Yahudi fanatizmi ve İsrail (42) / Yazı dizisi

Her hakkı yasaklı olan Lider Tayip Erdoğan Bey ilk resmi, pardon, gayrı resmi dış gezisini, seçimin hemen ardından İtalya'ya yapacaktır. Aylardan Ramazandır. Türkiye'de peş peşe iftar sofraları kurulmaktadır. İşte tamda bu sırada Tayip beyin oruç tutmaması ve seferiyim diyerek soruları geçiştirmesi, uçakta geziye katılan iş adamları ve basın mensuplarına alkollü içki servisi yapılması çok konuşulacaktır. R.T. Erdoğan sabah kahvaltısında İtalya Başbakanı Berlusconi ile buluşacaktır. Bu kahvaltının Türkiye'de ki yankıları çok büyük olur. CHP genel Başkanı Deniz Baykal'ın, sosyalist Enternasyonalin toplantılarına iştirak etmek için gittiği Polonya'da,  "Oruçluyum" diyerek sabah kahvaltısı programına katılmaması takdir edilecek. Tayip bey ise bu davranışı ile ilk defa oy aldığı halk yığınlarının kafasında soru işaretlerinin doğmasına sebep olacaktır.Bu yemekte Tayip Bey İtalya Başbakanına hitaben; "Sn Berlusconi gelin sizinle Katolik nikahı kıyalım" teklifini götürecektir! Tayip Erdoğan'ın  Türkiye'de çok tartışılacak  bu sözleri ılımlı İslamcılar ve diyalog gurubu tarafından takdir edilecektir. Tayip Bey rüştünü ispat etmeye başlamıştır. Dinler Arası Diyalogcular ona güvenmekle doğru ata oynamışlardır. Ama neden Tayip Bey yasaklı olsun ki. Yasaklı lider R.T.Erdoğan Kıbrıs konusunda yeni bir açılım başlatır. "Kıbrıs'ta çözümsüzlük, çözüm değildir". Bu söz Tayip beye aittir. Hoppala nerden çıktı bu şimdi. Atmışlı yıllarda "ya taksim ya ölüm" diyerek meydanlara dökülen Türk halkı, ordusunu sıcak bir temmuz gecesi Girne sahillerine çıkardığında çözüme giden yolu açmıştı bile. 1975'te BM gözetim ve denetiminde Kıbrıs Rum ve Türkler arasında taksim edilmiş ve 1982 de Bağımsız KKTC kurularak çözüm bir fiil sağlanmıştı. Üstelik Kıbrıs Rauf Denktaş gibi bir büyük Türk evladına emanet edilerek emniyete alınmıştı. 35000 Mehmetcik canı bahasına bu kutsal vatanı koruyup kollamaktadır. Ortada Türk Milleti adına bir çözümsüzlük mevcut değildir. Çözüm dedikleri olsa, olsa adanın yeniden Rum'a teslim edilmesi demek olacaktır. Bu çözüm değil bu teslimdir. Yavru vatanın teslimi asla mümkün değildir. Ama bu oyun organize bir plandır ki akabinde ortaya "Anan Planı" denen bir proje konulacaktır BM gen. Sekreterince! Planın çok öncelerden hazırlandığı bellidir. Ancak 3 Kasım seçiminin sonuçları beklenmiştir. R.T.Erdoğan planın uygulanmasının önünde ki en büyük engeli işaret ediverir. KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş. Denktaş Kıbrıs'ın önünü tıkamakla suçlanacaktır ve TC de ki ayarlı Basın yayın bir anda onu istenmeyen adam ilan edivereceklerdir. Dış işleri bakanı Yaşar Yakış "Türk Askeri adada işgalci konumuna düşebilir" sözleriyle adeta Rum ve H.Batının ekmeğine yağ sürecektir. Türk halkının kafası yıkanmaya başlanmıştır bile. Batı TC. deki dezenfarmasyon için bir milyar dolar ayırmıştır. Bu planın Kıbrıs ayağına ayrılan meblağ ise 300 milyon dolardır.  TC de köşelerine ve kürsülerine tüneyenlere çil, çil ABD dolarları dağıtılır. G.Kıbrıs'ta ilk defa bir Türk özel TV'i tarafından geniş katılımlı açık oturum düzenlenir. Güney Kıbrıs'ın çok geliştiği, refahının kat be kat arttığı. İnsanlarının mutlu olduğu. Kıbrısın bir bütün olduğu ada halkı dışında ki güçlerin derhal çekilmesi gerekliliği, aslında Rumların Türk komşularını ne kadar çok sevdikleri işlenecektir bu açık oturumda. Oturum gayesine erişmiştir. Türkiye'de ise Kıbrıs' yük olduğu, üretmeyen tüketen Kıbrıs. Verelim gitsin. Baksanıza giden bütün paralar Denktaş ve yandaşları tarafından iç edildi. Türkiye bu yükü daha fazla kaldıramaz. Eski kafalı Denktaş mutlaka gitmeli. İlerici M. Ali Talat gelmeli ki Hem Kıbrısın, hem de Türkiye'nin Medeniyet projesi (İçine tüküreyim öyle medeniyetin) olan AB yolu açılsın!