Obama, ABD seçimlerinden galip çıkınca İsrail, etnik temizlik seferlerine kaldığı yerden devam etmeye başladı. İsrail’in sık sık yokladığı Gazze, saldırılara tekrar hedef olurken saflar daha da netleşti. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve diğer AKP yöneticileri İsrail’e sözlü olarak tepkilerini iletmelerine rağmen herhangi bir yaptırım uygulamaları mevzu bahis bile değildir.
ABD, İsrail’in kendini koruma ve kollama hakkıdır diyerek Gazze saldırılarına sonuna kadar destek verdiğini en yüksek perdeden seslendirdi. Gazze’ye saldırı yapmanın İsrail’in güvenliğinden ziyade İsrail’in Filistinlileri toptan yok etme stratejisiyle daha uygun düştüğünü söylemek yerindedir. Bir Arap televizyonunda yaşlı bir kadın haykırarak artık mutat hale gelen Gazze saldırıları ile ilgili “İsrail 6 ayda bir veya senede bir bizim yetişen gençlerimizi olgunlaşmış başak misali biçerek hasat ediyor. Bizim geleceğimizi elimizden alıyor. Attığı bombalarla suyumuzun ve elektriğimizin kesilmesini sağlıyor” demişti. İşte gerçekler! Yaşlı Filistinli kadın en mükemmel analizi yapmıştır. Çünkü o şartların içinde yaşayan kendisidir.
Yaşlı kadının anlattığı aslında İsrail’in İslam dünyasındaki planıyla birebir örtüşüyor. İsrail, kurulma fikrinin ortaya atıldığı andan itibaren savaşmayı ilke edinmiştir. Onlara göre barış anlamsız bir süreç olup hedeflerinin önündeki en büyük engeldir. Yani İsrail Arzu Mev’ud olarak tanımladığı milli hedefine ulaşmanın yolunun ancak savaşmakla elde edeceğini hesap ettiğinden terör metodunu gönülden benimsemiştir. Aksi halde hiç kimse toprağını güle oynaya onlara terk etmeyecektir.
ABD ile müttefik olduğunu iddia eden Türkiye ise çok uzun zamandan beri İsrail’in de doğal olarak işbirlikçisi olmak durumundadır. Türkiye safını ABD’nin yanında tuttuğundan İsrail’e ters düşecek bir yol takip etmesi mümkün değildir. Muhalefette oldukları on yıllar boyunca “Kanımız aksa da, kurtulacak Mescid-i Aksa” diyen kadrolar an itibariyle iktidarlarının onuncu yılını ikmal ettikleri 2012 senesinde Filistinli kardeşlerimizin lehine bir tek icraat şöyldursun karar bile vermediler. Filistin maalesef onlar için başörtüsü gibi verimli bir oy deposu olma fonksiyonunu icra etmeye devam ediyor. 2009 yerel seçimlerinde “one minute” ın katkısı yadsınamaz. AKP’li yöneticiler hala eski alışkanlıklarından olsa gerektir zaman zaman iktidarda olduklarını unutarak eski Filistinvari çıkışlar yapsalar da inandırıcılıktan fersah fersah uzaktalar.
Ortadoğu’daki bloklaşmanın bir tarafında İran, Suriye, Kuzey Irak hariç olmak üzere Irak ve Lübnan Hizbullah’ı tek parça gibi hareket etmekteler. İran ve müttefikleri coğrafi olarak bir hilal şeklinde kesintisiz karadan Akdeniz’e kadar uzanmaktalar. Bu bloğu Çin ve Rusya desteklemektedir. Diğer tarafta ABD, AB, İsrail, Suudi Arabistan, Katar, BAE, Kuveyt, Bahreyn ve Türkiye yer almaktadır. Şu anda bir maç oynanıyor ve ilk on birde oynayanlar aşağı yukarı bu şekildedir. Türkiye, özellikle Suriye iç savaşında, ABD ve İsrail yanlısı tavrını çok net olarak ortaya koyarken İsrail -Filistin meselesinde daha flu ve ikili bir tavır sergilemeyi sürdürmektedir. Aslında bu tavır Filistin halkına ve davasına vurulmuş en ağır darbedir. Suriye, Türkiye’nin duruşunu artık çok net bildiğinden tedbirlerini alabiliyorken Filistinlilerin bu konuda yeteri kadar şansları olmadı. AKP’nin bir an önce Filistin halkına ümit vermeyi bırakarak reel politik pozisyonlarına geri dönmeleri gerektiğini hatırlatmak isterim. Dillerinden düşürmedikleri bu reel politik tavır Suriye’de kanlı yüzünü gösterirken Filistin’i, ABD-İsrail kıskacında ezmektedir.
Bu bloklaşmaya göre Suriye ve İran cephesi çökerse Lübnan’daki Hizbullah etkisini tamamen yitireceğinden Filistin halkına mücadelelerinde yardım edecek silah ve mühimmat temini imkânsız hale gelecektir. Zaten İsrail’in de planı budur. İsrail, defalarca yenildiği Hasan Nasrallah liderliğindeki Hizbullah’ı mağlup etmenin yolunu bu şekilde belirlemiş halde. İsrail, eş zamanlı bir siyasetle İran-Suriye ekseninde beraber hareket eden Filistinlilerin koruyucu kalkanı Hizbullah’ın gardını düşürerek aynı anda neredeyse kendisini zorlayan bütün düşmanlarından kurtulmanın ince hesaplarını yapıyor. Bu tiyatroda başrolü yazık ki Türkiye’ye vermişler. Türkiye hem Suriye hem de İran’la uğraşmak suretiyle İsrail’in işini kolaylaştırıyor. Ekmeğine yağ bal sürüyor. Sonra yapılan açıklamalarda Filistin davamız deniyor, Filistinli liderler Barzani’nin de çağrıldığı AKP kongrelerinde alkışlanıyor.
Bu tabloya göre Türkiye bulunduğu konum itibariyle tamamen İsrail’in tarafında olup Suriye, İran, Hizbullah ve dolaysıyla Filistin’in karşısındadır. Reel politik kurallarına göre bir ülke aynı anda iki blokta yer alamaz değil mi?
ABD, İsrail’in kendini koruma ve kollama hakkıdır diyerek Gazze saldırılarına sonuna kadar destek verdiğini en yüksek perdeden seslendirdi. Gazze’ye saldırı yapmanın İsrail’in güvenliğinden ziyade İsrail’in Filistinlileri toptan yok etme stratejisiyle daha uygun düştüğünü söylemek yerindedir. Bir Arap televizyonunda yaşlı bir kadın haykırarak artık mutat hale gelen Gazze saldırıları ile ilgili “İsrail 6 ayda bir veya senede bir bizim yetişen gençlerimizi olgunlaşmış başak misali biçerek hasat ediyor. Bizim geleceğimizi elimizden alıyor. Attığı bombalarla suyumuzun ve elektriğimizin kesilmesini sağlıyor” demişti. İşte gerçekler! Yaşlı Filistinli kadın en mükemmel analizi yapmıştır. Çünkü o şartların içinde yaşayan kendisidir.
Yaşlı kadının anlattığı aslında İsrail’in İslam dünyasındaki planıyla birebir örtüşüyor. İsrail, kurulma fikrinin ortaya atıldığı andan itibaren savaşmayı ilke edinmiştir. Onlara göre barış anlamsız bir süreç olup hedeflerinin önündeki en büyük engeldir. Yani İsrail Arzu Mev’ud olarak tanımladığı milli hedefine ulaşmanın yolunun ancak savaşmakla elde edeceğini hesap ettiğinden terör metodunu gönülden benimsemiştir. Aksi halde hiç kimse toprağını güle oynaya onlara terk etmeyecektir.
ABD ile müttefik olduğunu iddia eden Türkiye ise çok uzun zamandan beri İsrail’in de doğal olarak işbirlikçisi olmak durumundadır. Türkiye safını ABD’nin yanında tuttuğundan İsrail’e ters düşecek bir yol takip etmesi mümkün değildir. Muhalefette oldukları on yıllar boyunca “Kanımız aksa da, kurtulacak Mescid-i Aksa” diyen kadrolar an itibariyle iktidarlarının onuncu yılını ikmal ettikleri 2012 senesinde Filistinli kardeşlerimizin lehine bir tek icraat şöyldursun karar bile vermediler. Filistin maalesef onlar için başörtüsü gibi verimli bir oy deposu olma fonksiyonunu icra etmeye devam ediyor. 2009 yerel seçimlerinde “one minute” ın katkısı yadsınamaz. AKP’li yöneticiler hala eski alışkanlıklarından olsa gerektir zaman zaman iktidarda olduklarını unutarak eski Filistinvari çıkışlar yapsalar da inandırıcılıktan fersah fersah uzaktalar.
Ortadoğu’daki bloklaşmanın bir tarafında İran, Suriye, Kuzey Irak hariç olmak üzere Irak ve Lübnan Hizbullah’ı tek parça gibi hareket etmekteler. İran ve müttefikleri coğrafi olarak bir hilal şeklinde kesintisiz karadan Akdeniz’e kadar uzanmaktalar. Bu bloğu Çin ve Rusya desteklemektedir. Diğer tarafta ABD, AB, İsrail, Suudi Arabistan, Katar, BAE, Kuveyt, Bahreyn ve Türkiye yer almaktadır. Şu anda bir maç oynanıyor ve ilk on birde oynayanlar aşağı yukarı bu şekildedir. Türkiye, özellikle Suriye iç savaşında, ABD ve İsrail yanlısı tavrını çok net olarak ortaya koyarken İsrail -Filistin meselesinde daha flu ve ikili bir tavır sergilemeyi sürdürmektedir. Aslında bu tavır Filistin halkına ve davasına vurulmuş en ağır darbedir. Suriye, Türkiye’nin duruşunu artık çok net bildiğinden tedbirlerini alabiliyorken Filistinlilerin bu konuda yeteri kadar şansları olmadı. AKP’nin bir an önce Filistin halkına ümit vermeyi bırakarak reel politik pozisyonlarına geri dönmeleri gerektiğini hatırlatmak isterim. Dillerinden düşürmedikleri bu reel politik tavır Suriye’de kanlı yüzünü gösterirken Filistin’i, ABD-İsrail kıskacında ezmektedir.
Bu bloklaşmaya göre Suriye ve İran cephesi çökerse Lübnan’daki Hizbullah etkisini tamamen yitireceğinden Filistin halkına mücadelelerinde yardım edecek silah ve mühimmat temini imkânsız hale gelecektir. Zaten İsrail’in de planı budur. İsrail, defalarca yenildiği Hasan Nasrallah liderliğindeki Hizbullah’ı mağlup etmenin yolunu bu şekilde belirlemiş halde. İsrail, eş zamanlı bir siyasetle İran-Suriye ekseninde beraber hareket eden Filistinlilerin koruyucu kalkanı Hizbullah’ın gardını düşürerek aynı anda neredeyse kendisini zorlayan bütün düşmanlarından kurtulmanın ince hesaplarını yapıyor. Bu tiyatroda başrolü yazık ki Türkiye’ye vermişler. Türkiye hem Suriye hem de İran’la uğraşmak suretiyle İsrail’in işini kolaylaştırıyor. Ekmeğine yağ bal sürüyor. Sonra yapılan açıklamalarda Filistin davamız deniyor, Filistinli liderler Barzani’nin de çağrıldığı AKP kongrelerinde alkışlanıyor.
Bu tabloya göre Türkiye bulunduğu konum itibariyle tamamen İsrail’in tarafında olup Suriye, İran, Hizbullah ve dolaysıyla Filistin’in karşısındadır. Reel politik kurallarına göre bir ülke aynı anda iki blokta yer alamaz değil mi?
Cihat Tekin / diğer yazıları
- İran vekil güçlerini ateşe attı / 16.04.2024
- Kamçılı IMF dönemi başladı / 15.04.2024
- Mahkeme kadıya mülk değildir / 09.04.2024
- Türkiye sadece İstanbul'dan ibaret değildir / 08.04.2024
- Erken seçim çağrısı yapılmalı / 05.04.2024
- Müflis tüccar eski defter karıştırır / 04.04.2024
- Tencere dibin kara seninki benden kara / 26.03.2024
- Yel kayadan bir şey aparabilmez / 25.03.2024
- Milli Ekonomi Modeli belediyelere hayat verecek / 23.03.2024
- Milli Para istikrarın sembolüdür / 22.03.2024
- Kamçılı IMF dönemi başladı / 15.04.2024
- Mahkeme kadıya mülk değildir / 09.04.2024
- Türkiye sadece İstanbul'dan ibaret değildir / 08.04.2024
- Erken seçim çağrısı yapılmalı / 05.04.2024
- Müflis tüccar eski defter karıştırır / 04.04.2024
- Tencere dibin kara seninki benden kara / 26.03.2024
- Yel kayadan bir şey aparabilmez / 25.03.2024
- Milli Ekonomi Modeli belediyelere hayat verecek / 23.03.2024
- Milli Para istikrarın sembolüdür / 22.03.2024