Suriye'de yine kimyasal silah kullanıldı. İdlib kentinde çoğu kadın ve çocuklardan oluşan masum siviller, kimyasal silah saldırısıyla katledildi.
Tüm şüpheler İdlib kentini bir süredir bombalayan Rusya ve Suriye'nin üzerinde odaklanmış durumda.
Muhaliflere yakın kaynaklar da bu minvalde açıklamalar yapıyor.
Öncelikle şunu ifade etmek lazım ki; en kanlı savaşların dahi bir ahlakı bir hukuku olmalı. Hangi savaş olursa olsun kadınları, masumları hele de çocukları hedef alıyorsa, onu yapan kim olursa olsun lanetlenmesi gerekiyor.
Bu bağlamda bu saldırıyı her kim yaptıysa onun insanlıktan, akıldan, insaftan nasiplenmemiş olduğunu söyleyebiliriz ve elbette insanca muameleyi de hak etmediğini rahatlıkla ifade edebiliriz.
Bunları ifade ettikten sonra kafamı kurcalayan bazı soruları sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bugün Rusya'nın desteği ile birlikte ülkede kontrol altına almadığı çok az bir bölge kalmışken, bütün dünyanın eleştirileri ile karşı karşıya kalacağını bile bile böyle bir kimyasal saldırıyı Suriye ordusu neden gerçekleştirirsin?
Kaldı ki Rusya'nın da verdiği destekle zaten çok güçlü bombalarla muhaliflere her türlü zayiatı verdirebiliyorken kimyasal silah kullanarak ne elde etmeyi bekliyor olabilirler?
Böyle bir saldırı Rusya ve Suriye ordusuna uluslararası baskıyı artırmaktan başka hangi sonucu getirebilir?
Dolayısıyla eğer Suriye ve Rusya ahmak değillerse kimyasal silah kullanmaları mantıklı değil.
O zaman bu kimyasal silahı kim kullandı sorusu akla geliyor.
Burada şunu söyleyebiliriz; Rusya ve Suriye'nin ifade ettiği gibi muhaliflerin kimyasal silah deposu vurulduğu için sivillerin ölümü gerçekleşmiş olabilir.
Bu Rusya ve Suriye'nin açıklamalarında ifade edilen şey. Ama bir de ifade edilmeyenler var.
Bana göre İdlib'de karanlık bazı odakların planları devreye girmiş olabilir.
Şöyle ki Rusya ve Suriye'nin zaten bombaladığı bir bölgede kimyasal silah patlattığınızda, bu silahı kullanmanın sorumluluğunun kimin üzerine kalacağı bellidir.
Saldırı gerçekleştiğinde ölümlerin dışında daha hiçbir ayrıntı belli değilken kesin ifadelerle suçluyu açıklayanlar, belki de gerçek faildirler.
Rusya ve Suriye'yi köşeye sıkıştırmak isteyen güçler, -bunların başında Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail gelmektedir- böyle bir kimyasal saldırı gerçekleştirmiş olabilirler.
Bu saldırı yerel kuklalarıyla da yapılmış olabilir ya da ABD'nin kullandığı insansız hava araçlarıyla da gerçekleştirilmiş olabilir.
Bunu yapmaktaki amaçları, hem Astana sürecini, hem de Türkiye ile Rusya yakınlaşmasını ve bu yakınlaşmanın doğal olarak Türkiye ile Suriye'yi birbirine yakınlaştıracağını bildiklerinden bu süreci baltalamak
olabilir.
Türkiye, Rusya, Suriye ve İran'ın yakınlaşmasının çıkarlarına halel getirecek ülkelerin başında Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail geldiğinden dolayı İdlib'de gerçekleşen kimyasal silahlı saldırının faillerini CIA ve Mossad'da aramak gerekmektedir.
Başından beri ateşkesten pek hazzetmeyen Suriyeli muhalifler saldırılar durmazsa ateşkesten vazgeçeceklerini açıkladı.
Kitle imha silahları bulunduğu gerekçesiyle Irak'ı kan gülüne çeviren yıllar sonra ise kitle imha silahları iddiasının yalan olduğunu kendileri bile itiraf eden ABD'den ise 'kimyasal saldırının ardında Beşar Esad rejiminin olduğuna eminiz' açıklaması geldi.
ABD Başkanı Donald Trump da Suriye'deki saldırıdan 'gerektiğin zamanda gereken tepkiyi vermediği gerekçesiyle' Obama'yı sorumlu tuttu.
İnsan düşünmeden edemiyor, Suriye sınırları içerisinde bir delilik yapması için yoksa Trump'a gerekçe mi çıkarılmak isteniyor?
Özellikle Suriye'nin kuzeyinde çatışmaların kargaşanın kaosun devam etmesi, Irak'ın kuzeyinde bağımsız bir devlet için son rötuşları yapan Barzani'nin ve onun arkasındaki güçlerin öncelikli istediği şeydir.
İnkâr edilemez bir gerçektir ki hatırı sayılır güçler Suriye'de barış sağlanmasına karşıdır.
Barışın olmadığı bir ortamda kaos ve kargaşanın çıkardığı toz duman perdesinin ardında, bu coğrafyayı şekillendirmek isteyen ABD ve İsrail, kendi planlarını çok daha rahat hayata geçirebilmektedir.
Dolayısıyla bu tür saldırılarda çoğunun merkezi Londra ya da Washington olan Suriye bağlantılı sözde insan hakları örgütlerinin hemen suçluyu bizim önümüze koymalarına aldanmadan asıl gizlenen failin peşine düşmek, oynanan oyunu deşifre etmek açısından hayati öneme haizdir.
Bu coğrafya üzerinde oynanan büyük oyunların farkına varmadan bu büyük oyunlarda piyon olmaktan kurtulabilmek mümkün değildir.
Tüm şüpheler İdlib kentini bir süredir bombalayan Rusya ve Suriye'nin üzerinde odaklanmış durumda.
Muhaliflere yakın kaynaklar da bu minvalde açıklamalar yapıyor.
Öncelikle şunu ifade etmek lazım ki; en kanlı savaşların dahi bir ahlakı bir hukuku olmalı. Hangi savaş olursa olsun kadınları, masumları hele de çocukları hedef alıyorsa, onu yapan kim olursa olsun lanetlenmesi gerekiyor.
Bu bağlamda bu saldırıyı her kim yaptıysa onun insanlıktan, akıldan, insaftan nasiplenmemiş olduğunu söyleyebiliriz ve elbette insanca muameleyi de hak etmediğini rahatlıkla ifade edebiliriz.
Bunları ifade ettikten sonra kafamı kurcalayan bazı soruları sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bugün Rusya'nın desteği ile birlikte ülkede kontrol altına almadığı çok az bir bölge kalmışken, bütün dünyanın eleştirileri ile karşı karşıya kalacağını bile bile böyle bir kimyasal saldırıyı Suriye ordusu neden gerçekleştirirsin?
Kaldı ki Rusya'nın da verdiği destekle zaten çok güçlü bombalarla muhaliflere her türlü zayiatı verdirebiliyorken kimyasal silah kullanarak ne elde etmeyi bekliyor olabilirler?
Böyle bir saldırı Rusya ve Suriye ordusuna uluslararası baskıyı artırmaktan başka hangi sonucu getirebilir?
Dolayısıyla eğer Suriye ve Rusya ahmak değillerse kimyasal silah kullanmaları mantıklı değil.
O zaman bu kimyasal silahı kim kullandı sorusu akla geliyor.
Burada şunu söyleyebiliriz; Rusya ve Suriye'nin ifade ettiği gibi muhaliflerin kimyasal silah deposu vurulduğu için sivillerin ölümü gerçekleşmiş olabilir.
Bu Rusya ve Suriye'nin açıklamalarında ifade edilen şey. Ama bir de ifade edilmeyenler var.
Bana göre İdlib'de karanlık bazı odakların planları devreye girmiş olabilir.
Şöyle ki Rusya ve Suriye'nin zaten bombaladığı bir bölgede kimyasal silah patlattığınızda, bu silahı kullanmanın sorumluluğunun kimin üzerine kalacağı bellidir.
Saldırı gerçekleştiğinde ölümlerin dışında daha hiçbir ayrıntı belli değilken kesin ifadelerle suçluyu açıklayanlar, belki de gerçek faildirler.
Rusya ve Suriye'yi köşeye sıkıştırmak isteyen güçler, -bunların başında Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail gelmektedir- böyle bir kimyasal saldırı gerçekleştirmiş olabilirler.
Bu saldırı yerel kuklalarıyla da yapılmış olabilir ya da ABD'nin kullandığı insansız hava araçlarıyla da gerçekleştirilmiş olabilir.
Bunu yapmaktaki amaçları, hem Astana sürecini, hem de Türkiye ile Rusya yakınlaşmasını ve bu yakınlaşmanın doğal olarak Türkiye ile Suriye'yi birbirine yakınlaştıracağını bildiklerinden bu süreci baltalamak
olabilir.
Türkiye, Rusya, Suriye ve İran'ın yakınlaşmasının çıkarlarına halel getirecek ülkelerin başında Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail geldiğinden dolayı İdlib'de gerçekleşen kimyasal silahlı saldırının faillerini CIA ve Mossad'da aramak gerekmektedir.
Başından beri ateşkesten pek hazzetmeyen Suriyeli muhalifler saldırılar durmazsa ateşkesten vazgeçeceklerini açıkladı.
Kitle imha silahları bulunduğu gerekçesiyle Irak'ı kan gülüne çeviren yıllar sonra ise kitle imha silahları iddiasının yalan olduğunu kendileri bile itiraf eden ABD'den ise 'kimyasal saldırının ardında Beşar Esad rejiminin olduğuna eminiz' açıklaması geldi.
ABD Başkanı Donald Trump da Suriye'deki saldırıdan 'gerektiğin zamanda gereken tepkiyi vermediği gerekçesiyle' Obama'yı sorumlu tuttu.
İnsan düşünmeden edemiyor, Suriye sınırları içerisinde bir delilik yapması için yoksa Trump'a gerekçe mi çıkarılmak isteniyor?
Özellikle Suriye'nin kuzeyinde çatışmaların kargaşanın kaosun devam etmesi, Irak'ın kuzeyinde bağımsız bir devlet için son rötuşları yapan Barzani'nin ve onun arkasındaki güçlerin öncelikli istediği şeydir.
İnkâr edilemez bir gerçektir ki hatırı sayılır güçler Suriye'de barış sağlanmasına karşıdır.
Barışın olmadığı bir ortamda kaos ve kargaşanın çıkardığı toz duman perdesinin ardında, bu coğrafyayı şekillendirmek isteyen ABD ve İsrail, kendi planlarını çok daha rahat hayata geçirebilmektedir.
Dolayısıyla bu tür saldırılarda çoğunun merkezi Londra ya da Washington olan Suriye bağlantılı sözde insan hakları örgütlerinin hemen suçluyu bizim önümüze koymalarına aldanmadan asıl gizlenen failin peşine düşmek, oynanan oyunu deşifre etmek açısından hayati öneme haizdir.
Bu coğrafya üzerinde oynanan büyük oyunların farkına varmadan bu büyük oyunlarda piyon olmaktan kurtulabilmek mümkün değildir.
Orhan Dede / diğer yazıları
- İslam ülkeleri Endülüs’ün hâline düştü / 19.03.2024
- İktidardakiler sazan avına mı çıktı? / 14.03.2024
- Değişim istiyorsan önce sen değişmelisin! / 11.03.2024
- Hiçbir şey yapamıyorsanız ABD’nin istemediğini yapın / 20.09.2023
- Türkiye’ye göç etmek çok kolay! / 29.08.2023
- AKP beceremedi diye nas yok olmaz! / 26.08.2023
- Gerçek itibar ormanı yanmaktan korumaktır / 24.08.2023
- Aynı insanlarla değişim olmaz / 22.08.2023
- Oylar AKP’ye zoraki gitmiş! / 12.08.2023
- Ya o rüzgâr hiç esmezse… / 11.08.2023
- İktidardakiler sazan avına mı çıktı? / 14.03.2024
- Değişim istiyorsan önce sen değişmelisin! / 11.03.2024
- Hiçbir şey yapamıyorsanız ABD’nin istemediğini yapın / 20.09.2023
- Türkiye’ye göç etmek çok kolay! / 29.08.2023
- AKP beceremedi diye nas yok olmaz! / 26.08.2023
- Gerçek itibar ormanı yanmaktan korumaktır / 24.08.2023
- Aynı insanlarla değişim olmaz / 22.08.2023
- Oylar AKP’ye zoraki gitmiş! / 12.08.2023
- Ya o rüzgâr hiç esmezse… / 11.08.2023