İnsanın hidayet üzere olması zaten kurtulmasının asıl sebebidir. Dünyaya kul olmak için geldiğini bilen insan eğer varlık sebebini, istikametini, hidayetini kaybederse, Allah muhafaza eylesin, o bütün hayatını boşa geçirmiş demektir. Onun için Kur'an-ı Kerim'de Cenab-ı Hak, Peygamberine: "O halde seninle beraber tövbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol" (Hûd; 11/112) buyuruyor. Peygamber Efendimiz (sav), "Beni Hud suresi kocattı" buyuruyor. Allah bize "kullukta olun" diyor. Kullukta olabilmek için de istikamet üzere, hidayet üzere olmamız lazımdır. Nitekim ayet-i kerimede, "Ancak Sana ibadet ederiz, ancak Senden yardım isteriz. Bizi doğru yola ilet" (Fatiha sûresi, ayet: 5-6) buyuruluyor. Yani "sırat-ı müstakim" üzere olmaktır, doğru yol üzere olmaktır, kulluk.Buradaki nükte, helal ve haram sınırları içerisinde bir kulun harama yaklaşmadan, kalp kulvarında Cenab-ı Hakk'ın rızasını kazanmaya gayret etmesi, bu yolda yürümesidir. Yani, kul kalben Cenab-ı Hakk'a yürürken, zahir planda da, bu dünyasında onu akamete mahkum edecek hareketlerden, davranışlardan, bakışlardan, konuşmalardan uzak olmasıdır. İstikamet budur. Bu istikamette giden insan zaten hidayettedir. Kime yürümek istiyor? Zat-ı Bari'ye, Cenab-ı Vacibü'l Vücud Hazretlerine... Yani insan kendisini, "Cenab-ı Hakk'ın, insan kalbine tecelli ettiği" gerçeğine, gayesini matuf hâle getirip, o tecellilere mazhar olabilecek bir yaşayış tarzını benimsemesi gerekir. İnsan ne hayvan ne de melektir. "İnsan en güzel surette yaratılmıştır." (T'în, 95/4). Allah'ın kalbine tecelli ettiği varlıktır o. Bir başka ifadeyle Cenab-ı Hakk'ın, o kulunun şahsında Zatını sevdiği varlıktır. Yani, Allah kulunun kalbinde Zâtını, Kendini sever. Yeter ki sen o kalbi, O'na has bir mekan haline getirebilesin. İşte sırat-ı müstakimde olmak budur. Hidayette olmak budur. Bütün bunlar kul olmaya karar veren insan için geçerlidir. Onun maksadı öyle bir hâli yakalamaktır. Bunu hayatına geçirmektir.
GÖNÜL SOHBETLERİ / Prof. Dr Haydar BAŞ'ın kaleminden Hikmetin Sırları