‘Ümitsizliğe kapıldığın zaman Cenneti düşün'
Hatalar dolayısı ile ümitsizliğe kapıldığın ve içini korku sardığı zaman Cenneti düşün. Tevbe et. Mümkün olduğu kadar hatalarını azalt. Böylece için ümitle dolar. Ferahlarsın
08.06.2021 11:10:00





İmam Gazali Hazretleri şöyle buyuruyor:
"Bil ki, Cehenneme karşılık, ebedî bir istirahat yeri ve karargâh olması gerekir. Bu vardır ve adı Cennettir. Birinden uzak durulduğu kadar, diğerine yaklaşılır. Kalbine o Cehennem için bir korku ve çekinme yoksa, öyle bir korkuyu kalbinde bulmak için ateşi düşün. Hatalar dolayısı ile ümitsizliğe kapıldığın ve içini korku sardığı zaman da Cenneti düşün. Tevbe et. Mümkün olduğu kadar hatalarını azalt. Böylece için ümitle dolar. Ferahlarsın.
Birçok âyet-i kerime ve hadîs-i şerif Cennet ehlini ve ondaki çeşitli nimetleri anlatır. Orada yenen taamı, içilen tatlı, hoş şarabı ayrıca oranın meyvelerini ve oradaki rahatı haber verir. Buradaki Cennet ehlini ve nimetlerini anlatırken pek uzatmayacağız. Birkaç hadîs-i şerif ve âyet-i kerime zikretmekle kapatacağız.
Cennetteki nimetlerin en büyüğü, Cenab-ı Hakk'ı görmektir. Bu, oranın en üstün nimetidir. Cerir b. Abdullah Beceli şöyle anlatıyor:
Peygamber (s.a.a.) Efendimizin yanında oturuyorduk. Ay, bedir halinde idi, baktı ve şöyle buyurdu: 'Şu bedir halindeki ay'ı görüyorsunuz ya. İşte onu nasıl açık ve parlak bir şekilde görüyorsanız, Rabbinizi de öyle göreceksiniz. Şayet gün doğmadan ve batmadan evvel namaz kılmaya gücünüz yeterse, mümkün olduğu kadar kılınız.'
Sonra şu âyet-i kerimeyi okudu: 'Gün doğmadan ve batmadan evvel, Rabbini tesbih et.' (Tâhâ, 130).
Daha sonra Suheyb'in (r.a.) bir rivayetine göre şu âyet-i kerimeyi okudu: 'İman sahibi kimselere, iyilikler ve daha ziyade ihsan vardır.' (Yunus, 26). Buradaki 'ziyade' Cenab-ı Hakk'ı görmektir.
Bir başka hadîs-i şerifte ise şöyle buyrulur: 'Cennet ehli, Cennete girdikten sonra şöyle bir haberle karşılaşırlar: Rabbinizin size bir vaadi var. Onunla da sizi mükâfata erdirmek diler.
Bunun üzerine Cennet ehli sorar: Nedir o vaad? Daha kaldı mı ki?
Mizanımızın iyilik kefesini ağır kılmadı mı, yüzümüzü ağartmadı mı? Bizi Cennete koymadı mı? Ateşten kurtarmadı mı? Bunlardan başka ne olabilir?
Bundan sonra perdeler kalkar. Vech-i İlâhiye doya doya nazar ederler. Anlarlar ki, kendilerine bundan daha büyük bir nimet verilmemiştir.'
Ashabdan bir cemaatin anlattığına göre, bu rü'yet işi, iyiliklerin son haddi, nimetlerin en üstünüdür.
Bütün anlattığımız nimetler, bunun yanında hiç kalır. Cennet ehli için, Cenab-ı Hakk'ı müşahedede duydukları sürûrun bir haddi yoktur. Cenab-ı Hakk'ı görüş tadına karşılık, Cennetin diğer nimetleri arasında verilecek hiçbir misal de yoktur.
Son olarak şunu diyelim: Kulun Cennete girmekteki gayesi, yalnız Cenab-ı Hakk'a kavuşmak olmalıdır. Cennetin diğer nimetlerine gelince, kısaca şöyle diyebiliriz: Merada, hayvanat arasında, bir paylaşma...
Anla, ganimet bul."
"Bil ki, Cehenneme karşılık, ebedî bir istirahat yeri ve karargâh olması gerekir. Bu vardır ve adı Cennettir. Birinden uzak durulduğu kadar, diğerine yaklaşılır. Kalbine o Cehennem için bir korku ve çekinme yoksa, öyle bir korkuyu kalbinde bulmak için ateşi düşün. Hatalar dolayısı ile ümitsizliğe kapıldığın ve içini korku sardığı zaman da Cenneti düşün. Tevbe et. Mümkün olduğu kadar hatalarını azalt. Böylece için ümitle dolar. Ferahlarsın.
Birçok âyet-i kerime ve hadîs-i şerif Cennet ehlini ve ondaki çeşitli nimetleri anlatır. Orada yenen taamı, içilen tatlı, hoş şarabı ayrıca oranın meyvelerini ve oradaki rahatı haber verir. Buradaki Cennet ehlini ve nimetlerini anlatırken pek uzatmayacağız. Birkaç hadîs-i şerif ve âyet-i kerime zikretmekle kapatacağız.
Cennetteki nimetlerin en büyüğü, Cenab-ı Hakk'ı görmektir. Bu, oranın en üstün nimetidir. Cerir b. Abdullah Beceli şöyle anlatıyor:
Peygamber (s.a.a.) Efendimizin yanında oturuyorduk. Ay, bedir halinde idi, baktı ve şöyle buyurdu: 'Şu bedir halindeki ay'ı görüyorsunuz ya. İşte onu nasıl açık ve parlak bir şekilde görüyorsanız, Rabbinizi de öyle göreceksiniz. Şayet gün doğmadan ve batmadan evvel namaz kılmaya gücünüz yeterse, mümkün olduğu kadar kılınız.'
Sonra şu âyet-i kerimeyi okudu: 'Gün doğmadan ve batmadan evvel, Rabbini tesbih et.' (Tâhâ, 130).
Daha sonra Suheyb'in (r.a.) bir rivayetine göre şu âyet-i kerimeyi okudu: 'İman sahibi kimselere, iyilikler ve daha ziyade ihsan vardır.' (Yunus, 26). Buradaki 'ziyade' Cenab-ı Hakk'ı görmektir.
Bir başka hadîs-i şerifte ise şöyle buyrulur: 'Cennet ehli, Cennete girdikten sonra şöyle bir haberle karşılaşırlar: Rabbinizin size bir vaadi var. Onunla da sizi mükâfata erdirmek diler.
Bunun üzerine Cennet ehli sorar: Nedir o vaad? Daha kaldı mı ki?
Mizanımızın iyilik kefesini ağır kılmadı mı, yüzümüzü ağartmadı mı? Bizi Cennete koymadı mı? Ateşten kurtarmadı mı? Bunlardan başka ne olabilir?
Bundan sonra perdeler kalkar. Vech-i İlâhiye doya doya nazar ederler. Anlarlar ki, kendilerine bundan daha büyük bir nimet verilmemiştir.'
Ashabdan bir cemaatin anlattığına göre, bu rü'yet işi, iyiliklerin son haddi, nimetlerin en üstünüdür.
Bütün anlattığımız nimetler, bunun yanında hiç kalır. Cennet ehli için, Cenab-ı Hakk'ı müşahedede duydukları sürûrun bir haddi yoktur. Cenab-ı Hakk'ı görüş tadına karşılık, Cennetin diğer nimetleri arasında verilecek hiçbir misal de yoktur.
Son olarak şunu diyelim: Kulun Cennete girmekteki gayesi, yalnız Cenab-ı Hakk'a kavuşmak olmalıdır. Cennetin diğer nimetlerine gelince, kısaca şöyle diyebiliriz: Merada, hayvanat arasında, bir paylaşma...
Anla, ganimet bul."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.