Olayları takip etmekte zorlandığımı itiraf edeyim. Çok önemli gelişmeler meydana geliyor, ama ben, çeşitli sebeplerden kaçırıyorum.
Tabi, memlekette yığınla kaçıran olunca, ben de teselli buluyorum.
Abone idi, tahsilattı, ödeme idi, geldi idi, gitti idi derken olayların tazeliği kayboluyor.
Bütün bunlara, yazımı e-mail çekeceğim anda, can dostum 'notebook'umun aniden rahatsızlanması, siz bozulması olarak anlayın, eklenince işler tamamen karıştı.
20. ve 21. yy'ın Hitler'i Miloseviç'in, tam dört yıldır davalara asılan "He has wanted" afişleri ile aranması ve sonunda 1 milyar 3 milyon dolar muhammen bedelle kendi hükümeti tarafından USSM'ne teslim edilmesi üzerinden bir hafta geçtikten sonra ancak bu konu ile ilgili bir kaç şey yazabiliyorum. Önce kader, sonra da iki yıldır nice güzel hatıraları paylaştığım 'notebook'um utansın.
Önce yüzbinlerce masum insanın kanına girmesine seyirci kaldı Miloseviç'in batı dünyası. Sonra da muhammen bedeli yatırıp gişeden kaşeli makbuzu alıp Miloseviç'i teslim aldı. Gelişmeleri bir bütün olarak değerlendirdiğimiz zaman bu yakalama,
Batı'nın hümanizması,
Türk'ün batı hayranı kazması,
Hoşgörü ve diyalog bozması,
Ortodoks Sırp'ın azması
meselelerini sağlıklı anlamamız açısından bu olay çok önemlidir.
İşte bu önemli olay hakkında yazacaktım geçen gün. Tam o sırada içeriye bir dostum girdi.
Uzun yıllar Avrupa'da da din görevlisi olarak bulunan bu dosta, Miloseviç hakkında bir yazı yazmakta olduğumu söyledim.
İyi ama, önce benim başıma gelen bir olayı sana anlatayım, sonra yazarsın, dedi ve anlatmaya başladı:
"Bizim camiinin yanındaki, Kur'an Kursu binasının üst katında bayan hoca, kızlara alt katında da ben erkek çocuklara yaz kursu kapsamında Kur'an öğretiyoruz.
Bayan hocanın olduğu kısma dün MEB'den üç müfettiş, ani bir baskında bulunmuşlar. Normalde yanlarında bir müftü görevlisi de olması gerekirken, yoktu.
Bayan hocanın bütün ikazlarına rağmen biri bayan olan bu üç görevli ayakkabılarıyla içeri girip, kursu gezmeye başladılar.
Durum bana intikal edince yanlarına gittim, ve onlara şunu dedim;
Ben uzun yıllar çeşitli Avrupa ülkelerinde görev yaptım. Hiç bir din mensubunu, bu sizin yaptığınız saygısızlığı yaparken görmedim.
Şu halinizi ana-babanız görse, başkasına gerek olmadan onlar yüzünüze tükürürlerdi. Benim bu çıkışım üzerine galoş bulamadıkları için ayakkabılarla içeri girdiklerini söyleyerek kendilerini savunmaya kalkıştılar."
Arkadaşım bana bu olayı anlattıktan sonra bir hukuksuzluk yapmayayım diye avukatımı arayıp sordum:
Bu ülkede bir kanun ya da kararname, yahutta tamim var mı? Galoş bulamayan ko...ş Kur'an kursuna ayakkabıyla girer diye?
- Yokmuş.
İşte bu iki olayı yazarım bugün diye düşünürken bir başka ilginç gelişme oldu.
İstanbul'da bir özel okul, eğitim-öğretimdeki üstün başarılarına bakılmadan, sadece bodrum katında mescit var diye dün üst düzey bir yetkili tarafından mühürlendi.
Mescit müftülüğe bağlı, yani resmi.
Oysa açılış için izin alınırken mescit aynı yerde idi. Mescidin kolejle hiç bir ilgisi de yok.
Yolu ayrı
kapısı ayrı
çeşmesi ayrı
tuvaleti ayrı.
Buna rağmen kolej kapatıldı, mühürlendi. "Ohbe bu işten de kurtulduk" diyen mühürdar bey giderken de tehdit etmeyi ihmal etmedi:
Bu mührü sökerseniz 6(altı) ay yatarsınız. Şimdi kendinizi benim yerime koyun. Bu kadar olayları nasıl kaçırmayım.
Eskiler dünya için üç günlüktür, derlerdi.
Şimdi ise üç kelimelik oldu dünya.
Sırp, Miloseviç, vahşet.
Galoş, ko...ş, teftiş.
Kolej, mühür, mescit.
Ya! Üç kelimelik hayat.
Tabi, memlekette yığınla kaçıran olunca, ben de teselli buluyorum.
Abone idi, tahsilattı, ödeme idi, geldi idi, gitti idi derken olayların tazeliği kayboluyor.
Bütün bunlara, yazımı e-mail çekeceğim anda, can dostum 'notebook'umun aniden rahatsızlanması, siz bozulması olarak anlayın, eklenince işler tamamen karıştı.
20. ve 21. yy'ın Hitler'i Miloseviç'in, tam dört yıldır davalara asılan "He has wanted" afişleri ile aranması ve sonunda 1 milyar 3 milyon dolar muhammen bedelle kendi hükümeti tarafından USSM'ne teslim edilmesi üzerinden bir hafta geçtikten sonra ancak bu konu ile ilgili bir kaç şey yazabiliyorum. Önce kader, sonra da iki yıldır nice güzel hatıraları paylaştığım 'notebook'um utansın.
Önce yüzbinlerce masum insanın kanına girmesine seyirci kaldı Miloseviç'in batı dünyası. Sonra da muhammen bedeli yatırıp gişeden kaşeli makbuzu alıp Miloseviç'i teslim aldı. Gelişmeleri bir bütün olarak değerlendirdiğimiz zaman bu yakalama,
Batı'nın hümanizması,
Türk'ün batı hayranı kazması,
Hoşgörü ve diyalog bozması,
Ortodoks Sırp'ın azması
meselelerini sağlıklı anlamamız açısından bu olay çok önemlidir.
İşte bu önemli olay hakkında yazacaktım geçen gün. Tam o sırada içeriye bir dostum girdi.
Uzun yıllar Avrupa'da da din görevlisi olarak bulunan bu dosta, Miloseviç hakkında bir yazı yazmakta olduğumu söyledim.
İyi ama, önce benim başıma gelen bir olayı sana anlatayım, sonra yazarsın, dedi ve anlatmaya başladı:
"Bizim camiinin yanındaki, Kur'an Kursu binasının üst katında bayan hoca, kızlara alt katında da ben erkek çocuklara yaz kursu kapsamında Kur'an öğretiyoruz.
Bayan hocanın olduğu kısma dün MEB'den üç müfettiş, ani bir baskında bulunmuşlar. Normalde yanlarında bir müftü görevlisi de olması gerekirken, yoktu.
Bayan hocanın bütün ikazlarına rağmen biri bayan olan bu üç görevli ayakkabılarıyla içeri girip, kursu gezmeye başladılar.
Durum bana intikal edince yanlarına gittim, ve onlara şunu dedim;
Ben uzun yıllar çeşitli Avrupa ülkelerinde görev yaptım. Hiç bir din mensubunu, bu sizin yaptığınız saygısızlığı yaparken görmedim.
Şu halinizi ana-babanız görse, başkasına gerek olmadan onlar yüzünüze tükürürlerdi. Benim bu çıkışım üzerine galoş bulamadıkları için ayakkabılarla içeri girdiklerini söyleyerek kendilerini savunmaya kalkıştılar."
Arkadaşım bana bu olayı anlattıktan sonra bir hukuksuzluk yapmayayım diye avukatımı arayıp sordum:
Bu ülkede bir kanun ya da kararname, yahutta tamim var mı? Galoş bulamayan ko...ş Kur'an kursuna ayakkabıyla girer diye?
- Yokmuş.
İşte bu iki olayı yazarım bugün diye düşünürken bir başka ilginç gelişme oldu.
İstanbul'da bir özel okul, eğitim-öğretimdeki üstün başarılarına bakılmadan, sadece bodrum katında mescit var diye dün üst düzey bir yetkili tarafından mühürlendi.
Mescit müftülüğe bağlı, yani resmi.
Oysa açılış için izin alınırken mescit aynı yerde idi. Mescidin kolejle hiç bir ilgisi de yok.
Yolu ayrı
kapısı ayrı
çeşmesi ayrı
tuvaleti ayrı.
Buna rağmen kolej kapatıldı, mühürlendi. "Ohbe bu işten de kurtulduk" diyen mühürdar bey giderken de tehdit etmeyi ihmal etmedi:
Bu mührü sökerseniz 6(altı) ay yatarsınız. Şimdi kendinizi benim yerime koyun. Bu kadar olayları nasıl kaçırmayım.
Eskiler dünya için üç günlüktür, derlerdi.
Şimdi ise üç kelimelik oldu dünya.
Sırp, Miloseviç, vahşet.
Galoş, ko...ş, teftiş.
Kolej, mühür, mescit.
Ya! Üç kelimelik hayat.
Müslim Karabacak / diğer yazıları
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua... - 1 / 20.03.2024
- Hz. Muhammed'den (saa) kim niye rahatsız olur? / 17.03.2024
- Metro Entelijansiyasi / 14.03.2024
- Aşık Neyanî'ce... / 10.03.2024
- Müslümanın Allah'ı "zengin" Ehl-i Kitab'ın tanrısı fakirdir ve Milli Ekonomi Modeli de "zengin Allah" inancının üründür / 09.03.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 29.02.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 28.02.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua... - 1 / 20.03.2024
- Hz. Muhammed'den (saa) kim niye rahatsız olur? / 17.03.2024
- Metro Entelijansiyasi / 14.03.2024
- Aşık Neyanî'ce... / 10.03.2024
- Müslümanın Allah'ı "zengin" Ehl-i Kitab'ın tanrısı fakirdir ve Milli Ekonomi Modeli de "zengin Allah" inancının üründür / 09.03.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 29.02.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 28.02.2024