Ucuz gıda sadece BTP ile mümkün

Ülkemizde yaşanan gıda fiyat artışları sebebiyle, artık marketlerimiz, pazarlarımız "gıda müzesi" gibi oldu. Vatandaşlar astronomik fiyatları görünce markete ve pazara meyve ve sebzeleri sadece görmeye ve koklamaya gidiyor.

Artan gıda fiyatları ile ilgili yetkililerden önemli açıklamalar geliyor.

Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Üreticiden markete fiyat makasının bir türlü daraltılamadığını vurgulayarak;

"Ocakta üreticiden markete fiyat farkı mandalinada 5.8, portakalda 5.1, yeşil mercimek ve sütte 3.8, kuru kayısı ve kırmızı mercimekte 3.6 kata yükselmiştir. Üreticide 80 kuruş olan mandalina markette 4.61 liraya, 75 kuruş olan portakal markette 3.81 liraya, 2.4 lira olan yeşil mercimeğin 9 liraya, 1.52 lira olan sütün 5.7 liraya satılmaktadır" dedi.

Bu durumun sürdürülebilir olmadığını belirten Bayraktar şunları söyledi:

"Üreticimizin maliyetlerini azaltamadığımız, üretici-market makasını daraltamadığımız takdirde gıda fiyatlarında ucuzluk hayaldir. Makul bir fiyat istiyorsak, üretici maliyetlerini aşağı çekmek, üreticiye daha fazla destek vermek, pazarlama kanallarını rehabilite etmek, planlama yapmak zorundayız."

Bayraktar'a göre, gıda fiyatlarındaki fahiş artışın ana nedenleri maliyetler ve üreticiden tüketiciye fiyatlardaki kat kat artış…

Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, Niğde'nin meşhur Bor pazarına bizzat giderek durumu gözlemledi. Sabahın erken saatlerinden itibaren pazarda bulunan Gürer, saat 14.00'a kadar pazarda bir canlanmanın olmadığını ifade etti. 

Gürer'in bu konudaki açıklamaları şöyle: "Uygulanan yanlış ekonomik politikalar pazarları da olumsuz etkiledi. Alıcı fiyattan, üretici de maliyet unsurlarından yakınıyor. Bu durumda maliyet ve girdiler düşmeden insanların ucuz ürün alabilme şansı ortadan kalktı."

Gürer'e göre de, gıda fiyatlarının yüksek olması, maliyetlerdeki artış…

Hayvancılığın geldiği nokta ve yapılan et ithalatı ile ilgili ile Sayın Gürer şu tespitleri yaptı: "Etin ithaline vatandaşı alıştırdılar da mercimek, badem, ceviz, marul bile ithal eder olduk. Bakan yaptığı açıklamada 'gerekirse yine et için ithalata başvurabilir' diyor. Onun yerine hayvancılığı, tarımı geliştirmekten bahsetmiyor. Yumurta, yoğurt şehirlerden köylere gider oldu. Tavuk aynı şekilde hormonlu yemlerle yetiştirilip köye satılıyor. Mazot fiyatları 6 TL'yi buldu. Yem fiyatları artmaya devam ediyor. Çiftçi, besici, işçi geçim sıkıntısı çekiyor, kan ağlıyor."

Antalya Hal Komisyoncuları Derneği Başkanı Nevzat Akçan da, mayısa kadar birçok üründe sıkıntı yaşanacağını belirterek "Kimse kırılıp, gücenmesin, fiyatlar artacak" dedi.

Peki, yetkililerin ifade ettiği ve vatandaşın da bilfiil yaşadığı bu olumsuz tabloya hükümet yetkililerin tavrı nasıl?

 Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, sebze ve meyve fiyatlarındaki yükselişle ilgili olarak "Vatandaş bakacak, mevsimi olmayan meyve sebze pahalıysa mevsime göre tüketim yaparsa ürünlerde dengeleme oluşacaktır. Hangi market ucuzsa ürünleri oradan almaya yönelirse fiyatlar dengeye ulaşır" dedi. Maliyetlerin azaltılmadan, desteklerin artırılmasından ya da üreticiden tüketiciye zincirin kısaltılmasından bahsediliyor mu? Hayır…

Bakan diyor ki, fiyatlardaki yükselişin sebebi vatandaş olarak tercihlerinizi doğru yapmamanız, ucuz marketleri tercih etmemeniz. Yani suçlu vatandaş… Halbuki mevsimlik ya da mevsimlik olmayan her gıda ürününde fahiş artış var. Ve vatandaş zaten uzun zamandır ürünün kalitesine değil, fiyatına bakıyor, market market, pazar pazar dolaşıyor. 

Tabi, vatandaşın yaşadığı yaşamadan hali de bilinmez. Masabaşında bu tablo görülmez.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay durumu biraz daha genelleştiriyor ve "Günümüzde hiçbir il, bölge hatta ülke, sadece kendi kaynaklarıyla hedefine ulaşamaz. Küresel ekonomide 'sadece kendi yağıyla kavrulma dönemi' bitmiştir" ifadelerini kullanıyor.

Küreselleşme fikrinin sahibi ABD'nin bile korumacı politikalara döndüğü bir ortamda…

Bu ifadelerle herhalde "neden bağımlıyız", "neden et, buğday, pirinç, mısır vs ithal ediyoruz"un izahı yapılıyor. Yani yüzde 100 yerli tarım yok mantığı işleniyor.

Halbuki yüzde 100 yerli tarım, tarımda bağımlılıktan tamamen kurtulma, kendi kendine yeten bir ülke olma, kendi yağınla kavrulma bir ülke için, özellikle de birçok işgal projesinin hedefinde olan Tükiye için bir "ulusal güvenlik" meselesidir, stratejiktir. Ama milli bir çözümü, projesi olmayanlar elbette ki bu gerçeğin üstünü örtmek zorundadır.

Güncel bir örnek; Fransa, önceki gün Polonya'dan ithal edilen etlerin yaklaşık 795 kilosunun bozuk olduğunu tespit etti ve başta Fransa olmak üzere tüm Avrupa Birliği alarma geçti. Bozuk etlerin 150 kilosu bulunabildi, diğerlerinin nerede olduğu belli değil…

Bugün tohumların genetiğiyle oynandığı, bir silaha dönüştürüldüğü bilim adamlarınca ifade edilmektedir. Tarımın silah olarak ele alındığı bir atmosferde elbette ki tarım ve hayvancılık bir ulusal güvenlik meselesidir. Bu sebeple siyasetin vazifesi, tarımda ve ekonomide bağımlılığın izahını yapmak değil, bağımsız olmanın adımlarını atmak olmalıdır.

Tarımda maliyetlerin düşürülmesi, üreticiden tüketiciye zincirin kısaltılıp market raflarına ve pazar tezgahlarına ucuz ürün getirilmesi, sağlıklı ürünlerin yetiştirilmesi, yüzde 100 yerli üretim, yalnız ve yalnız Prof. Dr. Haydar Baş'a ait Milli Ekonomi Modeli ile mümkündür. Rusya bugün tarımda bir güç haline geldiyse bu, 2006 yılından bu yana uyguladığı MEM sayesindedir. Bu gerçeği, katıldıkları 10 uluslar arası MEM kongresinde, ayrıca 27 Şubat 2013'te Duma'da gerçekleşen MEM toplantısında tüm dünyaya ilan ettiler.

Türkiye'de bu projeleri hayata geçirebilecek tek siyasi hareket Prof. Dr. Haydar Baş'ın Genel Başkanı olduğu ve MEM'i parti programına alan tek siyasi parti Bağımsız Türkiye Partisi (BTP)'dir. Çiftçi efendi olmak, bizler de ucuz ve sağlıklı gıdaya ulaşmak istiyorsak tek çözüm BTP iktidarıdır.