Gazetecisiniz, televizyoncusunuz ama yazdığınız her yazı, ekranlarda savunduğunuz her tez günler sonra değil, sadece saatler sonra yalanlanıyor.
Zaten siz o yazıyı yazarken, o ekranlarda konuşurken, savunduğunuz o tezin yalan-yanlış olduğunu biliyorsunuz ama üzerinize aldığınız "tetikçilik" göreviniz gereği, hakikat hilafına ısrarınızı sürdürüyorsunuz.
Yazıp gönderdiğiniz yazınız daha yayınlanmadan eğer çarşıya-pazara çıkmışsanız, yani hayatın içine dahil olup insan içine çıkmışsanız, yazdıklarınızın yalan olduğunu, tartışmasız yanlış olduğunu gözlerinizle görüyorsunuz ve yazdıklarınızı yalanlayan onlarca konuşmaya kulak misafiri oluyorsunuz.
Yani yazdıklarınızı ve konuştuklarınızı falanca, filanca araştırmacının yayınladığı belgeler değil, bizzat hayatın gerçekleri, insanların yaşadıkları, çarşı-pazarın dili yalanlıyor.
Üzülerek altını çizmek zorundayız ki siz, bizzat yaşanan acı gerçekler tarafından yalanlana yalanlana o kadar yalama olmuşsunuz ki, her defasında yeni yalanlara, yeni algı operasyonlarına girişmekten kendinizi alamıyorsunuz.
Son yıllarda yandaş medya denilen kesimde bu tiplerden mebzul miktarda var ve ne yazık ki asla yüzleri kızarmadan yazıp-çizmeye ve ekran ekran dolaşıp konuşmaya devam ediyorlar.
İsminin başındaki unvanlara dahi aldırmadan, ülkede her gün zamlanan, bir ayda kırk beş kez zamlanan akaryakıt fiyatlarını savunmak için kırk dereden su getiremeye çalışan ve anında kahkahalara sebep olan sözde ilim adamları mı dersiniz, zamlar öncesi istasyonlarda oluşan kuyrukları ülkedeki araba fazlalığına bağlayan vekiller mi dersiniz, yağmurda-çamurda ucuz ekmek kuyruğunda bekleyen iki büklüm emeklileri, "görüntü oluşturmak için rol icabı o kuyrukta beklediklerini iddia eden" siyasetçiler mi dersiniz…
Hepsinden, her sınıftan bol miktarda varlar.
Yukarıdan beri bazı özelliklerini saymaya çalıştığımız bu tiplerin tek dertleri var; her hal ve şartta desteklemeye ve alkışlamaya söz verdikleri partilerine bir eleştiri gelmesin, gelen eleştiriler bir anlık dahi olsa bertaraf edilsin de, sonrası ne olursa olsun.
Bu hayatı yaşayanlar, bu çileyi çekenler, zifiri karanlığa ve bu kış mevsiminde dondurucu ayazda acıdan kıvrananlar, üstlerine acı acı gülüyormuşlar, derin derin 'ah' çekerek "size yazıklar olsun" diyormuşlar, hiç umurlarında bile değil.
Her gün her saat ve yıllardır yalanlana yalanlana yalama oldukları için, çok ciddi olarak "vicdan kararması" yaşıyorlar.