Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, üretim olmadan büyüme ve kalkınmanın mümkün olamayacağını söyledi
Bağımsız Türkiye Partisi'nin 2. kuruluş yıldönümü münasebetiyle Türkiye turu yaparak işadamları ve sanayicilerle toplantılarına devam eden BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, üretim olmadan büyüme ve kalkınmanın asla mümkün olamayacağını belirtti.
"Üretim, bir ülkenin büyüme ve kalkınmasının yegane sebebidir. Ülkelerin gelişmişlik ölçüsü olan üretimden kasıt, ekonomide gerçek (reel) anlamda mal ve hizmet ortaya koymaktır" diyen Prof. Dr. Baş, ekonomilerde değer ölçüsünün, üretimle eşdeğer olarak hesaplanması gerektiğine dikkat çekti.
Üretim rafa kaldırıldı?
Ülkeler için hayati öneme sahip olan üretimin, ekonomide ilk sırada yer alması gerekirken, günümüzün iktisat ekollerinin üretimin yerine "parayla para kazanma" metodu olan faizi yerleştirdiklerini anlatan BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Baş, "Dolayısıyla böylesi bir ekonomik ortamda -bugün olduğu gibi- mal ve hizmet üretimi değer olmaktan çıkmış, bunun yerini sanal ekonomi kalemleri olan faiz, borsa ve döviz piyasaları gibi spekülatif araçlar almıştır" şeklinde konuştu.
Günümüzde geçerli olan iktisadi ekollerin temellerinin atıldığı 17. ve 18. yüzyıllardaki akımların etkisiyle liberalizmin önde gelen isimlerinden olan Adam Simith gibi ekonomistlerin liberalizmin düşünce ekseni olan "bırakınız geçsinler" sloganı ile devletin ticari ve ekonomik hayattan çekilmesinin gerektiğini vaz' ettiklerini belirten BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Baş, "Liberal ve kapitalist görüşe göre devlet ticari alanı hür teşebbüse bırakmalı, kendisi yol, köprü, baraj gibi alt yapı yatırımları ile asker, polis gibi güvenlik hizmetlerini üstlenmeliydi, ekonomiden elini ayağını çekmeliydi. Vatandaşların ihtiyaçları için gerekli giderleri karşılamak maksadıyla tüccarlığı bırakıp, vergi toplamalıydı. Fransız ihtilali ve özgürlük akımları karşısında kendini zor durumda hisseden devlet otoriteleri ekonomik hayattan çekilerek bu alanı şahıslara bıraktılar. Devletin çekildiği alanlarda özel girişim saltanatını kurdu. Özellikle belli şahıslar ve aileler, servetlerini inanılmaz boyutlara ulaştırarak adeta devletlere rakip hale geldiler" şeklinde konuştu.
Global odaklar haraç kesiyor
Prof. Dr. Baş, ekonomiden çekilen devletlerin, ellerinden çıkardıkları kârlı sektörlerden gelen kazançlardan mahrum kaldığına ve hatta özel sektörün kazançlı bulmadığı için girmek istemediği ağır maliyetlere sahip olan alt yapı ve güvenlik hizmetlerini sağlamakta da yetersiz kaldığına dikkat çekerek, "Dolayısıyla devlet vergileri sürekli arttırmak zorunda kalıyor, ancak bu da yeterli olmuyordu. Liberalizm ve kapitalizmin ortaya koyduğu görevlerin altında ezilen devlet otoritesi, ihtiyaçlarını artık vergilerle karşılayamaz duruma gelerek, bütçe açıklarını karşılamak için borçlanmak durumunda kaldı" dedi.
"Kârlı iş alanlarını devletin elinden alan bazı kişiler ve ailelerin servet sahibi olurken, devlet borç almadan ayakta kalamaz bir hale geldi" diyen BTP Genel Başkanı, "Bir süre üretim ve servet sahibi olan kesim, açıklarını kapatmak zorunda olan devletin kendi parasına talip olduğunu gördüğünde terlemeden kazanç sağlayabileceği yeni bir alan keşfetti. Artık mal ve hizmet üreten kesim devlete yüksek faizle borç vermeyi alışkanlık haline getirdi. Hatta bazı kişiler kurdukları IMF, DB gibi uluslararası kurumlarla devletleri adeta haraca bağladılar" şeklinde konuştu.
Uluslararası finans kuruluşlarının telkini ile devletlerin, iç ve dış borçlarını ödeyebilme kısır döngüsünde bu tefecilerin kapısını çalmak zorunda kaldığına dikkat çeken BTP lideri Prof. Dr. Baş " Dolayısıyla borçlarını faizi ile birlikte ödemek zorunda kalan devlet tüketim grubu olarak tanımlanan (memur, işçi, esnaf, emekli, çiftçi) kesimden aldığı vergilerle gelir transferi yapmış oluyor. Günümüz iktisat ekollerinin ortaya attığı özel sektöre hürriyet masalıyla, ticari hayattan elde ettiği gelir kapısını kapatan devlet ağır gider kalemlerini karşılamak için servet sahibi tefecilerin eline düşmüş oluyor. Oluşturulan bu sistem dünya ekonomilerini, üretim alanından spekülatif alanlara kaydırmıştır" şeklinde konuştu.
Sanal bir ekonomik hayat?
Borsa, faiz,döviz gibi sanal alanlarda dolaşan dünyadaki para miktarının, mal ve hizmet ticaretinde dolaşan para miktarından 20 kat daha fazla olduğunun altını çizen BTP Genel Başkanı, "Nitekim Türkiye'nin en büyük 500 şirketinin bilançolarında "faaliyet dışı gelir (faiz)" kalemi, şirket gelirlerinin %85'ini oluşturmaktadır. Yani firmalar günümüzün ekonomi gerçeklerinde kazançlarını üretim yapmak yerine faizden elde etmektedirler. İşte bu noktada, üretimden uzaklaşarak sanal ekonomiler haline gelen ülkeler için "Milli Ekonomi Modeli" kurtuluş çaresi olarak devreye girmektedir" dedi.
Milli Ekonomi Modeli'yle, liberalizm ve kapitalizmin etkisiz eleman haline getirdiği devleti tekrar devreye alarak, devlet - özel sektör ortaklığı ile kalkınma hamlesi ortaya koyacaklarını belirten Prof. Dr. Baş, "Çünkü Milli Ekonomi tezinde ekonominin dayandığı temel ve en önemli değer ölçüsü mal ve hizmet üretimidir" dedi.
Fabrikasını söken kaçıyor
Üretimde artan bir istikrarın yakalanması için bazı şartların yerine gelmesi gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Baş, "Eğer bir ekonomide üretim faktörlerinin maliyetleri yüksekse ve tüketim imkanları sınırlıysa girişimci oraya ne üretim tesisi kurar, ne de üretim yapar. Eğer dikkatli bir tahlil yapılırsa, ülkemizde üretim maliyetlerinin yüksekliği, tüketim gruplarının satın alma güçlerinin günden güne eridiği, yabancı sermayenin gelmesi bir yana, yerli sermayenin bile yurt dışına kaçtığı görülecektir. Bugün fabrikasını söken iş adamı, üretim maliyetinin düşük olduğu yerlere, mesela Balkan ülkelerine kaymıştır" şeklinde konuştu.
Prof. Dr. Baş, "Siyasi iktidarlar yabancı sermayenin gelmesi için, yerli sermayenin çökmesi pahasına yasalar çıkarsalar da sorun çözülememektedir. Aslında özel sektörün beklediği üretim için maliyet probleminin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Ayrıca yapılan üretimin satılabilmesi için tüketim gruplarının satın alma güçleri arttırılmalıdır. Milli Ekonomi Modeli, etkin devlet anlayışıyla, devlete ekonomi hayatında önemli görevler verirken, diğer yandan üretim maliyetlerini düşüren, sıfır faizli kredilerle özel sektörün önü açılacaktır" dedi.
Devlet rakip değil,
öncü olmalı
Belli gelirin altındaki tüketim gruplarından vergi alınmayarak ve sıfır faizli kredilerle tüketimin tahrik edileceğini belirten Prof. Dr. Baş, "Üretim ve tüketim açısından hayati öneme sahip olan piyasalardaki para miktarının piyasadan emilmesine izin verilmeyecektir. Paradan para kazanmayı alışkanlık haline getirmiş rantiye kesimine toplumun diğer kesimlerinden gelir transferi haline gelen ekonomi sisteminin yerine, üretim yapanın her zaman kazanacağı ekonomi sistemi getirilecektir. Devlet, girdiği ticari alanlarda özel sektöre rakip değil, öncü olacaktır. Üretim sürecinde özel sektörüyle işbirliği içinde bulunarak girdiği alanlarda önce yan sanayiyi zamanı geldiğinde işletmeyi kamu yararını gözeterek devredecektir" şeklinde konuştu.
Bağımsız Türkiye Partisi'nin 2. kuruluş yıldönümü münasebetiyle Türkiye turu yaparak işadamları ve sanayicilerle toplantılarına devam eden BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, üretim olmadan büyüme ve kalkınmanın asla mümkün olamayacağını belirtti.
"Üretim, bir ülkenin büyüme ve kalkınmasının yegane sebebidir. Ülkelerin gelişmişlik ölçüsü olan üretimden kasıt, ekonomide gerçek (reel) anlamda mal ve hizmet ortaya koymaktır" diyen Prof. Dr. Baş, ekonomilerde değer ölçüsünün, üretimle eşdeğer olarak hesaplanması gerektiğine dikkat çekti.
Üretim rafa kaldırıldı?
Ülkeler için hayati öneme sahip olan üretimin, ekonomide ilk sırada yer alması gerekirken, günümüzün iktisat ekollerinin üretimin yerine "parayla para kazanma" metodu olan faizi yerleştirdiklerini anlatan BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Baş, "Dolayısıyla böylesi bir ekonomik ortamda -bugün olduğu gibi- mal ve hizmet üretimi değer olmaktan çıkmış, bunun yerini sanal ekonomi kalemleri olan faiz, borsa ve döviz piyasaları gibi spekülatif araçlar almıştır" şeklinde konuştu.
Günümüzde geçerli olan iktisadi ekollerin temellerinin atıldığı 17. ve 18. yüzyıllardaki akımların etkisiyle liberalizmin önde gelen isimlerinden olan Adam Simith gibi ekonomistlerin liberalizmin düşünce ekseni olan "bırakınız geçsinler" sloganı ile devletin ticari ve ekonomik hayattan çekilmesinin gerektiğini vaz' ettiklerini belirten BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Baş, "Liberal ve kapitalist görüşe göre devlet ticari alanı hür teşebbüse bırakmalı, kendisi yol, köprü, baraj gibi alt yapı yatırımları ile asker, polis gibi güvenlik hizmetlerini üstlenmeliydi, ekonomiden elini ayağını çekmeliydi. Vatandaşların ihtiyaçları için gerekli giderleri karşılamak maksadıyla tüccarlığı bırakıp, vergi toplamalıydı. Fransız ihtilali ve özgürlük akımları karşısında kendini zor durumda hisseden devlet otoriteleri ekonomik hayattan çekilerek bu alanı şahıslara bıraktılar. Devletin çekildiği alanlarda özel girişim saltanatını kurdu. Özellikle belli şahıslar ve aileler, servetlerini inanılmaz boyutlara ulaştırarak adeta devletlere rakip hale geldiler" şeklinde konuştu.
Global odaklar haraç kesiyor
Prof. Dr. Baş, ekonomiden çekilen devletlerin, ellerinden çıkardıkları kârlı sektörlerden gelen kazançlardan mahrum kaldığına ve hatta özel sektörün kazançlı bulmadığı için girmek istemediği ağır maliyetlere sahip olan alt yapı ve güvenlik hizmetlerini sağlamakta da yetersiz kaldığına dikkat çekerek, "Dolayısıyla devlet vergileri sürekli arttırmak zorunda kalıyor, ancak bu da yeterli olmuyordu. Liberalizm ve kapitalizmin ortaya koyduğu görevlerin altında ezilen devlet otoritesi, ihtiyaçlarını artık vergilerle karşılayamaz duruma gelerek, bütçe açıklarını karşılamak için borçlanmak durumunda kaldı" dedi.
"Kârlı iş alanlarını devletin elinden alan bazı kişiler ve ailelerin servet sahibi olurken, devlet borç almadan ayakta kalamaz bir hale geldi" diyen BTP Genel Başkanı, "Bir süre üretim ve servet sahibi olan kesim, açıklarını kapatmak zorunda olan devletin kendi parasına talip olduğunu gördüğünde terlemeden kazanç sağlayabileceği yeni bir alan keşfetti. Artık mal ve hizmet üreten kesim devlete yüksek faizle borç vermeyi alışkanlık haline getirdi. Hatta bazı kişiler kurdukları IMF, DB gibi uluslararası kurumlarla devletleri adeta haraca bağladılar" şeklinde konuştu.
Uluslararası finans kuruluşlarının telkini ile devletlerin, iç ve dış borçlarını ödeyebilme kısır döngüsünde bu tefecilerin kapısını çalmak zorunda kaldığına dikkat çeken BTP lideri Prof. Dr. Baş " Dolayısıyla borçlarını faizi ile birlikte ödemek zorunda kalan devlet tüketim grubu olarak tanımlanan (memur, işçi, esnaf, emekli, çiftçi) kesimden aldığı vergilerle gelir transferi yapmış oluyor. Günümüz iktisat ekollerinin ortaya attığı özel sektöre hürriyet masalıyla, ticari hayattan elde ettiği gelir kapısını kapatan devlet ağır gider kalemlerini karşılamak için servet sahibi tefecilerin eline düşmüş oluyor. Oluşturulan bu sistem dünya ekonomilerini, üretim alanından spekülatif alanlara kaydırmıştır" şeklinde konuştu.
Sanal bir ekonomik hayat?
Borsa, faiz,döviz gibi sanal alanlarda dolaşan dünyadaki para miktarının, mal ve hizmet ticaretinde dolaşan para miktarından 20 kat daha fazla olduğunun altını çizen BTP Genel Başkanı, "Nitekim Türkiye'nin en büyük 500 şirketinin bilançolarında "faaliyet dışı gelir (faiz)" kalemi, şirket gelirlerinin %85'ini oluşturmaktadır. Yani firmalar günümüzün ekonomi gerçeklerinde kazançlarını üretim yapmak yerine faizden elde etmektedirler. İşte bu noktada, üretimden uzaklaşarak sanal ekonomiler haline gelen ülkeler için "Milli Ekonomi Modeli" kurtuluş çaresi olarak devreye girmektedir" dedi.
Milli Ekonomi Modeli'yle, liberalizm ve kapitalizmin etkisiz eleman haline getirdiği devleti tekrar devreye alarak, devlet - özel sektör ortaklığı ile kalkınma hamlesi ortaya koyacaklarını belirten Prof. Dr. Baş, "Çünkü Milli Ekonomi tezinde ekonominin dayandığı temel ve en önemli değer ölçüsü mal ve hizmet üretimidir" dedi.
Fabrikasını söken kaçıyor
Üretimde artan bir istikrarın yakalanması için bazı şartların yerine gelmesi gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Baş, "Eğer bir ekonomide üretim faktörlerinin maliyetleri yüksekse ve tüketim imkanları sınırlıysa girişimci oraya ne üretim tesisi kurar, ne de üretim yapar. Eğer dikkatli bir tahlil yapılırsa, ülkemizde üretim maliyetlerinin yüksekliği, tüketim gruplarının satın alma güçlerinin günden güne eridiği, yabancı sermayenin gelmesi bir yana, yerli sermayenin bile yurt dışına kaçtığı görülecektir. Bugün fabrikasını söken iş adamı, üretim maliyetinin düşük olduğu yerlere, mesela Balkan ülkelerine kaymıştır" şeklinde konuştu.
Prof. Dr. Baş, "Siyasi iktidarlar yabancı sermayenin gelmesi için, yerli sermayenin çökmesi pahasına yasalar çıkarsalar da sorun çözülememektedir. Aslında özel sektörün beklediği üretim için maliyet probleminin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Ayrıca yapılan üretimin satılabilmesi için tüketim gruplarının satın alma güçleri arttırılmalıdır. Milli Ekonomi Modeli, etkin devlet anlayışıyla, devlete ekonomi hayatında önemli görevler verirken, diğer yandan üretim maliyetlerini düşüren, sıfır faizli kredilerle özel sektörün önü açılacaktır" dedi.
Devlet rakip değil,
öncü olmalı
Belli gelirin altındaki tüketim gruplarından vergi alınmayarak ve sıfır faizli kredilerle tüketimin tahrik edileceğini belirten Prof. Dr. Baş, "Üretim ve tüketim açısından hayati öneme sahip olan piyasalardaki para miktarının piyasadan emilmesine izin verilmeyecektir. Paradan para kazanmayı alışkanlık haline getirmiş rantiye kesimine toplumun diğer kesimlerinden gelir transferi haline gelen ekonomi sisteminin yerine, üretim yapanın her zaman kazanacağı ekonomi sistemi getirilecektir. Devlet, girdiği ticari alanlarda özel sektöre rakip değil, öncü olacaktır. Üretim sürecinde özel sektörüyle işbirliği içinde bulunarak girdiği alanlarda önce yan sanayiyi zamanı geldiğinde işletmeyi kamu yararını gözeterek devredecektir" şeklinde konuştu.