Trump demokrasisi: Tehdit, şantaj, zorbalık

İslam ülkeleri, Kudüs mevzuunda olduğu gibi kendi inançları ile ilgili konularda bile maalesef Haçlı Batı'nın güdümünde olan ve bugüne kadar İsrail'in aleyhinde hiçbir adım atmamış olan Birleşmiş Milletler'e (BM) umut bağlamış durumdalar.
Bu tür, özellikle Batı menşe'li uluslar arası oluşumların direksiyonunda ABD var ve arkasında İsrail'i kuran küresel iradelerin yönlendirmesi var.
İslam ülkelerinin İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) zirvesinde yayınladıkları ortak deklarasyonla Kudüs mevzuunu BM'ye götürme kararının, "Oyunu ABD'nin ve İsrail'in kurallarına göre oynama" anlamına geldiğini belirtmiştik. Ve bu adımın ABD ve İsrail aleyhine, İslam ülkeleri lehine bir netice asla doğurmayacağını da vurgulamıştık.
Çünkü oyunun kurallarını koyan, kaybetmeme üzerine sistemini oluşturuyor.
Neticede BM Güvenlik Kurulu, Filistinli temsilcinin hazırlamış olduğu, "Trump'ın Kudüs'ü İsrail'in başkenti tanıması kararını geri çekmesi çağrısını" içeren tasarıyı geçtiğimiz pazartesi oyladı, 15 üyenin 14'ü tasarıyı kabul etti, sadece ABD'nin vetosuyla tasarı iptal edildi. Bu oylamadan sonra yapılan açıklamalarda kararın perşembe günü BM Genel Kurulu'na götürüleceği belirtilmişti ve öyle de oldu.
Karar BM Genel Kurulu'nda dün oylandı ama yazımı bu oylamadan önce yazdığım için sonucu şu an için bilmiyorum. Fakat Filistin lehine, İsrail aleyhine bir karar çıkmayacağını da gayet iyi biliyorum. Nereden biliyorsun diyebilirsiniz, dedik ya oyunun kurallarını ABD koydu ve İslam ülkeleri bu kurallara göre oynayacaklarını ilan ettiler.
BM Genel Kurulu'nun 193 üyesi var ve tasarının kabulü için üçte iki çoğunluk gerekiyor. BM Güvenlik Konseyi'nden farklı olarak hiçbir ülkenin bu oylamada veto hakkı bulunmuyor. Ama önemli olan işin burası değil, BM Genel Kurulu'ndan çıkan kararların herhangi bir bağlayıcılığı bulunmuyor. Ezici bir çoğunluk varsa kabul edilen tasarılar, muhatap devlet ya da devletler üzerinde siyasi baskı oluşturuyor. Sadece bu kadar?
Sanki ABD ve İsrail için bu baskılar bir anlam ifade edecek.
ABD, Irak'ta milyonlarca Müslüman'ın kanını dökerken BM'ye mi sordu? Suriye'de terör örgütleriyle beraber hareket ederken, 4 bin tırla terör örgütüne ağır silah desteği sağlarken, BM'nin üyesi olan Suriye'nin kuzeyinde, Suriye yönetiminin izni olmadan 13 üs kurup fiili bir işgal gerçekleştirirken BM'nin onayını mı aldı? Ya Kudüs'ü İsrail'in başkenti ilan ederken?
İsrail ise kurulduğundan bu yana hiçbir uluslar arası kuruluşun kararını dikkate almadığı gibi aleyhinde sunulan raporları da umursamadı. Gazze'de yaptığı katliamlar BM'nin uyarılarına rağmen gerçekleşti. İsrail saldırırken ve binlerce Filistinliyi kimyasal ve biyolojik silahlarla acımasızca katlederken sadece uyarmakla yetinen BM, Lübnan'daki Hizbullah İsrail'e saldırınca araya tampon bölge oluşturma gereği duydu, hem de Türk askeriyle?
BM Genel Kurulu'ndaki Kudüs oylamasının herhangi bir bağlayıcılığı olmamasına rağmen, ABD oylama öncesi peşpeşe tehditler, şantajlar savurdu. Önce ABD'nin BM Daimi Temsilcisi Nikki Haley, oylamaya katılacak diplomatlara e-posta gönderdi. ABD merkezli Foreign Policy dergisine göre bu e-postada, ABD'nin Kudüs kararına karşı Genel Kurul'da aleyhte bir karar alınmaması için üstü kapalı tehdit içeren ifadeler kullandı ve ülkelerin Kudüs'le alakalı verdiği oyları Başkan Trump'a rapor edeceğini belirtti.
Halley, "Oyunu vermeyi düşünürken Başkan'ın ve ABD'nin bu oyu kişisel bir mesele olarak algıladığını bilmeni istiyorum. Başkan oylamayı yakından takip edecek ve benden bize karşı oy kullanan ülkelerin raporunu istedi. Bu konuda bütün oyları not edeceğiz" ifadelerine yer verdi. Dikkat ederseniz, burada diplomatların hem ülkelerine hem de "kişisel bir mesele" ifadesiyle bizzat kendilerine tehdit var.
Halley, daha sonra da Twitter mesajında da tehditler savurdu. Mesajında, "BM'de bizden her zaman daha fazlasını yapmamız ve vermemiz istendi. O nedenle ABD halkının isteğiyle büyükelçiliğimizn nerede olacağıyla ilgili bir karar alırken yardım ettiklerimizin bizi hedef almasını beklemiyoruz. Perşembe günü seçimimizi eleştiren bir oylama olacak. ABD isimleri bir kenara yazacak" ifadelerini kullandı.
Haley'in ardından Trump da BM üyelerini tehdit etti: "Tüm bu ülkeler bizim paramızı alıp, sonra Güvenlik Konseyi'nde bize karşı oy kullanıyorlar. Genel Kurul'da da öyle olma ihtimali var. Yüz milyonlarca, hatta milyarlarca dolar alıyorlar. Sonra da bize karşı oy kulanıyorlar. Pekâlâ, oylamayı izleyeceğiz. Aleyhimizde oy kullansınlar bakalım. Paramız bize kalır. Umurumuzda değil."
İsrail'den de yine BM'ye rest geldi. İsrail'in BM Daimi Temsilcisi Danny Danon, "Kudüs'ün İsrail Devleti'nin başkenti olduğunu bilmek için uluslararası kuruluşların onayına ihtiyacımız yok" dedi.
İşte ABD'nin, Trump'ın demokrasi ve diplomasi anlayışı; işte İslam ülkelerinin derin uykusundan istifade eden İsrail'in pervasızlığı?
Çözüm, İslam ülkelerinin BM ya da başka bir oluşumla ABD potasında eriyip gitmesi, Haçlı'nın kuklası olması değil, tek yürek tek bilek olarak kendi kutsalına Mescid- Aksa'sına sahip çıkmasıdır. Yani oyunu ABD'nin ve İsrail'in kurallarına göre değil, kendi kurallarımızla oynamalıyız. Mustafa Kemal Atatürk'ün başardığı gibi, Hoş Geldin Atatürk eserini okuyunuz.
Bu sebeple Prof. Dr. Haydar Baş, "Ümmetin tamamı tek vücut olmalı ve Mescid-i Aksa İslam âleminin başkenti olmalıdır. Böyle olursa, Mescid-i Aksa ve onun içinde bulunduğu Kudüs herhangi bir devletin değil, tüm İslam âleminin himayesine girer. Bu, Filistinlilerin de tek kurtuluş yoludur" demektedir.
İşgale karşı göstermelik tepkiler de, BM gibi çıkmaz sokaklarda ısrar da işgale destek vermek değildir de nedir? Artık aklımızı başımıza alalım.