Mevlana Celaleddin Rumi sekiz yüz yıl önce şöyle diyor:
"Cahille sohbet etmek güçtür bilene
Çünkü cahil ne gelirse söyler diline."
Bu kadar zaman geçmiş ama bu söz hiç değerini ve anlamını kaybetmemiş. Bugün de bu sözün altına hepimiz imza atarız. Hiç değişiklik yok, cahil hala kendini âlim sanıyor, ahkâm kesiyor, fetva veriyor. Karşısındakini acımasızca ezmeye çabalıyor.
Demek ki zaman geçiyor, insan hayatında çok şey değişiyor ama bu tür kötü özellikler bir türlü düzelmiyor. Ya da bu şekilde bir hayat yaşamak birilerine daha kolay geliyor.
Neden yazıya böyle başladım kısaca esas meseleye girerek aktarayım.
Hani 'ağzı olan konuşuyor' diye amiyane bir tabir var. Her ne kadar bu tür ifadelerden hoşlanmasam da ne yazık ki durum aynen böyle…
Geçtiğimiz günlerde bir vesile Trabzon'da bir yaylaya gittik. Orada çay içerken bir esnafla yayladan, oradaki yaşamdan konuşurken, esnaf arkadaş, "Memlekette artık üniversite okumakta para etmiyor. Gençler işsiz geziyor, torpiliniz varsa ancak işe yerleşebiliyor" benzeri cümleler kurdu, durumlarının çok zor olduğundan bahsetti.
Tabii biz de konu ile ilgili gereken birkaç şeyi söylemeye başladık. Tam bu esnada beyninde ne kurmuşsa; esnaf arkadaş hiç alakasız bir şekilde "bizi bir gecede cahil bıraktılar, ülkenin bugününden İngilizlerle işbirliği yapanlar sorumlu, onlarla anlaşarak 450 (dört yüz elli) ton altını verdiler, sonra da İngilizlerin dediklerini yaptılar, onların istedikleri gibi devlet kurdular" demesin mi!
Gereken müdahaleyi yaptık ve onun da anlayacağını (!) düşündüğümüz şekilde cümleler kurarak, "Mustafa Kemal Atatürk'ten Allah razı olsun. Bu milletin yalnız vatanını değil, dinini, imanını, namusunu da kurtardı. Bağımsız bir ülke bize bıraktı" sözleriyle başlayan ve bilmeden, cahilane konuştuğunu arkadaşa uygun şekilde anlattık.
Tabi bu arkadaşın söyledikleri kendi cümleleri değil. Televizyondan internete, kitaplardan konuşmalara kadar birçok yerde alabildiğine çoğalmış bulunan yalanlardan, fitnelerden ve sözde eleştirdiği İngilizin, Yunan'ın içimizdeki ajanlarından öğreniyor bunları.
Adamlar (adam kelimesi öyle olduklarından değil, lafın gelişidir) akıllarına ne gelirse veya kulaklarına ne üflenirse onu konuşuyor ve bu insanlar üzerine balıklama atlıyor. Ama ne ilginçtir ki, biz müdellel bir şekilde, elimizde belgelerle konuşuyoruz ikna etmekte zorlanıyoruz, bunların her söyledikleri karşılık buluyor. Allah c.c. hepimize sabır versin…
Dediklerinin neresinden tutarsanız safsata, içi boş sözler. Bunların detayları ile ilgili önümüzdeki günlerde yazılarım olacak. Ama şimdilik şu kadarıyla yetinelim.
Sen hiç ayağında çarık olmayan askere, yoksul Türk Milletinin elindeki çarıklardan birini gönderdiğini duymadın mı? Osmanlı'dan kalan bütün borçları Atatürk'ün ödediğini de mi hiç duymadın? Osmanlı'da Türklerin okuma yazma oranının yüzde iki buçuk civarında olduğunu, milletin okuyup yazamadığını da mı duymadın?
Sen Prof. Dr. Haydar Baş'ın "Hoş Geldin Atatürk" eserini de mi duymadın?
Duydu, duydu da, işine gelmiyor. Çünkü bir kez düştü fitnenin içine çıkmak çok zor. Allah kurtarsın…
Tabi önemli olan sizin hangi kulvarda koştuğunuzdur. Yoksa belgelerle anlatılanları anlamamak veya reddetmek akl-ı selim olan hiç kimsenin göstermeyeceği bir davranıştır.
Ancak milletin bu umursamaz, cahilce tavır ve davranışlarından bir an önce vazgeçmesi şarttır. Yıllardır kendisini kullananlardan artık kurtulması şarttır. Aksi halde bu yolun sonu hayırlı bir yere çıkmaz. Kendisi için kurulan tuzakların farkına varmadan üzerine atlamaya devam ederse ve kendisine uzanan dost elini tutmazsa bu işten zarar göreceği aşikardır.
Mehmet Akif'in dizeleri ile yazıya son vereyim;
Rüyasında gördüklerini anlatan bir adamın hikayesini anlattığı dizelerden özetle;
"Bir öyle hayvana bindim ki, seçmedim iyice.
- Peki, o bindiğin at mıydı, anlasak neydi?
- Bilir miyim? Yalınız dört ayaklı bir şeydi...
Katır mı desem? Eşek mi desem?
Öküz mü desem? İnek mi desem?
- Biraz yürüdük...
- Geçtiğin nasıl yerdi?
- Nasıl mı yerdi? Unuttum, görür müsün derdi?
Yokuş mu desem? İniş mi desem?
Uzun mu desem? Geniş mi desem?
Ve muhteşem cevap
- Uzatma, sen buluyorsun belânı Allah´tan...
Bu: Elde bir; yalınız pek seçilmiyor ne zaman...
Bugün mü desem? Yarın mı desem?
Uzak mı desem? Yakın mı desem?
Yazın mı desem? Güzün mü desem?"
- Atatürk olmasaydı! / 22.09.2023
- Dikkat! Konu Anayasa / 15.09.2023
- Sohbet ‘spaces’ odası izlenimleri / 08.09.2023
- Hatırlıyor musunuz? / 01.09.2023
- Haydar Baş olmak / 14.04.2023
- Kitap, ama hangi kitap? / 15.01.2022
- Bırakın gençler konuşsun… / 08.01.2022
- Gözlerdeki ışıltı / 01.01.2022
- Eserinizle gurur duyabiliyor musunuz? / 29.11.2021