Türkler, büyük küçük birçok devlet kurdular. Bu, çok önemli bir meziyettir. Bunun yanında şu zafiyeti de görmek zorundayız. Devlet kurmada gösterdiğimiz başarıyı, maalesef devleti korumada ve yaşatmada gösteremedik. Şu kadar devlet kurduk diye övünüyoruz, olaya bir de tersinden, yani ne kadar devleti yıktığımız açısından bakmamız gerekir. Milletler güçlü ve zayıf taraflarını birlikte görmeli ve değerlendirmelidirler. Böyle yapılmalı ki, zayıf taraf güçlendirilsin, güçlü taraf korunsun.
Türk devletlerinin yıkılış sebeplerinin başında ‘bölünme’ gelmektedir. Onun için Osmanlılar, bölünmekten çok korkuyor ve kendince tedbirler alıyorlardı. Ama ne yazık ki, aldığı bütün tedbirlere rağmen, o da diğer Türk devletlerinin akıbetine uğramaktan kurtulamadı. Birçok devlete bölündü.
Türk devletlerinin akıbetlerinden ders çıkaran Türkiye Cumhuriyeti kurucuları, yeni devleti bir daha bölünmemek üzerine kurmaya büyük özen gösterdiler. Bütün tarihi tecrübelerden yararlandılar. Her şeyi uzun uzun tartıştılar ve bazen de çatıştılar. Samet Ağaoğlu, Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde birçok çatışmanın yaşandığını söyler ve ilâve eder: “Yalnız bu mecliste iki şey yoktu. Birincisi İslâm Hıristiyan çatışması, ikincisi de çeşitli milletler ve milliyetler çatışması.”
Günümüzde ise durum çok değişti. Samet Ağaoğlu’nun dediği gibi içimizde yine açıktan İslâm Hıristiyan çatışması yok. Ama örtülü ve dolaylı böyle bir çatışma sürdürülüyor. Milletler ve milliyetler çatışmasına gelince, o artık alenileşti. Bu da demektir ki, Türkiye Cumhuriyeti de, diğer Türk devletleri gibi, aynı akıbete doğru ilerliyor.
Devletlerin Bölünmesi
Devletlerin bölünmesi, milletlerin bölünmesi ve çatışması sonucunda gerçekleşir. Milletlerin bölünmesinin ve çatışmasının asıl sebebi ise gerçek düşmanı unutmaktır. Derler ki: “Gerçek ve ortak düşman karşısında milletlerin kendi aralarındaki kinler kaybolur.” Her millet içerisinde yaşanmaması gereken olaylar yaşanabilir. Bunları bahane ederek, ayrı baş çekmek çok yanlıştır. Millet olabilmek için bazı şeyleri ebediyen unutmak, bazılarını da unutmamak gerekir.
Türk milleti olarak yakın tarihimizde yaşadığımız Çanakkale Savaşı’nı ve İstiklâl Mücadelesi’ni asla unutmamalıyız. Her ikisinde de Haçlılar, vatanımıza ve istiklâlimize kast etmişlerdi. Aynı Haçlılar, bugün kuzu postuna bürünmüş, milletimizi bölmek ve parçalamak için çeşitli plânlar hazırlıyorlar. O Haçlılar ki, kendi aralarında dünya savaşları yaptılar, birbirlerini boğazladılar. Buna rağmen bir araya gelip, birlik oluşturuyor ve asırlarca birlikte yaşamış milletimizi bölmeye uğraşıyorlar. Haçlıların bu oyununa gelenlere, sahte dostluklarına aldananlara yazıklar olsun.
İşbirlikçiler, iç düşmanlarımızdır
Esasen milletleri millet yapan unsurlardan biri de, ortak düşman ve ortak dosttur. Bir millet içerisinden bir kesimin, ayrı düşman ve dost edinmesi, o milletten kopuştur. Milletinden kopup başka milletlerle işbirliği yapanlar, iç düşman sınıfındadırlar. Milletler için de en tehlikeli olan iç düşmanlardır. Bir millet, ne kadar güçsüz olursa olsun, yerli işbirlikçisi yok ise, en büyük güce karşı bile direnebilir. Milletlerin en zayıf noktası, yumuşak karnı işbirlikçilerdir.
İşbirlikçileri tanımazsak, onlara makam ve mevki verirsek, biliniz ki, milletimizin ve devletimizin bölünmesini, kendi ellerimizle hazırlamış oluruz. Milletin ve devletin bölünmesi tehlikesinden söz ettiğinizde, işbirlikçiler sizi alaya alır, halinize gülerler. “Milletin ve devletin bölünmesinin mümkün olmadığını, korkmamak gerektiğini” söylerler. Israr edilince de, “bölünürse bölünsün dünyanın sonu mudur?” deyip geçerler. Milleti ve devleti bölünmekten korumak istiyorsak, işte bu işbirlikçileri iş yapamaz hale getirmemiz şarttır.
Türk devletlerinin yıkılış sebeplerinin başında ‘bölünme’ gelmektedir. Onun için Osmanlılar, bölünmekten çok korkuyor ve kendince tedbirler alıyorlardı. Ama ne yazık ki, aldığı bütün tedbirlere rağmen, o da diğer Türk devletlerinin akıbetine uğramaktan kurtulamadı. Birçok devlete bölündü.
Türk devletlerinin akıbetlerinden ders çıkaran Türkiye Cumhuriyeti kurucuları, yeni devleti bir daha bölünmemek üzerine kurmaya büyük özen gösterdiler. Bütün tarihi tecrübelerden yararlandılar. Her şeyi uzun uzun tartıştılar ve bazen de çatıştılar. Samet Ağaoğlu, Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde birçok çatışmanın yaşandığını söyler ve ilâve eder: “Yalnız bu mecliste iki şey yoktu. Birincisi İslâm Hıristiyan çatışması, ikincisi de çeşitli milletler ve milliyetler çatışması.”
Günümüzde ise durum çok değişti. Samet Ağaoğlu’nun dediği gibi içimizde yine açıktan İslâm Hıristiyan çatışması yok. Ama örtülü ve dolaylı böyle bir çatışma sürdürülüyor. Milletler ve milliyetler çatışmasına gelince, o artık alenileşti. Bu da demektir ki, Türkiye Cumhuriyeti de, diğer Türk devletleri gibi, aynı akıbete doğru ilerliyor.
Devletlerin Bölünmesi
Devletlerin bölünmesi, milletlerin bölünmesi ve çatışması sonucunda gerçekleşir. Milletlerin bölünmesinin ve çatışmasının asıl sebebi ise gerçek düşmanı unutmaktır. Derler ki: “Gerçek ve ortak düşman karşısında milletlerin kendi aralarındaki kinler kaybolur.” Her millet içerisinde yaşanmaması gereken olaylar yaşanabilir. Bunları bahane ederek, ayrı baş çekmek çok yanlıştır. Millet olabilmek için bazı şeyleri ebediyen unutmak, bazılarını da unutmamak gerekir.
Türk milleti olarak yakın tarihimizde yaşadığımız Çanakkale Savaşı’nı ve İstiklâl Mücadelesi’ni asla unutmamalıyız. Her ikisinde de Haçlılar, vatanımıza ve istiklâlimize kast etmişlerdi. Aynı Haçlılar, bugün kuzu postuna bürünmüş, milletimizi bölmek ve parçalamak için çeşitli plânlar hazırlıyorlar. O Haçlılar ki, kendi aralarında dünya savaşları yaptılar, birbirlerini boğazladılar. Buna rağmen bir araya gelip, birlik oluşturuyor ve asırlarca birlikte yaşamış milletimizi bölmeye uğraşıyorlar. Haçlıların bu oyununa gelenlere, sahte dostluklarına aldananlara yazıklar olsun.
İşbirlikçiler, iç düşmanlarımızdır
Esasen milletleri millet yapan unsurlardan biri de, ortak düşman ve ortak dosttur. Bir millet içerisinden bir kesimin, ayrı düşman ve dost edinmesi, o milletten kopuştur. Milletinden kopup başka milletlerle işbirliği yapanlar, iç düşman sınıfındadırlar. Milletler için de en tehlikeli olan iç düşmanlardır. Bir millet, ne kadar güçsüz olursa olsun, yerli işbirlikçisi yok ise, en büyük güce karşı bile direnebilir. Milletlerin en zayıf noktası, yumuşak karnı işbirlikçilerdir.
İşbirlikçileri tanımazsak, onlara makam ve mevki verirsek, biliniz ki, milletimizin ve devletimizin bölünmesini, kendi ellerimizle hazırlamış oluruz. Milletin ve devletin bölünmesi tehlikesinden söz ettiğinizde, işbirlikçiler sizi alaya alır, halinize gülerler. “Milletin ve devletin bölünmesinin mümkün olmadığını, korkmamak gerektiğini” söylerler. Israr edilince de, “bölünürse bölünsün dünyanın sonu mudur?” deyip geçerler. Milleti ve devleti bölünmekten korumak istiyorsak, işte bu işbirlikçileri iş yapamaz hale getirmemiz şarttır.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018