imparatorluk içindeki farklı unsurları, yâni ırklar, boylar, kabileler ile bütün Müslüman toplulukları da bir arada tutmak istiyordu.
1789'un etkisi, "roman"lara bile milliyetçilik yapma fırsatı verirken Türklerin bundan neden uzak tutulmak istenildiği merak uyandırmaktadır!
De, "Vehbinin kerrakesi" öyle değil...
Mekke Emiri Şerif Hüseyin'in; İngiliz'in yanında yer alarak Osmanlıya yani Halife'ye ve onun cihad fetvasına karşı isyanı, 1916'da neşrettiği iki beyanname ile başlar. Bakın Şerif Hüseyin isyanını nasıl izah etmektedir:
"İsyan Halife'nin değil, ancak bozkurda ibadet edecek derecede Turancılıkla meşbu olan nazırların aleyhine"dir. (Erol Güngör. "İslâmın Bugünkü Meseleleri". Sayfa 167)
Çünkü Humper'ı ve Lawrence'i bölgeye "insani yardım amacıyla" gönderen İngiltere'nin Lordlar Kamarası'nda "eş zamanlı olarak" "Hilafete ait hiçbir şeye müdahale olunmayacağı, muharebenin İttihat ve Terakki Cemiyetiyle olduğu" şeklinde bir karar alınmış ve Hind Müslümanları bile "harbin bir mahiyet-i diniyeyi haiz olmadığına, Osmanlı padişahına ve İslamın saltanatına hiçbir zararı dokunmayacağına" dair teminat verilerek inandırılmışlardı. (age. Sayfa 166)
Halifenin fetvasına karşılık Şerif Hüseyin Lordların fetvası ve Humper'ın "İslâmiyeti yeniden yorumu" ile Lawrence'in çil altınlarına itibar gösteriyordu.
Ve yine eş zamanlı olarak bölgede "Araplara bağımsızlık vaadi" karşılığı Yahudi Devleti konusunda çok önemli şu "ikili görüşmeler" yapılmaktaydı:
1) 1917 Aralık: Kral Hüseyin ile Weizman ; 2) 1918 Haziran: Faysal ve Weizman ve 3) 3 Ocak 1919 Hicaz Krallığı ile Zionist Örgüt. (Cahit Kayra. "Sevr Dosyası". Sayfa 27)
İngiliz talimatıyla Araplar Siyonistlerle görüşüyor ve bu iş Osmanlı'nın "arkasından" tezgâhlanıyor, sonra da bunun adı "İttihat Terakki Türkçülük yaptığı için Araplar ayaklandı" oluyor.
Anlamadığım bir şey daha var; neden sadece "Türkçülük" siyon oyunu oluyor da İmparatorluktaki seksen çeşit farklı ırkın ırkçılık yapması "milliyetçilik" olarak adlandırılıyor?
Ah evet.. Bütün uluslar uyanırken "Etrâk-ı bi idrak", idraksiz Türkler, aptal Türkler bir süre daha uyusalardı ne kadar güzel olacaktı! Bir ihtimal elimizdeki bu son ulus devletin de üstüne yatacaklardı.
AB ile şimdi girilmeye çalışılan gerdeğin amacı da bu değil midir?
Bir farklılık var. Bu sefer fetvayı sadece İngilizler değil, Moon'cular, Barthalemeos ve Vatikan veriyor. Yapılan işin adı da Kanal Harekâtı değil, "dinler arası diyalog ve hoşgörü".
Şimdi dönün İngiliz Lordlar Kamarasının kararını bir daha okuyun, sonra oturun Cem'in Yorgo ile Filistin'de arabuluculuğa soyunmasını o gözlükle değerlendirin.
Yukarıdan beri anlattıklarımız tarihe şaşı bakmak ise bu da stratejiye şaşı bakmaktır.
Özal KEİB'ne allem edip kallem edip Yunanistan'ı ortak etmişti. Şimdi KEİB Bankası Selânik'tedir. Peki Karadeniz'le Yunanistan'ın ne ilgisi vardı?
Şimdi de Cem tarihinde ilk defa Yunanistan'ı Ortadoğu coğrafyasına taşımaktadır.
Evet 11 Eylül'den sonra ilk defa Amerikan askeri Afganistan'da, Kafkasya'dadır ve Yunanistan da Ortadoğu'ya burnunu sokmaktadır.
Bu vebalin altından kolay kalkılacağını mı sanıyorlar?
İmparatorluk, İttihat Terakki Türkçülük yaptığı için yıkılmadı. Biraz meraklı lise öğrencileri bile biliyorlar ki Türkçülük; İttihat Terakki'nin, 1789'dan itibaren düşünce hayatını saran milliyetçi akımların etkisinden İmparatorluğu korumak için can havliyle sarıldığı üç düşünce temelinden sadece birisi idi.
Kabile gözlüklüler diğer iki temelin "İttihadı İslâm" ve İttihadı anasır" olduğunu neden görmezden geliyorlar?
Yâni kıymetli okuyucu İttihat ve Terakki sadece Türkleri değil, imparatorluk içindeki farklı unsurları, yâni ırklar, boylar, kabileler ile bütün Müslüman toplulukları da bir arada tutmak istiyordu.
1789'un etkisi, "roman"lara bile milliyetçilik yapma fırsatı verirken Türklerin bundan neden uzak tutulmak istenildiği merak uyandırmaktadır!
De, "Vehbinin kerrakesi" öyle değil...
Mekke Emiri Şerif Hüseyin'in; İngiliz'in yanında yer alarak Osmanlıya yani Halife'ye ve onun cihad fetvasına karşı isyanı, 1916'da neşrettiği iki beyanname ile başlar. Bakın Şerif Hüseyin isyanını nasıl izah etmektedir:
"İsyan Halife'nin değil, ancak bozkurda ibadet edecek derecede Turancılıkla meşbu olan nazırların aleyhine"dir. (Erol Güngör. "İslâmın Bugünkü Meseleleri". Sayfa 167)
Çünkü Humper'ı ve Lawrence'i bölgeye "insani yardım amacıyla" gönderen İngiltere'nin Lordlar Kamarası'nda "eş zamanlı olarak" "Hilafete ait hiçbir şeye müdahale olunmayacağı, muharebenin İttihat ve Terakki Cemiyetiyle olduğu" şeklinde bir karar alınmış ve Hind Müslümanları bile "harbin bir mahiyet-i diniyeyi haiz olmadığına, Osmanlı padişahına ve İslamın saltanatına hiçbir zararı dokunmayacağına" dair teminat verilerek inandırılmışlardı. (age. Sayfa 166)
Halifenin fetvasına karşılık Şerif Hüseyin Lordların fetvası ve Humper'ın "İslâmiyeti yeniden yorumu" ile Lawrence'in çil altınlarına itibar gösteriyordu.
Ve yine eş zamanlı olarak bölgede "Araplara bağımsızlık vaadi" karşılığı Yahudi Devleti konusunda çok önemli şu "ikili görüşmeler" yapılmaktaydı:
1) 1917 Aralık: Kral Hüseyin ile Weizman ; 2) 1918 Haziran: Faysal ve Weizman ve 3) 3 Ocak 1919 Hicaz Krallığı ile Zionist Örgüt. (Cahit Kayra. "Sevr Dosyası". Sayfa 27)
İngiliz talimatıyla Araplar Siyonistlerle görüşüyor ve bu iş Osmanlı'nın "arkasından" tezgâhlanıyor, sonra da bunun adı "İttihat Terakki Türkçülük yaptığı için Araplar ayaklandı" oluyor.
Anlamadığım bir şey daha var; neden sadece "Türkçülük" siyon oyunu oluyor da İmparatorluktaki seksen çeşit farklı ırkın ırkçılık yapması "milliyetçilik" olarak adlandırılıyor?
Ah evet.. Bütün uluslar uyanırken "Etrâk-ı bi idrak", idraksiz Türkler, aptal Türkler bir süre daha uyusalardı ne kadar güzel olacaktı! Bir ihtimal elimizdeki bu son ulus devletin de üstüne yatacaklardı.
AB ile şimdi girilmeye çalışılan gerdeğin amacı da bu değil midir?
Bir farklılık var. Bu sefer fetvayı sadece İngilizler değil, Moon'cular, Barthalemeos ve Vatikan veriyor. Yapılan işin adı da Kanal Harekâtı değil, "dinler arası diyalog ve hoşgörü".
Şimdi dönün İngiliz Lordlar Kamarasının kararını bir daha okuyun, sonra oturun Cem'in Yorgo ile Filistin'de arabuluculuğa soyunmasını o gözlükle değerlendirin.
Yukarıdan beri anlattıklarımız tarihe şaşı bakmak ise bu da stratejiye şaşı bakmaktır.
Özal KEİB'ne allem edip kallem edip Yunanistan'ı ortak etmişti. Şimdi KEİB Bankası Selânik'tedir. Peki Karadeniz'le Yunanistan'ın ne ilgisi vardı?
Şimdi de Cem tarihinde ilk defa Yunanistan'ı Ortadoğu coğrafyasına taşımaktadır.
Evet 11 Eylül'den sonra ilk defa Amerikan askeri Afganistan'da, Kafkasya'dadır ve Yunanistan da Ortadoğu'ya burnunu sokmaktadır.
Bu vebalin altından kolay kalkılacağını mı sanıyorlar?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002