Ülkemizde yaşanan hadiselere tesadüf gözüyle bakmak safdilliktir. Devletimizin ebed müddet yaşaması; insanımızın esaretinin önüne geçilmesi için hadiseleri iyi okumalı ve tedbir alınmalıdır.
Batılı devletlerin uzun yıllardan beri milletimizin kültürünü elinden almaya dönük çalışmaları artık sonuç vermiş durumda. Uzun yıllardan beri Türk modeli bir delikanlı ve Türk modeli bir hanımefendi bilinçli olarak tanımlanmadı. Elbette ki bu boşluğu da batılı doldurdu. Artık öyle bir noktaya geldik ki, adı Türk fakat düşüncesi yabancı bir kitle ile karşı karşıya gelmiş bulunuyoruz.
Artık cümle alemin kabul ettiği gibi ülkemizde sağcı-solcu ayrımı kalmamıştır. Bugün ülkemizde yaşanan mandacılar ve millî duruşu temsil edenlerin mücadelesidir.
Mandacılar kurtuluşu Avrupa ve Amerika'da aramaktadır. Batılıların ölçüleri ile güya ülkemizi içine düştüğü darboğazdan kurtarmaya çalışmaktadırlar. Oysa, başımızı gaflet çukurundan kaldırıp da tarihi süreç içinde seyrettiğimiz zaman batının her müdahalesinin uzun yıllardan beri ülkemize kan kaybettirdiği hemen görülecektir.
Avrupa Birliğine girme sevdası bile, başımıza açılmadık dert bırakmamıştır. Ülkemizdeki sosyal, siyasal ve ekonomik bütün dengeler ile oynandığı gibi insanımızın moral değerleri de iyiden iyiye bozulmuştur.
İnsanımızdaki millî ve manevî direnç zayıflatılınca artık devlet yapımızı değiştirmeye dönük projeler de ayyuka çıkmaya başlamıştır. Batının şu sıralar ülkemiz üzerinde gerçekleştirmek isteği proje ise "ulusal" devlet yapımızı değiştirmeye dönüktür.
AB'nin "azınlık" kavramı etrafında oluşturduğu gündem bile konunun ciddiyetini ve AB'ye taraf olanların bu konuda düştüğü gafleti göstermektedir.
Buradaki asıl maksat yüzyıllardan beri beraber yaşadığımız, aynı dini, kültürü paylaştığımız insanları koruyup kollamak için değildir. Siyaseten uzun yılların ihmalini devlete yükleyerek, etnik mozaiğimiz arasında bir husumet ve düşman kamplar oluşturarak toprak bütünlüğümüzü ortadan kaldırmak içindir.
İşte bu noktada saldırı okları ulusal devlet yapısını koruyan ve kollayanlara ve millî duruşu ortaya koyanlara dönük olacaktır, nitekim olmaktadır da...
Siyasilerin söylemlerini, mütareke basını tarafından yeni olarak takdim edilen partinin programını bu gözle incelemeye ne dersiniz?
Yeniden hatırlatmak isterim, acaba sayın Tayyip Erdoğan'ın ifade ettikleri "Türkiyelilik" ifadesi neyi kastetmektedir?
Son olarak şunu da hatırlatayım, siz Tayyip'in hiç "Türk" dediğini duydunuz mu, ben duymadım da.
Batılı devletlerin uzun yıllardan beri milletimizin kültürünü elinden almaya dönük çalışmaları artık sonuç vermiş durumda. Uzun yıllardan beri Türk modeli bir delikanlı ve Türk modeli bir hanımefendi bilinçli olarak tanımlanmadı. Elbette ki bu boşluğu da batılı doldurdu. Artık öyle bir noktaya geldik ki, adı Türk fakat düşüncesi yabancı bir kitle ile karşı karşıya gelmiş bulunuyoruz.
Artık cümle alemin kabul ettiği gibi ülkemizde sağcı-solcu ayrımı kalmamıştır. Bugün ülkemizde yaşanan mandacılar ve millî duruşu temsil edenlerin mücadelesidir.
Mandacılar kurtuluşu Avrupa ve Amerika'da aramaktadır. Batılıların ölçüleri ile güya ülkemizi içine düştüğü darboğazdan kurtarmaya çalışmaktadırlar. Oysa, başımızı gaflet çukurundan kaldırıp da tarihi süreç içinde seyrettiğimiz zaman batının her müdahalesinin uzun yıllardan beri ülkemize kan kaybettirdiği hemen görülecektir.
Avrupa Birliğine girme sevdası bile, başımıza açılmadık dert bırakmamıştır. Ülkemizdeki sosyal, siyasal ve ekonomik bütün dengeler ile oynandığı gibi insanımızın moral değerleri de iyiden iyiye bozulmuştur.
İnsanımızdaki millî ve manevî direnç zayıflatılınca artık devlet yapımızı değiştirmeye dönük projeler de ayyuka çıkmaya başlamıştır. Batının şu sıralar ülkemiz üzerinde gerçekleştirmek isteği proje ise "ulusal" devlet yapımızı değiştirmeye dönüktür.
AB'nin "azınlık" kavramı etrafında oluşturduğu gündem bile konunun ciddiyetini ve AB'ye taraf olanların bu konuda düştüğü gafleti göstermektedir.
Buradaki asıl maksat yüzyıllardan beri beraber yaşadığımız, aynı dini, kültürü paylaştığımız insanları koruyup kollamak için değildir. Siyaseten uzun yılların ihmalini devlete yükleyerek, etnik mozaiğimiz arasında bir husumet ve düşman kamplar oluşturarak toprak bütünlüğümüzü ortadan kaldırmak içindir.
İşte bu noktada saldırı okları ulusal devlet yapısını koruyan ve kollayanlara ve millî duruşu ortaya koyanlara dönük olacaktır, nitekim olmaktadır da...
Siyasilerin söylemlerini, mütareke basını tarafından yeni olarak takdim edilen partinin programını bu gözle incelemeye ne dersiniz?
Yeniden hatırlatmak isterim, acaba sayın Tayyip Erdoğan'ın ifade ettikleri "Türkiyelilik" ifadesi neyi kastetmektedir?
Son olarak şunu da hatırlatayım, siz Tayyip'in hiç "Türk" dediğini duydunuz mu, ben duymadım da.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Doç. Dr. Ahmet H. Kepekçi / diğer yazıları
- Madenler devlet ve milletin ortak servetidir / 20.10.2025
- Bağımsızlığın madenle başlayan hikâyesi / 19.10.2025
- Gazze’de barış mı, yeni harita mı? / 18.10.2025
- Geçiş Süreci Kanunu: Tıkanan sürecin yeni maskesi / 17.10.2025
- Gazze’de barış değil, sessiz teslimiyet / 12.10.2025
- İstanbul’un kurtuluş diyalektiği / 09.10.2025
- Erdoğan–Trump görüşmesi: The Apprentice diplomasisi sahada / 06.10.2025
- Arzu Mev’ûd’un gölgesinde: İsrail’in kuruluşu ve işgalin sürekliliği / 05.10.2025
- Bahçeli’nin TRÇ çıkışı: Strateji mi, PR hamlesi mi? / 22.09.2025
- Bir iman formülünün siyasete alet edilmesi / 21.09.2025
- Bağımsızlığın madenle başlayan hikâyesi / 19.10.2025
- Gazze’de barış mı, yeni harita mı? / 18.10.2025
- Geçiş Süreci Kanunu: Tıkanan sürecin yeni maskesi / 17.10.2025
- Gazze’de barış değil, sessiz teslimiyet / 12.10.2025
- İstanbul’un kurtuluş diyalektiği / 09.10.2025
- Erdoğan–Trump görüşmesi: The Apprentice diplomasisi sahada / 06.10.2025
- Arzu Mev’ûd’un gölgesinde: İsrail’in kuruluşu ve işgalin sürekliliği / 05.10.2025
- Bahçeli’nin TRÇ çıkışı: Strateji mi, PR hamlesi mi? / 22.09.2025
- Bir iman formülünün siyasete alet edilmesi / 21.09.2025