Yalana teslim olmak

Suriye'de Doğu Guta ve Duma'da isyancılar ile Suriye Devleti arasında çok uzun zamandır çarpışmalar devam ediyordu. 
Esad'ın kontrolündeki Suriye askerleri Doğu Guta'da hakimiyeti ele geçirdi. Hemen bitişiğindeki Duma'yı da büyük oranda ele geçirmişken; 
Esad, sözüm ona kimyasal silah kullandı ve birçok sivil bu saldırıda öldü. 
Kimyasal silah kullanımını kırmızı çizgi ilan eden ABD, Fransa ve İngiltere Suriye'deki insanlara çok üzüldükleri (?) için Mi'rac Kandili gecesi füzeler ile Suriye'yi vurdu. 
Türkiye, "Saldırıdan çok memnunuz. Ama yeterli değil, daha çok vurması lazımdı" açıklamasını yaptı. 
Seyrettiğimiz tiyatro bu!
Dünya yalana teslim! 
Daha da önemlisi; İslam dünyası kendisini bir kaşık suda boğmak isteyen Batı'nın yalanlarına teslim.
2003 yılı Mart ayında BM Güvenlik Konseyi toplantısında dönemin ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell konuşma yapıyor. Elinde bir tüpü göstererek diyor ki: "İşte Saddam'ın kimyasal silah stokunun somut kanıtı bu!"
BM'den karar çıkıyor. Birçok Batılı devletin katılımı ile Irak işgal ediliyor. Günlerce, aylarca bombalanıyor. 
Yeni iş başına geçmiş olan AKP iktidarı tavrını ABD'den yana koyuyor. 
Türkiye işgalin ortağı oluyor. Yani 2003'teki Irak savaşında Türkiye Koalisyon'un parçasıdır. İncirlik'ten kalkan Koalisyon güçlerine ait uçaklar 120.000 sorti yapıp Irak'ı bombalıyor.   
Bu kirli savaşın sonucu: Milyonlarca Iraklı Müslüman öldürüldü. Namusu kirletildi. Yıllarca Irak işgal altında kaldı. Yıllar sonra işgalciler çekildi ama Irak, terör gruplarının cirit attığı ülke haline geldi. Ülke fiilen 3'e bölündü. Dahası, güçlü bir devlet yapılanması kalmadığı için nerede ise her köyde ayrı bir zorbanın devleti, hakimiyeti var. Irak; 2003 öncesini, Saddam dönemini mumla arar hale geldi.  
15 yıl sonra, atı alan Üsküdar'ı geçtikten sonra, o gün "Saddam'da kimyasal silah var" deyip delil getirenler itiraflarda bulunmaya başladı. Colin Powell o konuşması için çıktı özür diledi. CIA başkanı özür diledi. İngiltere başbakanı özür diledi. 
Aslında o gün de Saddam'da kimyasal silah olmadığını çok iyi biliyorlardı. 
Saddam, yeğeni Kimyasal Ali vasıtasıyla Irak-İran savaşında İran'a karşı kimyasal silah kullanmıştı. Yine 1988'de Halepçe'de Kürtlere karşı kimyasal silah kullanmıştı. 80'li yıllarda Saddam'a kimyasal silahları kim verdi biliyor musunuz? ABD, İngiltere ve Almanya firmaları...  
2003'te Saddam'a kimyasal silah vermemişledir ki elinde kimyasal silah olsun. 
Yalan söylediler. Tuzak kurdular. Bu yalana Türkiye de teslim oldu. Akan Müslüman kanına da ortak oldu. 
İkinci bir örnek vermek istiyorum. 
2011 yılında Arap Baharı başladı; Libya karıştı. Libya'da Kaddafi'ye isyan eden muhalifleri; ABD ve Fransa'nın başını çektiği Batılı devletler desteklemeye başladı.
Konu, Libya'nın özgürleştirilmesi başlığı ile BM Güvenlik Konseyi'ne getirildi. O dönemde Rusya'nın başında Medvedev vardı. Rusya'nın çekimser kalması ile BM'den karar çıkarıldı. 
Libya'yı özgürleştirmek, Libya'ya demokrasi götürmek iddiası ile operasyon başladı. Türkiye 5 fırkateyn ile bu operasyona destek verdi. Libya işgalinin de ortağı oldu. Muhaliflere 300 milyon dolar yardım yaptı. 
Kaddafi yakalandı, muhaliflere teslim edildi; linç ettirildi. Libya Kaddafi'den kurtuldu.  
Bakınız Kaddafi döneminde Libya'da; elektrik, doğalgaz, su, eğitim ve sağlık hizmetleri, ilaç dedavaydı. Benzin Türk parası ile 20 Kuruş'tu. Bankalar Libyalılardan faiz almıyordu. Libyalılar vergi vermiyordu. Otomobiller, fabrika çıkış fiyatına satılıyor, nakliye bedelini dahi devlet ödüyordu. Evlenecek gençlere 150 m2'lik ev bedava veriliyordu. Her Libyalı'ya 300 Euro maaş veriliyordu. Kısaca, Libyalıların bir eli balda bir eli yağdaydı. Çünkü Libya petrolün elde edilen gelirin %90'ı Libya halkının cebine gidiyordu. 
Kaddafi'den sonra bakın ne oldu; petrolün %35'i Fransızlara verildi. Geri kalan petrol; ABD, İngiltere ve diğer Batılı devletler arasında paylaştırıldı. Kaddafi'den sonra kurulan geçici hükümet, önce memurların maaşını veremedi; devlet çöktü ve parçalandı. IŞİD dahil birçok terör örgütü, aşiret ve diğer silahlı gurupların hakim olduğu bölgeler oluştu. İç savaş başladı; her gün insanlar ölüyor, Libyalıların dünyası cehenneme döndü. Ülke yaşanmaz hale geldi. Şişme botlara binip Avrupa sahillerine geçmeye çalışıyorlar. Canlarını kurtarmaya çalışırken ya Akdeniz'in soğuk sularına gömülüyorlar ya da köle pazarlarında satılıyorlar. Libya'da her gün binlerce insanlık dramı yaşanıyor.
Şimdi Libya'yı, Libyalı'yı duyan var mı! Onlardan bahseden var mı! Ne oldu, Libya özgürleşti mi! Libya'nın sorunları çözüldü mü!  
Irak ve Libya ile ilgili anlattıklarımız, oynanan oyunları görmek için yeterli değil mi? 
Müslüman aynı delikten kaç kere ısırılacak? 
Ne zamana kadar Batı'nın yalanlarına kanacağız? 
Ne zamana kadar Müslüman kanı dökmek, kaynaklarına çöreklenmek dışında bir icraatı olmayan Batı ile aynı safta durmaya devam edeceğiz? 
Ne kadar daha Müslümanın akan kanının vebalini taşımaya devam edeceğiz? Batı ile aynı safta duranların peşinden gitmeye devam edeceğiz? 
2011'de Suriye'de olaylar çıktığında, "Esad Müslüman mezarlığına defnedilecek, ABD Başkanı Hıristiyan mezarlığına defnedilecek. Bizim safımız Esad'ın yanıdır" diyen Prof. Dr. Haydar Baş'ı ne zaman dinleyeceğiz? 
İmam Şafii, "Düşman okunu takip edin, o sizi Hak ehline götürür" buyuruyor. Bu ülkeyi yönetenler ve yıllardır hükümete destek verenler, ABD savaş gemilerinden ateşlenen düşman füzelerini takip ettiler mi, nereye gitti?