Velayet yolunun başı; İmam Ali
İcmal Gençlik Derneği'nin geleneksel yaz kampındaki oturumda söz alan ilahiyatçı-yazar Hasan Aydın, "Hz. Peygamber'e kadar uyarıcılar Nebi veya Resul olarak tebliğ görevlerini yaptılar. O'ndan sonra Nübüvvet yolu bitti, velayet yolu başladı. Velayet yolunun başı da İmam Ali'dir" şeklinde konuştu
11.08.2017 00:00:00
SELİM AYANOĞLU / AFYONKARAHİSAR
İcmal Gençlik Derneği tarafından Afyon'da düzenlenen geleneksel yaz kampındaki oturumda konuşan ilahiyatçı-yazar Hasan Aydın "Kur'an'da Ehl-i Beyt" konusuna değindi.
"Hz. Peygamber'e kadar uyarıcılar Nebi veya Resul olarak tebliğ görevlerini yaptılar." diyen Aydın, "O'ndan sonra Nübüvvet yolu bitti, velayet yolu başladı. Velayet yolunun başı da İmam Ali'dir" ifadelerini kullandı.
İlahiyatçı-yazar Hasan Aydın'ın çarpıcı konuşmasını siz Yeni Mesaj okurlarının dikkatine sunuyoruz:
"İslam dininin sahibi ve hüküm koyucusu yalnız Cenab-ı Hak'tır. Dolayısıyla bir şeyin doğru veya yanlış olduğunu anlamak, dinin sahibinin bu konudaki muradını bilmekten geçer. Allah (c.c.) da muradını Kur'an'da ortaya koymaktadır.
İslam, Allah (c.c.) tarafından Peygamber (s.a.a.) aracılığı ile insanlara gönderilen ilahi kanunlar manzumesidir. Bu manzumeler yazılı olarak Kur'an-ı Kerim'de, yaşantı olarak da Ehl-i Beyt'in hayatında mevcuttur. Yazılı olan Kur'an-ı Kerim kıyamete kadar Allah'ın koruması altındadır. Hiç kimsenin, Kur'an'ın benzerini ortaya koyamadığını, gelecekte de koyamayacağını ve hiçbir kelimesini dahi değiştiremeyeceğini Allah Kur'an'da insanlara meydan okuyarak ilan etmektedir.
Allah (c.c.) Peygamberini tanıtırken: "O; kuruntudan, keyfinden konuşmuyor. İndirilmiş bir vahiyden başkası değildir O." (Necm.3-4) buyurmuştur.
Bu ayetten Peygamber (s.a.a.)'in konuştuğu her şeyin Allah (c.c.) tarafından olduğunu anlıyor ve idrak ediyoruz. O Peygamber'in bile gönderilen vahye tabi olması gerektiğini; "(Ey Muhammed!) Sana vahyolunana uy?" (Yunus:109) ayetinden anlıyoruz. Yine Hz. Peygamberin de Kur'an'a sımsıkı sarılması gerektiğini ve O Kur'an'dan hesaba çekileceğini de: "Öyle ise sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen doğru bir yol üzeresin. Şüphesiz bu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüt ve bir şereftir, ondan hesaba çekileceksiniz."(Zuhruf: 43-44) ayetinden anlıyoruz.
Peygamber'e itaat Allah'a itaattir
Vahiy ile desteklenen, Kur'an'a tabi olması istenen ve Kur'an'dan hesaba çekileceği kendisine bildirilen Peygamber (s.a.a.)'e itaat Allah'a itaattir. Peygamber'e isyanın Allah'a isyan olduğunu, O'nun bize verdiğini almamız gerektiğini ve nehyettiğinden de kaçınmamız gerektiğini de Cenab-ı Hak bize bildirmektedir.
Sorulması gereken sorulardan bir tanesi şudur; Hz. Peygamber (s.a.a.) biz ümmetine ne bıraktı? Bu sorunun cevabını Hz. Peygamber (s.a.a.) birçok sefer birçok yerde vermiştir. Sahihi Müslim'deki sahabe ve Hz. Ali'nin fazileti babındaki 2408 nolu hadis rivayetiyle yetinelim: Ben, Husayn b. Sebrâ ve Ömer b. Müslim Zeyd b. Erkam'a gittik.
Yanına oturduğumuz vakit Husayn ona: Gerçekten ya Zeyd sen çok hayırla karşılaştın. Resûlullah (s.a.a.)'ı gördün, hadisini dinledin, onunla beraber gaza ettin ve arkasında namaz kıldın. Gerçekten ya Zeyd, sen çok hayırla karşılaştın. Bize ya Zeyd! Resûlullah (s.a.a.)'den işittiklerini rivayet et! dedi. Zeyd: Ey kardeşim oğlu! Vallahi yaşım geçti; vaktim ilerledi. Resûlullah (s.a.a.)'tan bellediklerimin bazısını unuttum. Binâenaleyh size ne rivayet etmişsem kabul edin, neyi rivayet etmemişsem onu bana teklif etmeyin! dedi. Sonra şunu söyledi:
Bir gün Resûlullah (s.a.a.) Mekke ile Medine arasında Hum denilen bir suyun başında aramızda hutbe okumak üzere ayağa kalktı ve Allah'a hamdü-sena etti. Vaaz eyledi. Ve hatırlatma yaptı. Sonra şöyle buyurdu: "Bundan sonra, dikkat edin ey cemaat! Ben ancak bir insanım. Rabbimin elçisi gelip de ona icabet etmem yakındır. Ben size iki ağır yük bırakıyorum. Bunların birincisi içinde doğru yol ve nur bulunan Kitabullah'tır.
Şimdi Kitabullah'ı alın ve ona sarılın!" Sonra Kitabullah'a terğîb ve teşbîhde bulundu. Sonra: "Bir de Ehl-i Beyt'imi bırakıyorum... Ehl-i Beyt'im hakkında size Allah'ı hatırlatırım!.. Ehl-i Beyt'im hakkında size Allah'ı hatırlatırım!.. Ehl-i Beyt'im hakkında size Allah'ı hatırlatırım!.."
Bu hadisten anlıyoruz ki İslam: Kur'an ve Ehl-i Beyt'ten ibarettir. Ne Kur'an'sız bir Ehl-i Beyt ne de Ehl-i Beyt'siz bir Kur'an olabilir. Bu ikisi birbirinin tamamlayıcısıdır ve asla ayrı olarak düşünülemez.
'Allah, İbrahim soyunu seçip âlemlere üstün kıldı'
Allah (c.c.) kıyamete kadar olmuş ve olacakların tamamını bilmekte ve ona göre takdir etmektedir. O'nun kanunlarında hiçbir değişimin olmadığı şu şekilde beyan edilmektedir: "Daha önce gelip geçenler hakkında da Allah'ın kanunu böyledir. Allah'ın kanununda asla değişme bulamazsın. (Ahzab: 62),
Allah (c.c.) "Şüphesiz Allah, Adem'i, Nuh'u, İbrahim ailesini (soyunu) ve İmran ailesini (soyunu) birbirinden gelmiş birer nesil olarak seçip âlemlere üstün kıldı. Allah, her şeyi hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir." (Al-i İmran:33) buyurmak suretiyle seçilen bu soylara ve zürriyetlerine de peygamberlik veriyor. Onu da: "Andolsun, biz Nuh'u ve İbrahim'i peygamber olarak gönderdik. Peygamberliği ve kitabı onların soylarına da verdik?" (Hadid: 26) ayetinden Peygamberliğin Nuh (a.s.) ve İbrahim (a.s.)'ın zürriyetlerine ait olduğunu anlamaktayız. Yani gelecek Peygamber bunların soyundan gelecek. Nitekim Hz. Peygamber, İbrahim (a.s.)'ın soyundandır.
'Hz. Peygamber ve Ehl-i Beyt'ini de öylece seçti'
Peygamber efendimiz (s.a.a.)'e kadar gelen elçi ve uyarıcılar seçildi de ondan sonra gelecek olanlar seçilmedi mi? Hayır. Allah (c.c.) nasıl ki; Hz. Musa'ya kardeşi Harun (a.s.)'ı seçmiş ve göndermiş ise; Hz. Peygamber ve Ehl-i Beyt'ini de öylece seçmiştir. Bir farkla: "Sa'd b, Ebi Vakkas'dan naklen: Tebuk gazasında Resûlullah (s.a.a.) Ali b. Ebî Tâlib'i halife bıraktı. Hz. Ali: Ya Resûlullah! Beni kadınlarla çocukların içinde halife mi bırakıyorsun? dedi. Bunun üzerine : "Benden Musa'ya nisbetle Harun yerinde olmana razı değil misin? Şu kadar var ki, benden sonra Peygamber yoktur." (Müslim: Alib, Ebi Talib'in faziletleri) buyurdular.
'Nübüvvet yolu bitti, velayet yolu başladı'
Bundan anlaşılıyor ki; elçilik ve uyarıcılık görevi devam ediyor. Ama Nebi olarak değil de Veli olarak. Hz. Peygamber (s.a.a.)'e kadar uyarıcılar Nebi veya Resul olarak tebliğ görevlerini yaptılar. O'ndan sonra Nübüvvet yolu bitti, velayet yolu başladı. Velayet yolunun başı da İmam Ali (a.s.)'dır. Her dönemde ve her kavmin bir uyarıcısının olduğu bilgisini Cenab-ı Hak: "Şüphesiz biz, seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki, aralarında bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın." (Fatır: 24) ayetiyle bunu teyit etmektedir.
Allah (c.c.) kendisi dışında hiç kimsenin hüküm vermesine, yeni ibadet çeşitleri ortaya koymasına, farklı haram ve helaller üretmesine asla razı olmaz. Razı olmadığını da, "Yoksa onların, dinden, Allah'ın izin vermediği şeyi kendileri için yasalaştıran ortakları mı var?.." (Şura: 21) diye beyan etmektedir.
Hiçbir şeyi tesadüflere bırakmayan Allah (c.c.), olmuş ve olacak şeylerin tamamını hem biliyor hem de bilgisi istikametinde takdir ediyor. Nasıl ki; Nuh (a.s.) ve İbrahim (a.s.)'ı Peygamber seçti ve zürriyetlerine de nübüvvet ve kitap verdi ise Hz. Muhammed (s.a.a.)'i de Peygamber seçti ve Ehl-i Beyt'ini de halife, imam, hidayet önderi, uyarıcı ve vasi seçti. İlk önce Ehl-i Beyt'ini diğer insanlardan ayrı tutarak onları; "Ey Peygamberin Ehl-i Beyt'i! Allah, sizden ancak günah kirini gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor."
(Ahzab: 33) buyurmak suretiyle onları her türlü maddi, manevi kirlerden arındırıyor ve tertemiz yapıyor.
Tertemiz kılınan bu insanlar kıyamete kadar imam seçiliyor. İmamete ve hilafete kim yakın diye sorarsak; bu kişi tertemiz olan ve Allah (c.c.)'a en yakın olan kimsedir. Hani Cenab-ı Hak Hz. İbrahim'i bazı imtihanlardan geçirdi. Daha sonra da Allah (c.c.) O'nu insanlara imam yapacağını ifade etti. Hz. İbrahim ise zürriyetine de imamlık istedi. İşte o zaman Allah (c.c.) Hz. İbrahim'e benim ahdim zalimleri kapsamaz dedi.
'Peygamber'den sonra da uyarıcılar var'
Yukarıdaki ayet ve hadislerden anlaşılıyor ki; Kainatta hiçbir şey tesadüfi değil, aksine bir plan ve program dahilindedir. Bu plan Sünnetullah gereği devam etmekte ve asla değişmemektedir. Nasıl ki; Hz. Peygamber'den önce gelen elçiler ve uyarıcılar varsa Hz. Peygamber'den sonra da uyarıcılar vardır. Bu uyarıcılar Hz. Peygamber'in Ehl-i Beyt'i ve onun soyudur. Şu farkla ki, Nebi olarak değil de Veli olarak bu görevi sürdürmektedirler. Allah bizleri de onlarla bir ve beraber eylesin."
İcmal Gençlik Derneği tarafından Afyon'da düzenlenen geleneksel yaz kampındaki oturumda konuşan ilahiyatçı-yazar Hasan Aydın "Kur'an'da Ehl-i Beyt" konusuna değindi.
"Hz. Peygamber'e kadar uyarıcılar Nebi veya Resul olarak tebliğ görevlerini yaptılar." diyen Aydın, "O'ndan sonra Nübüvvet yolu bitti, velayet yolu başladı. Velayet yolunun başı da İmam Ali'dir" ifadelerini kullandı.
İlahiyatçı-yazar Hasan Aydın'ın çarpıcı konuşmasını siz Yeni Mesaj okurlarının dikkatine sunuyoruz:
"İslam dininin sahibi ve hüküm koyucusu yalnız Cenab-ı Hak'tır. Dolayısıyla bir şeyin doğru veya yanlış olduğunu anlamak, dinin sahibinin bu konudaki muradını bilmekten geçer. Allah (c.c.) da muradını Kur'an'da ortaya koymaktadır.
İslam, Allah (c.c.) tarafından Peygamber (s.a.a.) aracılığı ile insanlara gönderilen ilahi kanunlar manzumesidir. Bu manzumeler yazılı olarak Kur'an-ı Kerim'de, yaşantı olarak da Ehl-i Beyt'in hayatında mevcuttur. Yazılı olan Kur'an-ı Kerim kıyamete kadar Allah'ın koruması altındadır. Hiç kimsenin, Kur'an'ın benzerini ortaya koyamadığını, gelecekte de koyamayacağını ve hiçbir kelimesini dahi değiştiremeyeceğini Allah Kur'an'da insanlara meydan okuyarak ilan etmektedir.
Allah (c.c.) Peygamberini tanıtırken: "O; kuruntudan, keyfinden konuşmuyor. İndirilmiş bir vahiyden başkası değildir O." (Necm.3-4) buyurmuştur.
Bu ayetten Peygamber (s.a.a.)'in konuştuğu her şeyin Allah (c.c.) tarafından olduğunu anlıyor ve idrak ediyoruz. O Peygamber'in bile gönderilen vahye tabi olması gerektiğini; "(Ey Muhammed!) Sana vahyolunana uy?" (Yunus:109) ayetinden anlıyoruz. Yine Hz. Peygamberin de Kur'an'a sımsıkı sarılması gerektiğini ve O Kur'an'dan hesaba çekileceğini de: "Öyle ise sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen doğru bir yol üzeresin. Şüphesiz bu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüt ve bir şereftir, ondan hesaba çekileceksiniz."(Zuhruf: 43-44) ayetinden anlıyoruz.
Peygamber'e itaat Allah'a itaattir
Vahiy ile desteklenen, Kur'an'a tabi olması istenen ve Kur'an'dan hesaba çekileceği kendisine bildirilen Peygamber (s.a.a.)'e itaat Allah'a itaattir. Peygamber'e isyanın Allah'a isyan olduğunu, O'nun bize verdiğini almamız gerektiğini ve nehyettiğinden de kaçınmamız gerektiğini de Cenab-ı Hak bize bildirmektedir.
Sorulması gereken sorulardan bir tanesi şudur; Hz. Peygamber (s.a.a.) biz ümmetine ne bıraktı? Bu sorunun cevabını Hz. Peygamber (s.a.a.) birçok sefer birçok yerde vermiştir. Sahihi Müslim'deki sahabe ve Hz. Ali'nin fazileti babındaki 2408 nolu hadis rivayetiyle yetinelim: Ben, Husayn b. Sebrâ ve Ömer b. Müslim Zeyd b. Erkam'a gittik.
Yanına oturduğumuz vakit Husayn ona: Gerçekten ya Zeyd sen çok hayırla karşılaştın. Resûlullah (s.a.a.)'ı gördün, hadisini dinledin, onunla beraber gaza ettin ve arkasında namaz kıldın. Gerçekten ya Zeyd, sen çok hayırla karşılaştın. Bize ya Zeyd! Resûlullah (s.a.a.)'den işittiklerini rivayet et! dedi. Zeyd: Ey kardeşim oğlu! Vallahi yaşım geçti; vaktim ilerledi. Resûlullah (s.a.a.)'tan bellediklerimin bazısını unuttum. Binâenaleyh size ne rivayet etmişsem kabul edin, neyi rivayet etmemişsem onu bana teklif etmeyin! dedi. Sonra şunu söyledi:
Bir gün Resûlullah (s.a.a.) Mekke ile Medine arasında Hum denilen bir suyun başında aramızda hutbe okumak üzere ayağa kalktı ve Allah'a hamdü-sena etti. Vaaz eyledi. Ve hatırlatma yaptı. Sonra şöyle buyurdu: "Bundan sonra, dikkat edin ey cemaat! Ben ancak bir insanım. Rabbimin elçisi gelip de ona icabet etmem yakındır. Ben size iki ağır yük bırakıyorum. Bunların birincisi içinde doğru yol ve nur bulunan Kitabullah'tır.
Şimdi Kitabullah'ı alın ve ona sarılın!" Sonra Kitabullah'a terğîb ve teşbîhde bulundu. Sonra: "Bir de Ehl-i Beyt'imi bırakıyorum... Ehl-i Beyt'im hakkında size Allah'ı hatırlatırım!.. Ehl-i Beyt'im hakkında size Allah'ı hatırlatırım!.. Ehl-i Beyt'im hakkında size Allah'ı hatırlatırım!.."
Bu hadisten anlıyoruz ki İslam: Kur'an ve Ehl-i Beyt'ten ibarettir. Ne Kur'an'sız bir Ehl-i Beyt ne de Ehl-i Beyt'siz bir Kur'an olabilir. Bu ikisi birbirinin tamamlayıcısıdır ve asla ayrı olarak düşünülemez.
'Allah, İbrahim soyunu seçip âlemlere üstün kıldı'
Allah (c.c.) kıyamete kadar olmuş ve olacakların tamamını bilmekte ve ona göre takdir etmektedir. O'nun kanunlarında hiçbir değişimin olmadığı şu şekilde beyan edilmektedir: "Daha önce gelip geçenler hakkında da Allah'ın kanunu böyledir. Allah'ın kanununda asla değişme bulamazsın. (Ahzab: 62),
Allah (c.c.) "Şüphesiz Allah, Adem'i, Nuh'u, İbrahim ailesini (soyunu) ve İmran ailesini (soyunu) birbirinden gelmiş birer nesil olarak seçip âlemlere üstün kıldı. Allah, her şeyi hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir." (Al-i İmran:33) buyurmak suretiyle seçilen bu soylara ve zürriyetlerine de peygamberlik veriyor. Onu da: "Andolsun, biz Nuh'u ve İbrahim'i peygamber olarak gönderdik. Peygamberliği ve kitabı onların soylarına da verdik?" (Hadid: 26) ayetinden Peygamberliğin Nuh (a.s.) ve İbrahim (a.s.)'ın zürriyetlerine ait olduğunu anlamaktayız. Yani gelecek Peygamber bunların soyundan gelecek. Nitekim Hz. Peygamber, İbrahim (a.s.)'ın soyundandır.
'Hz. Peygamber ve Ehl-i Beyt'ini de öylece seçti'
Peygamber efendimiz (s.a.a.)'e kadar gelen elçi ve uyarıcılar seçildi de ondan sonra gelecek olanlar seçilmedi mi? Hayır. Allah (c.c.) nasıl ki; Hz. Musa'ya kardeşi Harun (a.s.)'ı seçmiş ve göndermiş ise; Hz. Peygamber ve Ehl-i Beyt'ini de öylece seçmiştir. Bir farkla: "Sa'd b, Ebi Vakkas'dan naklen: Tebuk gazasında Resûlullah (s.a.a.) Ali b. Ebî Tâlib'i halife bıraktı. Hz. Ali: Ya Resûlullah! Beni kadınlarla çocukların içinde halife mi bırakıyorsun? dedi. Bunun üzerine : "Benden Musa'ya nisbetle Harun yerinde olmana razı değil misin? Şu kadar var ki, benden sonra Peygamber yoktur." (Müslim: Alib, Ebi Talib'in faziletleri) buyurdular.
'Nübüvvet yolu bitti, velayet yolu başladı'
Bundan anlaşılıyor ki; elçilik ve uyarıcılık görevi devam ediyor. Ama Nebi olarak değil de Veli olarak. Hz. Peygamber (s.a.a.)'e kadar uyarıcılar Nebi veya Resul olarak tebliğ görevlerini yaptılar. O'ndan sonra Nübüvvet yolu bitti, velayet yolu başladı. Velayet yolunun başı da İmam Ali (a.s.)'dır. Her dönemde ve her kavmin bir uyarıcısının olduğu bilgisini Cenab-ı Hak: "Şüphesiz biz, seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki, aralarında bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın." (Fatır: 24) ayetiyle bunu teyit etmektedir.
Allah (c.c.) kendisi dışında hiç kimsenin hüküm vermesine, yeni ibadet çeşitleri ortaya koymasına, farklı haram ve helaller üretmesine asla razı olmaz. Razı olmadığını da, "Yoksa onların, dinden, Allah'ın izin vermediği şeyi kendileri için yasalaştıran ortakları mı var?.." (Şura: 21) diye beyan etmektedir.
Hiçbir şeyi tesadüflere bırakmayan Allah (c.c.), olmuş ve olacak şeylerin tamamını hem biliyor hem de bilgisi istikametinde takdir ediyor. Nasıl ki; Nuh (a.s.) ve İbrahim (a.s.)'ı Peygamber seçti ve zürriyetlerine de nübüvvet ve kitap verdi ise Hz. Muhammed (s.a.a.)'i de Peygamber seçti ve Ehl-i Beyt'ini de halife, imam, hidayet önderi, uyarıcı ve vasi seçti. İlk önce Ehl-i Beyt'ini diğer insanlardan ayrı tutarak onları; "Ey Peygamberin Ehl-i Beyt'i! Allah, sizden ancak günah kirini gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor."
(Ahzab: 33) buyurmak suretiyle onları her türlü maddi, manevi kirlerden arındırıyor ve tertemiz yapıyor.
Tertemiz kılınan bu insanlar kıyamete kadar imam seçiliyor. İmamete ve hilafete kim yakın diye sorarsak; bu kişi tertemiz olan ve Allah (c.c.)'a en yakın olan kimsedir. Hani Cenab-ı Hak Hz. İbrahim'i bazı imtihanlardan geçirdi. Daha sonra da Allah (c.c.) O'nu insanlara imam yapacağını ifade etti. Hz. İbrahim ise zürriyetine de imamlık istedi. İşte o zaman Allah (c.c.) Hz. İbrahim'e benim ahdim zalimleri kapsamaz dedi.
'Peygamber'den sonra da uyarıcılar var'
Yukarıdaki ayet ve hadislerden anlaşılıyor ki; Kainatta hiçbir şey tesadüfi değil, aksine bir plan ve program dahilindedir. Bu plan Sünnetullah gereği devam etmekte ve asla değişmemektedir. Nasıl ki; Hz. Peygamber'den önce gelen elçiler ve uyarıcılar varsa Hz. Peygamber'den sonra da uyarıcılar vardır. Bu uyarıcılar Hz. Peygamber'in Ehl-i Beyt'i ve onun soyudur. Şu farkla ki, Nebi olarak değil de Veli olarak bu görevi sürdürmektedirler. Allah bizleri de onlarla bir ve beraber eylesin."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.