Genelkurmay Başkanımız Org. Yaşar Büyükanıt Paşa'nın yaptığı tarihi konuşmadaki irtica tanımını, ve bu tanımdan hangi çevrelerin kastedildiğini, geçtiğimiz gün ifade etmiş ve adres olarak merkez karargahı, FBI korumalı ABD çiftliğine kurulu "f tipi cemaati" göstermiştik. Nitekim Büyükanıt paşa da konuşmasının farklı yerlerinde bu ABD güdümlü yapılanmanın Türkiye'deki birçok kuruma sirayet etmiş olmasından duyduğu rahatsızlığı dile getirdi. Aynı şekilde Cumhuriyet gazetesinden Hikmet Çetinkaya da 4 Ekim tarihli yazısında, Büyükanıt paşanın konuşmasındaki irtica hedefini nokta atışıyla tespitle şunları yazdı: "Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, 'irtica var mı, yokmu' tartışmalarına açıklık getirdi: 'Evet, irtica var!' Büyükanıt Paşa, bu saptamayı yaparken Fatih'in Çarşamba semtindeki çember sakallı, sarıklı, takkeli, cüppeli, şalvarlı, eli tespihli Nakşilerden söz etmiyordu... Sekiz yıldır ABD'yi mesken tutan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin önemli ve duyarlı kurumlarını ele geçiren Fethullah Gülen ve müritlerinden söz ediyordu..."Son 10 yılını "irtica" tanımlarıyla geçirmiş ve bu kavramın ana eksene oturtulduğu farklı krizler yaşamış Türkiye'de, kalkıp da yeniden irtica tanımı yapacak değiliz. Ancak Büyükanıt paşanın yaptığı, zamanlama ve içerik olarak "tarihi" konuşmada vurgulanan hususların koordinatlarının net olarak anlaşılması ve birilerinin hedef saptırma girişimlerine engel olmak adına bu konuya bir kez daha temas etmekte fayda var. Türkiye'de, AB, ABD ve Vatikan tarafından uzun yıllardır desteklenen ve ilk adı "diyalog ve hoşgörü", sonraki adı ise "medeniyetler ve kültürlerarası diyalog" olan büyük tezgahla İslam'ın sulandırılıp, protestanlaştırılması projesinde başrolü oynayanlar; ABD'nin işgal ve istila haritasında adeta "öncü kuvvetler" misyonunu ifâ eden, eğitim-öğretim kılıfı altında ABD kültür emperyalizminin gönüllü taşeronluğunu dünyanın dört bir köşesinde yürütenler ve bunu da Türk kamuoyuna büyük bir "milliyetçilik" maskesiyle yutturmaya çalışanlar;Türkiye Cumhuriyeti'nin kritik kurum ve kuruluşlarına sızmayı ve ve nihai olarak ele geçirmeyi "büyük" ve "kutsal" hedef tayin edip, uzun yıllardır bu uğurda büyük mesafe kaydedenler;"dünya gemisinin kaptanı ABD'dir" deyip, ABD güdümünde ve hatta hizmetinde olmayı büyük bir şeref sayıp, bunu şiar edinenler;devletimizin teminatı, gözbebeği ve millet tarafından en çok sevilen ve güvenilen kurumu Türk Silahlı Kuvvetleri'ni yıpratma faaliyetinde başrolü oynayanlar;ve bu gurubu siyasetçisinden işadamına, akademisyeninden yabancı misyon temsilcisine, en üst perdeden destekleyen herkes, Büyükanıt paşanın rahatsız olduğu irtica tanımı içerisine girmektedir.İşte irtica ve gerçek mürteci budur. Yoksa başta Türk Silahlı Kuvvetleri olmak üzere, devletimizin hiçbir kurumunun milletimizin diniyle, dindarıyla ve yaşama biçimiyle herhangi bir sorunu yoktur, olamaz da.Vatanını, milletini, bayrağını ve dinini gerçek anlamda sahiplenmiş, gücünü sadece ve sadece milletten alan ve bu millet üzerine, millet adına ve menfaatine hesabı olan, güçlü ve söz sahibi bir Türkiye ve hepsinden önemlisi bağımsız bir Türkiye sevdasında olan her Türk vatandaşı da bu mürtecilerin karşısında olacaktır. Sadece Büyükanıt paşa ve diğer komutanlarımız değil, 70 milyon topyekun bu kirli tezgahın ucuz oyuncularına pabuç bırakmayacak; vatanına, bayrağına, milletine, dinine, ordusuna ve tüm değerlerine sonuna kadar sahip çıkacaktır.Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın!