Uluslararası yalan

Suriye'de kimyasal silâh kullanılması sebebiyle "uluslararası hukuk" sıkça telâffuz edilmeye başlandı. Uluslararası hukuk, "uluslararası toplum" gibi sadece boş lâftan ibarettir, yani yalandır. Yaptırımı olmayan hukuk, başka ne olabilir ki? Bir başka deyişle, uluslararası toplum ve uluslararası hukuk kavramlarının arkasındaki yüz ABD'dir. ABD'nin her dediği uluslararası toplumun görüşü ve uluslararası hukukun kuralı oluyor. Uluslararası hukuk adı altında düzenlenmiş kurallar var, var ama maalesef dünyadaki işleyiş böyledir. ABD, düzenlenmiş uluslararası hukuk kurallarının hiçbirine, hiçbir zaman uymamıştır ve uyma gereği de duymamıştır. Daha doğru deyimle ABD, uluslararası adalete karşıdır. Karşı olduğu içindir ki, soykırıma, insanlık ve savaş suçlarına karşı, hukuki yaptırımları öngören Roma Şartı'nı 1998 yılında imzalamamıştır. ABD, Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne de karşıdır. Bu mahkeme, insan haklarını ihlâlden suçlu kişileri yargılamakta tam yetkili daimi bir mahkemedir, devletleri yargılamakla görevli Uluslararası Adalet Divanı'ndan farkı, bireyleri de yargılamasıdır. ABD'nin Roma Şartı'nı reddetmesi iki nedene dayanmaktadır. Bunlardan biri, ABD'nin generallerini, askerlerini, gizli ajanlarını tüm uluslararası hukukun üstünde görmesidir. Bu kişiler, dünyanın çeşitli yerlerinde, akla gelebilecek her türlü işlere karışmakta, ama yalnızca kendilerini denetleyen ABD'ye hesap vermektedirler. İkinci nedeni de ABD şöyle açıklıyor:  "Bu koca dünyada kimin cezalandırılıp, kimin mükâfatlandırılacağına, sadece benim karar verme hakkım vardır." Bu nedenlerden dolayı Roma Şartı'nı imzalamayan ABD, aslında dünya eşkıyalığını açıkça ilân etmiştir.Kimyasal ve biyolojik silâhlara gelince, ABD, bu konuda da kendini ayrı tutmaktadır. ABD, dünyada 143 ülkenin imzaladığı Biyolojik Silâhların Yasaklanmasına İlişkin Uzlaşma'yı kabul etmedi. Bu uzlaşmaya göre, biyolojik ya da zehirli silâhlar üretilmeyecek, kullanılmayacak, saklanılmayacak ve var olan stoklar yok edilecekti. Aynen kimyasal silâhların denetimi gibi biyolojik silâhların da denetlenmesi için 19 Kasım- 8 Aralık 2001 tarihleri arasında Cenevre'de imzalanmak üzere ek protokol hazırlanmıştı. ABB, söz konusu protokolü imzalayarak, o kongrenin dağılmasına neden oldu. Hal böyle iken, ABD delegasyonu başkanı John Bolton, utanmadan, sıkılmadan, Irak, Kuzey Kore, İran, Suriye ve Sudan'ı, biyolojik silâh üretimi ile ilgili çalışmalar yapıyor diye kongreye şikâyet etti. Daha sonra New York Times, CIA ve Pentagon'un yeni biyolojik silâhlar üzerinde çalışmalar yaptığını, belgeleriyle ortaya koydu. Görüldüğü gibi ABD'nin politikasının en temel özelliği, iki yüzlülük ve yalancılıktır.ABD, Irak'ı işgal ederken gerekçesi kimyasal silâhlar idi. İşgalden sonra anlaşıldı ki, kimyasal silâhlar, bahane, uydurma ve yalandı. Şimdi aynı senaryo Suriye'ye karşı sahneleniyor. Ne yazık ki, Türkiye'yi idare edenler de uluslararası hukuk diyerek, bu oyuna tekrar figüran olmaya hazırlanıyorlar. Uluslararası hukuk varsa, o zaman soralım: ABD, bu hukukun hangi kuralına göre Irak'ı işgal etti? Türkiye'nin, Suriye'de meşru iktidarı tanımayıp, muhalif liderleri, Suriye'nin gerçek temsilcisi kabul edip, devlet düzeyinde ağırlaması ve onlarla işbirliği yapması, hangi uluslararası hukuka uygundur?Irak işgalinde 'demokrasi', Suriye konusunda da 'uluslararası hukuk' öne çıkarılmış ve savaşa gerekçe yapılmıştır. İşte ABD böyledir. En büyük cinayetleri, en masum kavramları kullanarak yapar ve her zaman savaş ister. Çünkü bir karış toprağı bile savaş alanı olmamaktadır. Dahası savaş, ABD için silâh ticareti ve dolayısıyla para kazanmak demektir.  Müslümanlar için durum böyle midir? Müslümanlar, her zaman savaşın en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalmaktadırlar. Öyleyse, idarecilerimiz yangına niçin su ile değil de körükle gidiyorlar? Neden kanı kanla yıkamaya kalkıyorlar? Bütün bunlar gafletten olabilir mi? Gafletten ise, gafletin bu kadarına da pes doğrusu.