Uluslararası sermaye, yeni pazarlar elde edebilme, bu yeni pazarı kontrol altında tutabilme ve sömürme adına geniş bir yelpazede faaliyet gösteriyor.
İsviçre'nin turistik kenti Davos'ta periyodik olarak düzenlenen forum da bu yelpazenin bir parçası.
Siyaset adamlarından sosyal bilimcilere, bilim adamlarından çevrecilere kadar geniş kesimlerin temsilcilerinin yeraldığı forumlarda son noktayı koyanlarsa genelde işadamları oluyor.
Bu yılki gündem siyasal ağırlıkta görünse de, perde arkası kulislerde asıl yönlendirici unsur ekonomi, devamı niteliğindeki uluslararası sermaye olacak.
Bazı ülkeler sermayeyi global eksene çekerek uluslararasılaştırırken bazı ülkeler de uluslararası ortamdan çekerek kendi sermayelerini ulusallaştırma gayreti gösteriyorlar.
Türkiye de, bu iki yöntemin arasında yeralıyor. Kendi parasını 80'lerin sonlarına doğru konvertibil hale getirerek bir yandan uluslararası açılımlarda yeralmak isteyen Türkiye öte yandan, ulusal olma adına parasını kıymetlendirmeye çabalıyor.
Düne kadar Türk parasının kıymetini korumaya çalışan Türk hükümeti parası değerlendiğinde paniğe kapılıyor, yeni arayışlara giriyor. Ne uluslararasılaşma yeterliliğimiz var ne de ulusal kalma becerimiz.
Kısacası, sermayenin yönünü ve akışkanlığını idare edebilmek ne kadar güç ise onu kanalize ederek siyasal denklemlerde kullanabilmek daha da güç.
Oysa dünya ülkelerinin büyük kesimi şu an için kendi içsel politikalarını kendi paralarına yansıtmaya çalışıyor.
Amerikan yönetiminin Dolar'a verdiği yön, Çin yönetiminin Yuan'a verdiği yeni değer ortada.
Bir yandan AB ülkeleri Euro üzerinde kafa yoruyor, ta uzaklardan Japonya Yen için kapılar aralamak istiyor.
İthalat ve ihracat kalemlerinin karşılaştırmasını veren dış ticarette bu siyasal adımların etkin bir ağırlığı bulunuyor. Siz, Çin'in sermayesini uluslararasılaştırdığı için mi, ulusal kıldığı için mi tüm dünyayı istila ettiğini düşünüyorsunuz?
Siyasilerin aldığı siyasal kararların devamı niteliğinde olan sermayenin nihai durumu Avrupa'da bugünün tartışma konusu.
Bütçeler açık veriyor, ihracat ithalatı karşılayamıyor, yabancı ülkelerin istenmeyen paraları en katı ülkelerin pazarlarına giriş çıkış yaparak içsel denklemleri biranda sarsabiliyor.
Türkiye'nin sıcak para korkusu da bunun bir türevi.
2001'deki krizi bu nedene bağlayan ekonomi çevreleri, yeni yeni uluslararası sermayenin bu gücünü idrak ediyor.
Kısa vadede gerçekleşen sermaye hareketlerinin şok etkileri, hedef ülkeleri uzun yıllar etkisi altında tutabiliyor.
Tam bu merhalede diğer ülkeler var ki; onlar da sözkonusu uluslararası sermaye ve onun idarecisi spekülatörlerce kontrol altında tutuluyorlar
Rusya, Güney Kıbrıs ve Cenevre bu ülkelerin merkezi noktaları.
Uluslararası sermayenin finans merkezi ve kurumsal donanımını İsviçre temsil ediyor.
Siyasal hareketlenmeleri yönlendirme açısından liman niteliğindeki ülke Rusya. Transit ülke konumunda bulunan ülke ise Güney Kıbrıs.
Kıbrıs'ın güneyinde siyasal oyunlardan daha az ekonomik oyunlar oynanmıyor.
Kadın ticaretinden uyuşturucu ve kara para ticaretine kadar Güney Kıbrıs global spekülatörlerce kullanılmakta.
Transit ülke Güney Kıbrıs'a uluslararası sermayenin illegal akışı en çok da Rumlar'ı ihya ediyor.
Kıbrıs'ın Güneyi'ne bu yüzden sahip çıkan çok oluyor.
İsviçre'nin turistik kenti Davos'ta periyodik olarak düzenlenen forum da bu yelpazenin bir parçası.
Siyaset adamlarından sosyal bilimcilere, bilim adamlarından çevrecilere kadar geniş kesimlerin temsilcilerinin yeraldığı forumlarda son noktayı koyanlarsa genelde işadamları oluyor.
Bu yılki gündem siyasal ağırlıkta görünse de, perde arkası kulislerde asıl yönlendirici unsur ekonomi, devamı niteliğindeki uluslararası sermaye olacak.
Bazı ülkeler sermayeyi global eksene çekerek uluslararasılaştırırken bazı ülkeler de uluslararası ortamdan çekerek kendi sermayelerini ulusallaştırma gayreti gösteriyorlar.
Türkiye de, bu iki yöntemin arasında yeralıyor. Kendi parasını 80'lerin sonlarına doğru konvertibil hale getirerek bir yandan uluslararası açılımlarda yeralmak isteyen Türkiye öte yandan, ulusal olma adına parasını kıymetlendirmeye çabalıyor.
Düne kadar Türk parasının kıymetini korumaya çalışan Türk hükümeti parası değerlendiğinde paniğe kapılıyor, yeni arayışlara giriyor. Ne uluslararasılaşma yeterliliğimiz var ne de ulusal kalma becerimiz.
Kısacası, sermayenin yönünü ve akışkanlığını idare edebilmek ne kadar güç ise onu kanalize ederek siyasal denklemlerde kullanabilmek daha da güç.
Oysa dünya ülkelerinin büyük kesimi şu an için kendi içsel politikalarını kendi paralarına yansıtmaya çalışıyor.
Amerikan yönetiminin Dolar'a verdiği yön, Çin yönetiminin Yuan'a verdiği yeni değer ortada.
Bir yandan AB ülkeleri Euro üzerinde kafa yoruyor, ta uzaklardan Japonya Yen için kapılar aralamak istiyor.
İthalat ve ihracat kalemlerinin karşılaştırmasını veren dış ticarette bu siyasal adımların etkin bir ağırlığı bulunuyor. Siz, Çin'in sermayesini uluslararasılaştırdığı için mi, ulusal kıldığı için mi tüm dünyayı istila ettiğini düşünüyorsunuz?
Siyasilerin aldığı siyasal kararların devamı niteliğinde olan sermayenin nihai durumu Avrupa'da bugünün tartışma konusu.
Bütçeler açık veriyor, ihracat ithalatı karşılayamıyor, yabancı ülkelerin istenmeyen paraları en katı ülkelerin pazarlarına giriş çıkış yaparak içsel denklemleri biranda sarsabiliyor.
Türkiye'nin sıcak para korkusu da bunun bir türevi.
2001'deki krizi bu nedene bağlayan ekonomi çevreleri, yeni yeni uluslararası sermayenin bu gücünü idrak ediyor.
Kısa vadede gerçekleşen sermaye hareketlerinin şok etkileri, hedef ülkeleri uzun yıllar etkisi altında tutabiliyor.
Tam bu merhalede diğer ülkeler var ki; onlar da sözkonusu uluslararası sermaye ve onun idarecisi spekülatörlerce kontrol altında tutuluyorlar
Rusya, Güney Kıbrıs ve Cenevre bu ülkelerin merkezi noktaları.
Uluslararası sermayenin finans merkezi ve kurumsal donanımını İsviçre temsil ediyor.
Siyasal hareketlenmeleri yönlendirme açısından liman niteliğindeki ülke Rusya. Transit ülke konumunda bulunan ülke ise Güney Kıbrıs.
Kıbrıs'ın güneyinde siyasal oyunlardan daha az ekonomik oyunlar oynanmıyor.
Kadın ticaretinden uyuşturucu ve kara para ticaretine kadar Güney Kıbrıs global spekülatörlerce kullanılmakta.
Transit ülke Güney Kıbrıs'a uluslararası sermayenin illegal akışı en çok da Rumlar'ı ihya ediyor.
Kıbrıs'ın Güneyi'ne bu yüzden sahip çıkan çok oluyor.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005