Son dönemde Türkiye'de siyaseti konuşurken genellikle "tek adam rejimi" kavramı üzerinden tartışıyoruz.
Ancak gelinen noktada tablo aslında çok daha karmaşık.
Yaşanan gelişmelere bütüncül baktığımızda, Türkiye'de artık tek merkezli bir yapıdan değil, çok odaklı bir güç mücadelesinden söz etmek gerekiyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile MHP lideri Devlet Bahçeli arasındaki "soğuk dönem" ve ardından gelen yeni açıklamalar,
İBB iddianamesi ve tahliyeler.
Tüm bu gelişmeler, acaba Türkiye'de oligarşik bir denge arayışının işaretlerini mi taşıyor?
Bu tespiti ilk dile getirenlerden biri, Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş olmuştu.
Baş, 2025 Temmuz'unda yaptığı bir değerlendirmede şöyle demişti:
"Türkiye'de tek adam dönemi bitti, çok adam rejimi başladı.
Artık kaybetmek istemeyen bir kişi değil, kaybetmek istemeyen bir grup var.
Biri dairenin başında, biri kurulun, biri bakanlığın başında.
Hepsi aynı çatı altında ama her biri kendi alanını korumaya çalışıyor."
Bu sözler, son gelişmeler ışığında siyasetin gidişatını anlamak için oldukça açıklayıcı.
Zira Türkiye'de bugün yaşanan tablo, artık bir kişinin kararlarıyla değil; birden fazla güç merkezinin kendi çıkarlarını koruma refleksiyle şekilleniyor.
ÜÇ EKSENLİ YENİDEN YAPILANMA: SİYASET, YARGI VE SERMAYE
Türkiye'de eşzamanlı olarak üç ana eksende yeni bir yapılanma gözleniyor:
1- Siyaset ekseni:
Cumhur İttifakı içindeki sessiz rekabet ve muhalefetin dağınık görüntüsü, siyasetin merkezinde yeni bir denge arayışını doğuruyor.
2- Yargı-bürokrasi ekseni:
Farklı güç gruplarının etkisi altındaki idari yapı, son dönemdeki iddianameler, tahliyeler ve bürokratik atamalar üzerinden yeniden şekilleniyor.
Kulislerde, İçişleri Bakanlığı'nda MHP'ye yakın isimlerin görevden alındığı, bu nedenle bürokrasi içinde sessiz bir güç mücadelesi yaşandığı konuşuluyor.
3- Sermaye ekseni:
Türkiye İstatistik Kurumu ve uluslararası ekonomi raporlarına göre, son yıllarda gelir dağılımı daha da bozuldu, buna karşın dolar milyarderlerinin sayısı arttı.
Yani halk fakirleşirken, belli bir kesim servetini katlıyor.
Bu durum, klasik oligarşi tanımına birebir uyan bir tablo oluşturuyor:
Zenginleşen azınlık, sessizleşen çoğunluk.
Bağımsız Türkiye Partisi lideri Hüseyin Baş, bu gidişatı 2023 yılında yaptığı açıklamada şöyle özetlemişti:
"Özelleştirme, bir ülkede oligark oluşturmanın ve ülke kaynaklarını yabancı tröstlere devretmenin en kestirme yoludur."
Bugün gelinen nokta, bu uyarının pratiğe dönüşmüş hâli gibi.
Sermaye el değiştiriyor, bürokrasi hizalanıyor, siyaset ise bu denklemin arkasından yetişmeye çalışıyor.
TOPLUMUN GÜVEN KRİZİ DERİNLEŞİYOR
Bütün bu güç mücadelelerinin toplumdaki karşılığı ise güven kaybı.
ASAL Araştırma'nın 2025 verilerine göre, halkın %24,9'u hiçbir kuruma güvenmiyor.
TBMM'ye güven oranı %8, Cumhurbaşkanlığı'na %8, belediyelere ise yalnızca %1,6.
Bu rakamlar, Türkiye'de bir "siyasi krizden" çok, bir meşruiyet krizi yaşandığını ortaya koyuyor.
Toplum devlete, adalete ve siyaset kurumuna güvenini kaybettikçe,
sokakta umut yerini öfkeye,
sandıkta değişim yerini teslimiyete bırakıyor.
Bu durum, oligarşik yapıları daha da güçlendiriyor.
GÜCÜ PAYLAŞMAK DEĞİL, ADALETİ YENİDEN KURMAK
Bugün Türkiye'de hem iktidar hem muhalefet kendi iç hesaplarıyla meşgul.
Ancak asıl mesele, artık devletin omurgasını oluşturan kurumların milletin değil, çıkar gruplarının etkisiyle şekillenmesi.
Bu yapı kısa vadede denge yaratıyor gibi görünse de, uzun vadede ülkenin siyasi istikrarını tehdit ediyor.
Unutulmamalı ki, hiçbir oligarşi uzun ömürlü değildir.
Güç, eğer milletten uzaklaşırsa, bir süre sonra kendi içinde çatışmaya mahkûm olur.
Bu nedenle yapılması gereken, gücü paylaşmak değil; adaleti yeniden kurmaktır.
Çünkü adaletin olmadığı yerde denge değil, yalnızca kaos olur.
Artık Türkiye'nin önünde net bir ihtiyaç var:
Milleti özne yapan, hakkı ve adaleti merkeze alan bir yönetim anlayışı.
Gerçek çıkış yolu, kişilere, gruplara ya da merkezlere değil, milletin ortak aklına dayanan bir düzenin yeniden inşasından geçiyor.
Zira ancak milletin sesi yeniden merkeze alındığında, devlet de adalet de asli mecrasına döner.
Ancak gelinen noktada tablo aslında çok daha karmaşık.
Yaşanan gelişmelere bütüncül baktığımızda, Türkiye'de artık tek merkezli bir yapıdan değil, çok odaklı bir güç mücadelesinden söz etmek gerekiyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile MHP lideri Devlet Bahçeli arasındaki "soğuk dönem" ve ardından gelen yeni açıklamalar,
İBB iddianamesi ve tahliyeler.
Tüm bu gelişmeler, acaba Türkiye'de oligarşik bir denge arayışının işaretlerini mi taşıyor?
Bu tespiti ilk dile getirenlerden biri, Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş olmuştu.
Baş, 2025 Temmuz'unda yaptığı bir değerlendirmede şöyle demişti:
"Türkiye'de tek adam dönemi bitti, çok adam rejimi başladı.
Artık kaybetmek istemeyen bir kişi değil, kaybetmek istemeyen bir grup var.
Biri dairenin başında, biri kurulun, biri bakanlığın başında.
Hepsi aynı çatı altında ama her biri kendi alanını korumaya çalışıyor."
Bu sözler, son gelişmeler ışığında siyasetin gidişatını anlamak için oldukça açıklayıcı.
Zira Türkiye'de bugün yaşanan tablo, artık bir kişinin kararlarıyla değil; birden fazla güç merkezinin kendi çıkarlarını koruma refleksiyle şekilleniyor.
ÜÇ EKSENLİ YENİDEN YAPILANMA: SİYASET, YARGI VE SERMAYE
Türkiye'de eşzamanlı olarak üç ana eksende yeni bir yapılanma gözleniyor:
1- Siyaset ekseni:
Cumhur İttifakı içindeki sessiz rekabet ve muhalefetin dağınık görüntüsü, siyasetin merkezinde yeni bir denge arayışını doğuruyor.
2- Yargı-bürokrasi ekseni:
Farklı güç gruplarının etkisi altındaki idari yapı, son dönemdeki iddianameler, tahliyeler ve bürokratik atamalar üzerinden yeniden şekilleniyor.
Kulislerde, İçişleri Bakanlığı'nda MHP'ye yakın isimlerin görevden alındığı, bu nedenle bürokrasi içinde sessiz bir güç mücadelesi yaşandığı konuşuluyor.
3- Sermaye ekseni:
Türkiye İstatistik Kurumu ve uluslararası ekonomi raporlarına göre, son yıllarda gelir dağılımı daha da bozuldu, buna karşın dolar milyarderlerinin sayısı arttı.
Yani halk fakirleşirken, belli bir kesim servetini katlıyor.
Bu durum, klasik oligarşi tanımına birebir uyan bir tablo oluşturuyor:
Zenginleşen azınlık, sessizleşen çoğunluk.
Bağımsız Türkiye Partisi lideri Hüseyin Baş, bu gidişatı 2023 yılında yaptığı açıklamada şöyle özetlemişti:
"Özelleştirme, bir ülkede oligark oluşturmanın ve ülke kaynaklarını yabancı tröstlere devretmenin en kestirme yoludur."
Bugün gelinen nokta, bu uyarının pratiğe dönüşmüş hâli gibi.
Sermaye el değiştiriyor, bürokrasi hizalanıyor, siyaset ise bu denklemin arkasından yetişmeye çalışıyor.
TOPLUMUN GÜVEN KRİZİ DERİNLEŞİYOR
Bütün bu güç mücadelelerinin toplumdaki karşılığı ise güven kaybı.
ASAL Araştırma'nın 2025 verilerine göre, halkın %24,9'u hiçbir kuruma güvenmiyor.
TBMM'ye güven oranı %8, Cumhurbaşkanlığı'na %8, belediyelere ise yalnızca %1,6.
Bu rakamlar, Türkiye'de bir "siyasi krizden" çok, bir meşruiyet krizi yaşandığını ortaya koyuyor.
Toplum devlete, adalete ve siyaset kurumuna güvenini kaybettikçe,
sokakta umut yerini öfkeye,
sandıkta değişim yerini teslimiyete bırakıyor.
Bu durum, oligarşik yapıları daha da güçlendiriyor.
GÜCÜ PAYLAŞMAK DEĞİL, ADALETİ YENİDEN KURMAK
Bugün Türkiye'de hem iktidar hem muhalefet kendi iç hesaplarıyla meşgul.
Ancak asıl mesele, artık devletin omurgasını oluşturan kurumların milletin değil, çıkar gruplarının etkisiyle şekillenmesi.
Bu yapı kısa vadede denge yaratıyor gibi görünse de, uzun vadede ülkenin siyasi istikrarını tehdit ediyor.
Unutulmamalı ki, hiçbir oligarşi uzun ömürlü değildir.
Güç, eğer milletten uzaklaşırsa, bir süre sonra kendi içinde çatışmaya mahkûm olur.
Bu nedenle yapılması gereken, gücü paylaşmak değil; adaleti yeniden kurmaktır.
Çünkü adaletin olmadığı yerde denge değil, yalnızca kaos olur.
Artık Türkiye'nin önünde net bir ihtiyaç var:
Milleti özne yapan, hakkı ve adaleti merkeze alan bir yönetim anlayışı.
Gerçek çıkış yolu, kişilere, gruplara ya da merkezlere değil, milletin ortak aklına dayanan bir düzenin yeniden inşasından geçiyor.
Zira ancak milletin sesi yeniden merkeze alındığında, devlet de adalet de asli mecrasına döner.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi / diğer yazıları
- Türkiye tek adam rejiminden, çok adam dönemine mi geçti? / 15.11.2025
- Tuz koktu: Türkiye’de güven krizi derinleşiyor / 12.11.2025
- Yönünü kaybeden siyaset / 11.11.2025
- Yerelde sarsılan dengeler / 10.11.2025
- EastMed: Bir enerji hattından fazlası / 09.11.2025
- Kıbrıs: Hazar-Akdeniz hattının güney ucu / 08.11.2025
- Tom Barrack’ın Hazar-Akdeniz çizgisi: Türkiye haritasını kim çiziyor? / 07.11.2025
- Cumhuriyet, yalnız bir yönetim değil, bir bilinçtir / 06.11.2025
- Cumhuriyet’in 102. yılında verilen ve verilmeyen mesajlar / 05.11.2025
- Bağımlılıkla mücadele programı: Kâğıt üzerinde bir seferberlik / 04.11.2025
- Tuz koktu: Türkiye’de güven krizi derinleşiyor / 12.11.2025
- Yönünü kaybeden siyaset / 11.11.2025
- Yerelde sarsılan dengeler / 10.11.2025
- EastMed: Bir enerji hattından fazlası / 09.11.2025
- Kıbrıs: Hazar-Akdeniz hattının güney ucu / 08.11.2025
- Tom Barrack’ın Hazar-Akdeniz çizgisi: Türkiye haritasını kim çiziyor? / 07.11.2025
- Cumhuriyet, yalnız bir yönetim değil, bir bilinçtir / 06.11.2025
- Cumhuriyet’in 102. yılında verilen ve verilmeyen mesajlar / 05.11.2025
- Bağımlılıkla mücadele programı: Kâğıt üzerinde bir seferberlik / 04.11.2025

















































































