Türkiye, yıllardır borç olarak ekonomisini ayakta tutmaya çalışıyor.
İç ve dış çevrelerden devletin aldığı borç miktarı için bu seneki bütçede de önemli bir faiz ödemesi ayrıldı. Zira, alınan borçlar yüksek faizlere bağlandığı için Türkiye, faizlerini ödemekten borcun ana kısmını ödemeye dahi sıra gelmemektedir.
Ülkemizin sadece son 3 yılda faize ödediği miktarını değerlendiren uzmanlar, önümüze acı bir tablo çıkardılar.
Bulgaristan'ın milli gelirinin 9, Suriye'nin 6.5, Slovakya'nın 5, Azerbaycan'ın 23, Gürcistan'ın 29, Ermenistan'ın 50 katı tutarındaki paraya denk gelen bu faiz borcu, Türk ekonomisini nasıl emildiğinin göstergesidir.
Faizin Türk ekonomisindeki yıkıcı gücü bu kadar yüksek orandadır.
Ancak bu zamana kadarki siyasi iradelerimizde bu acı tabloyu değiştirecek bir formüle ise şimdiye kadar rastlayamadık.
Bilindiği gibi, ülkemiz yüksek faiz, enflasyon ve döviz üçgeni içindeki bir darboğazda yaşamaktadır.
Diğer ülkelerin piyasalarında tedavülde olan yerli para miktarı, milli gelirlerinin 30 %'u iken bizde bu durum, % 2 civarındadır.
Piyasanın ihtiyaç duyduğu bu açık, günümüzde yerli bankalar veya onların sendikasyon kredileri adı altında borç aldığı yabancı bankalarca karşılanmaktadır.
Piyasanın ihtiyacını emisyonu genişleterek gidermesi gereken Merkez Bankası, bunu yapamadığı için bankalar, ekonomik hayatta önemli bir para kaynağı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu sayede devlet, iç ve dış borçları karşılayabilmek için yaptığı Hazine ihaleleriyle en büyük TL takipçisi olarak bankalara başvurmaktadır.
Ülke içindeki bankalar, bu para ihtiyacını karşılamak için yurt dışından aldığı sendikasyon kredileri ile ekonomiyi felce uğratabilmektedir.
Döviz cinsinden alınan bu krediler, daha sonra çıkartılacak olan döviz krizleriyle batık hale getirilmekte; geride ödenemeyecek bu durum, hileyle hem yerli bankaların, hem de yerli firmaların, yabancı sermayedarların eline geçmesine neden olmaktadır.
Böylece en büyük zararı, IMF politikalarıyla aslında devlet görmektedir.
Bu faiz sistemi, IMF'nin Türkiye'ye oynadığı bir politikadır.
Türkiye üzerine oynanan bu para oyunların içeriğini öğrendiğimiz Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, IMF ve faiz karşıtı söylemleriyle bu acı tabloyu değiştirecek projeleri ortaya koyan tek liderdir.
Uzmanlar, son 3 yılda faize verilen parayı hergün hazinenin kapısına 10 tonluk bir kamyonun gelip, yüklenip gitmesine benzetmektedirler.
Ekonomimizin içinde bulunduğu bu darboğazın tek çıkış yolu: Prof. Dr. Haydar Baş'ın ortaya koyduğu 'Milli Ekonomi Modeli'nin hayata geçirilmesidir.
Borç alarak; değil bir devletin, ailenin geçimi dahi söz konusu olamazken, batma noktasındaki Türk ekonomisini halen IMF borçları ile ve yerli bankalardan alınacak borçlarla düzeltmeye uğraşmak boşa kürek çekmektir.
Faizin Türkiye'ye maliyeti ortadadır. Yapılması gereken, BTP Liderinin tezi olan milli ekonomi sistemine bir an önce geçilmesidir.
İç ve dış çevrelerden devletin aldığı borç miktarı için bu seneki bütçede de önemli bir faiz ödemesi ayrıldı. Zira, alınan borçlar yüksek faizlere bağlandığı için Türkiye, faizlerini ödemekten borcun ana kısmını ödemeye dahi sıra gelmemektedir.
Ülkemizin sadece son 3 yılda faize ödediği miktarını değerlendiren uzmanlar, önümüze acı bir tablo çıkardılar.
Bulgaristan'ın milli gelirinin 9, Suriye'nin 6.5, Slovakya'nın 5, Azerbaycan'ın 23, Gürcistan'ın 29, Ermenistan'ın 50 katı tutarındaki paraya denk gelen bu faiz borcu, Türk ekonomisini nasıl emildiğinin göstergesidir.
Faizin Türk ekonomisindeki yıkıcı gücü bu kadar yüksek orandadır.
Ancak bu zamana kadarki siyasi iradelerimizde bu acı tabloyu değiştirecek bir formüle ise şimdiye kadar rastlayamadık.
Bilindiği gibi, ülkemiz yüksek faiz, enflasyon ve döviz üçgeni içindeki bir darboğazda yaşamaktadır.
Diğer ülkelerin piyasalarında tedavülde olan yerli para miktarı, milli gelirlerinin 30 %'u iken bizde bu durum, % 2 civarındadır.
Piyasanın ihtiyaç duyduğu bu açık, günümüzde yerli bankalar veya onların sendikasyon kredileri adı altında borç aldığı yabancı bankalarca karşılanmaktadır.
Piyasanın ihtiyacını emisyonu genişleterek gidermesi gereken Merkez Bankası, bunu yapamadığı için bankalar, ekonomik hayatta önemli bir para kaynağı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu sayede devlet, iç ve dış borçları karşılayabilmek için yaptığı Hazine ihaleleriyle en büyük TL takipçisi olarak bankalara başvurmaktadır.
Ülke içindeki bankalar, bu para ihtiyacını karşılamak için yurt dışından aldığı sendikasyon kredileri ile ekonomiyi felce uğratabilmektedir.
Döviz cinsinden alınan bu krediler, daha sonra çıkartılacak olan döviz krizleriyle batık hale getirilmekte; geride ödenemeyecek bu durum, hileyle hem yerli bankaların, hem de yerli firmaların, yabancı sermayedarların eline geçmesine neden olmaktadır.
Böylece en büyük zararı, IMF politikalarıyla aslında devlet görmektedir.
Bu faiz sistemi, IMF'nin Türkiye'ye oynadığı bir politikadır.
Türkiye üzerine oynanan bu para oyunların içeriğini öğrendiğimiz Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, IMF ve faiz karşıtı söylemleriyle bu acı tabloyu değiştirecek projeleri ortaya koyan tek liderdir.
Uzmanlar, son 3 yılda faize verilen parayı hergün hazinenin kapısına 10 tonluk bir kamyonun gelip, yüklenip gitmesine benzetmektedirler.
Ekonomimizin içinde bulunduğu bu darboğazın tek çıkış yolu: Prof. Dr. Haydar Baş'ın ortaya koyduğu 'Milli Ekonomi Modeli'nin hayata geçirilmesidir.
Borç alarak; değil bir devletin, ailenin geçimi dahi söz konusu olamazken, batma noktasındaki Türk ekonomisini halen IMF borçları ile ve yerli bankalardan alınacak borçlarla düzeltmeye uğraşmak boşa kürek çekmektir.
Faizin Türkiye'ye maliyeti ortadadır. Yapılması gereken, BTP Liderinin tezi olan milli ekonomi sistemine bir an önce geçilmesidir.
Abdulkadir Baş / diğer yazıları
- Gerçekleri görebilmek / 05.11.2002
- Ezilen halklar Türk'ün adaletini bekliyor / 03.11.2002
- Türkiye'nin gerçek dostu var mı? / 02.11.2002
- AB, Türkiye'nin kurtuluşu değil, sonudur / 01.11.2002
- Çeçen eyleminin ardından / 31.10.2002
- Milli kaynakları hayata geçirecek irade, milletin iradesidir / 29.10.2002
- Türk'e Türk'te başka dost yoktur / 28.10.2002
- Basının esas görevi / 27.10.2002
- İnsan hakları meselesi / 26.10.2002
- Milletçe aradığımızı bulduk / 24.10.2002
- Ezilen halklar Türk'ün adaletini bekliyor / 03.11.2002
- Türkiye'nin gerçek dostu var mı? / 02.11.2002
- AB, Türkiye'nin kurtuluşu değil, sonudur / 01.11.2002
- Çeçen eyleminin ardından / 31.10.2002
- Milli kaynakları hayata geçirecek irade, milletin iradesidir / 29.10.2002
- Türk'e Türk'te başka dost yoktur / 28.10.2002
- Basının esas görevi / 27.10.2002
- İnsan hakları meselesi / 26.10.2002
- Milletçe aradığımızı bulduk / 24.10.2002