Atmosferdeki toza?toprağa karışmadan, yeryüzünde toprakla buluşmadan evvel bulutlardan süzülen suyun tertemiz ve berrak olduğu kadar insanoğlunun da doğuştan, fıtratından getirdiği berraklık, içine doğduğu toplumun tortuları ile buluşuncaya kadar devam eder.
"Doğan her çocuk İslam fıtratı üzere doğar ve sonra çevresine göre şekillenir" şeklindeki Nebevi ölçü de bize bu gerçeği hatırlatmaktadır.
Otuzuncu surenin otuzuncu ayeti de dikkatlerimizi fıtrat üzerinde yoğunlaştırır:
"O halde sen, bâtıl dinlerden uzaklaşarak yüzünü ve özünü, hak din olan İslâm'a yönelt. Yani Allah'ın insanları yaratmasında esas kıldığı o fıtrata uygun hareket et. Allah'ın bu hilkatini kimse değiştiremez. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların ekserisi bunu bilmezler." (Rum: 30).
Fıtrattan, yaratılıştan tertemiz olan insan bu berraklığını devam ettirebilmesi için elbette vahyin mesajı ile, Peygamber soluğu ile tanışıp buluşması ve bu tanışıklığını son nefesine kadar devam ettirmesi lazımdır.
İnsan, vahyin kaynağına, Nebevi mesajlara yakın olduğu oranda, içinde yaşadığı toplumun oluşturduğu tortulardan uzak olacak ve doğuştan getirdiği berraklığını koruyabilecektir.
Sürekli vahyin ışığına açık olmayan, o ışıkla aydınlanmayan zihinler ve gönüller, başka kültürlerin ve medeniyetlerin oluşturdukları tortularla zaman içinde kuşatılmakta ve kararmaya, karanlıkta kalmaya mahkûm olmaktadırlar.
Ecnebi kültür ve medeniyetlerin tortuları ile kuşatılmış ve karanlığa mahkûm edilmiş zihinlere ve gönüllere vahyin ışığını düşürmek ve onları aydınlatmak ise bazen deveye hendek atlatmaktan daha zor hale gelmektedir.
Tortular oluşmadan tedbir almak elbette en ideal olanıdır ama oluşmuşsa eğer, o tortuları temizlemek için azimle, sabırla, iğne ile kuyu kazarcasına çalışmak da her birimizin boynumuzun borcudur.
Bu cümleden olarak ilk inen surelerden olan Müddessir suresinin ilk ayetlerini dönüp dönüp okumalı, anlamaya çalışmalıyız özellikle beşinci ayetin üzerinde derin derin tefekkür etmeliyiz:
"Ey örtüye bürünen! (İnziva arzu eden!) Ayağa kalk ve insanları uyar. Rabbinin büyüklüğünü an. Elbiseni tertemiz tut, maddî manevî kirlerden arın, Pis ve murdar olan her şeyden kaçın verdiğini çok bularak minnet etme! Rabbinin yolunda sabret! Sûr'a üflendiği gün, Doğrusu, o çok çetin bir gün! Kâfirlere hiç kolay olmayan bir gün!" (Müddessir: 1?10).
Yukarıda görüldüğü gibi risaletle görevlendirilen son elçi son Peygambere, beşinci ayette; "her türlü kirden, pastan, pislikten uzaklaşma, hicret etme" emri verilmektedir.
"İçine doğduğun, içinde yaşadığın toplumun tortularından uzaklaşarak ancak bu ulvi görevi yerine getirebilirsin" mesajı elbette bize de çok önemli bir mesajdır ve çok hakikatler anlatmaktadır.
Yazının sonunda, müfessirler tarafından Kur'an'ın özeti kabul edilen uzunca ayeti de hatırlatmakta fayda var:
"İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. (Allah'ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Müttakiler ancak onlardır!" (Bakara: 177).
"Doğan her çocuk İslam fıtratı üzere doğar ve sonra çevresine göre şekillenir" şeklindeki Nebevi ölçü de bize bu gerçeği hatırlatmaktadır.
Otuzuncu surenin otuzuncu ayeti de dikkatlerimizi fıtrat üzerinde yoğunlaştırır:
"O halde sen, bâtıl dinlerden uzaklaşarak yüzünü ve özünü, hak din olan İslâm'a yönelt. Yani Allah'ın insanları yaratmasında esas kıldığı o fıtrata uygun hareket et. Allah'ın bu hilkatini kimse değiştiremez. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların ekserisi bunu bilmezler." (Rum: 30).
Fıtrattan, yaratılıştan tertemiz olan insan bu berraklığını devam ettirebilmesi için elbette vahyin mesajı ile, Peygamber soluğu ile tanışıp buluşması ve bu tanışıklığını son nefesine kadar devam ettirmesi lazımdır.
İnsan, vahyin kaynağına, Nebevi mesajlara yakın olduğu oranda, içinde yaşadığı toplumun oluşturduğu tortulardan uzak olacak ve doğuştan getirdiği berraklığını koruyabilecektir.
Sürekli vahyin ışığına açık olmayan, o ışıkla aydınlanmayan zihinler ve gönüller, başka kültürlerin ve medeniyetlerin oluşturdukları tortularla zaman içinde kuşatılmakta ve kararmaya, karanlıkta kalmaya mahkûm olmaktadırlar.
Ecnebi kültür ve medeniyetlerin tortuları ile kuşatılmış ve karanlığa mahkûm edilmiş zihinlere ve gönüllere vahyin ışığını düşürmek ve onları aydınlatmak ise bazen deveye hendek atlatmaktan daha zor hale gelmektedir.
Tortular oluşmadan tedbir almak elbette en ideal olanıdır ama oluşmuşsa eğer, o tortuları temizlemek için azimle, sabırla, iğne ile kuyu kazarcasına çalışmak da her birimizin boynumuzun borcudur.
Bu cümleden olarak ilk inen surelerden olan Müddessir suresinin ilk ayetlerini dönüp dönüp okumalı, anlamaya çalışmalıyız özellikle beşinci ayetin üzerinde derin derin tefekkür etmeliyiz:
"Ey örtüye bürünen! (İnziva arzu eden!) Ayağa kalk ve insanları uyar. Rabbinin büyüklüğünü an. Elbiseni tertemiz tut, maddî manevî kirlerden arın, Pis ve murdar olan her şeyden kaçın verdiğini çok bularak minnet etme! Rabbinin yolunda sabret! Sûr'a üflendiği gün, Doğrusu, o çok çetin bir gün! Kâfirlere hiç kolay olmayan bir gün!" (Müddessir: 1?10).
Yukarıda görüldüğü gibi risaletle görevlendirilen son elçi son Peygambere, beşinci ayette; "her türlü kirden, pastan, pislikten uzaklaşma, hicret etme" emri verilmektedir.
"İçine doğduğun, içinde yaşadığın toplumun tortularından uzaklaşarak ancak bu ulvi görevi yerine getirebilirsin" mesajı elbette bize de çok önemli bir mesajdır ve çok hakikatler anlatmaktadır.
Yazının sonunda, müfessirler tarafından Kur'an'ın özeti kabul edilen uzunca ayeti de hatırlatmakta fayda var:
"İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. (Allah'ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Müttakiler ancak onlardır!" (Bakara: 177).
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Önünde ardında ve kolunda servet… / 24.04.2024
- Hangisine daha çok üzüldünüz? / 23.04.2024
- Halleri var bizimkine benzemez / 22.04.2024
- ‘Hazır ol cenge eğer ister isen sulh-u salah’ / 20.04.2024
- Doymayan gözden ve ürpermeyen kalpten… / 19.04.2024
- Dilde adalet / 18.04.2024
- İlk çeyrek heba oldu gitti / 16.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 14.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 10.04.2024
- Bayram gelmiş! / 09.04.2024
- Hangisine daha çok üzüldünüz? / 23.04.2024
- Halleri var bizimkine benzemez / 22.04.2024
- ‘Hazır ol cenge eğer ister isen sulh-u salah’ / 20.04.2024
- Doymayan gözden ve ürpermeyen kalpten… / 19.04.2024
- Dilde adalet / 18.04.2024
- İlk çeyrek heba oldu gitti / 16.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 14.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 10.04.2024
- Bayram gelmiş! / 09.04.2024