Yapay Zekâ İle İnsan Egemenlik Mücadelesi Mi Veriyor?
2025 yılı itibarıyla yapay zekâ teknolojilerinin geldiği nokta, insan egemenliğini sadece teknik değil, etik ve sosyopolitik düzeyde de sorgulatmaya başladı
10.08.2025 01:36:00
Ahmet Turan Yiğit
Ahmet Turan Yiğit





2025 yılı itibarıyla yapay zekâ teknolojilerinin geldiği nokta, insan egemenliğini sadece teknik değil, etik ve sosyopolitik düzeyde de sorgulatmaya başladı. Yeni araştırmalar, yapay zekânın karar alma süreçlerinde giderek daha fazla özerklik kazandığını ve bu durumun insan kontrolünü zayıflattığını ortaya koyuyor. Özellikle kamu hizmetleri, sağlık, finans ve güvenlik gibi kritik alanlarda yapay zekâ sistemlerinin bağımsız kararlar alabilmesi, insan müdahalesinin sınırlarını yeniden tanımlıyor.
Bu gelişmeler, "algoritmik egemenlik" kavramını gündeme taşıyor. Artık bireylerin yaşamları, algoritmaların önerdiği kararlar doğrultusunda şekilleniyor; kredi puanları, işe alım süreçleri, sağlık risk analizleri gibi konular, insan yargısından çok makine mantığına teslim ediliyor. Bu durum, bireysel özgürlükler ve demokratik denetim mekanizmaları açısından ciddi bir tartışma yaratıyor.
Yapay zekâ sistemlerinin etik yönergelerle donatılması gerektiği vurgulanıyor. Ancak bu yönergelerin kim tarafından, hangi değerler temel alınarak belirleneceği sorusu hâlâ netlik kazanmış değil. Bazı araştırmalar, yapay zekânın mevcut toplumsal önyargıları yeniden ürettiğini ve hatta derinleştirdiğini gösteriyor. Örneğin, işe alım algoritmalarının cinsiyet veya etnik köken temelli ayrımcılık yapabildiği vakalar, insan egemenliğinin sadece teknik değil, ahlaki düzeyde de tehdit altında olduğunu gösteriyor.
Bu bağlamda, insan egemenliğini korumak için sadece teknolojik değil, hukuki ve felsefi bir yeniden yapılanma gerekiyor. Yapay zekâya karşı değil, onunla birlikte var olabilmek için insan merkezli bir dijital etik anlayışının geliştirilmesi şart. Aksi takdirde, insanın karar verici rolü, sessizce algoritmalara devredilmiş olacak.
Bu gelişmeler, "algoritmik egemenlik" kavramını gündeme taşıyor. Artık bireylerin yaşamları, algoritmaların önerdiği kararlar doğrultusunda şekilleniyor; kredi puanları, işe alım süreçleri, sağlık risk analizleri gibi konular, insan yargısından çok makine mantığına teslim ediliyor. Bu durum, bireysel özgürlükler ve demokratik denetim mekanizmaları açısından ciddi bir tartışma yaratıyor.
Yapay zekâ sistemlerinin etik yönergelerle donatılması gerektiği vurgulanıyor. Ancak bu yönergelerin kim tarafından, hangi değerler temel alınarak belirleneceği sorusu hâlâ netlik kazanmış değil. Bazı araştırmalar, yapay zekânın mevcut toplumsal önyargıları yeniden ürettiğini ve hatta derinleştirdiğini gösteriyor. Örneğin, işe alım algoritmalarının cinsiyet veya etnik köken temelli ayrımcılık yapabildiği vakalar, insan egemenliğinin sadece teknik değil, ahlaki düzeyde de tehdit altında olduğunu gösteriyor.
Bu bağlamda, insan egemenliğini korumak için sadece teknolojik değil, hukuki ve felsefi bir yeniden yapılanma gerekiyor. Yapay zekâya karşı değil, onunla birlikte var olabilmek için insan merkezli bir dijital etik anlayışının geliştirilmesi şart. Aksi takdirde, insanın karar verici rolü, sessizce algoritmalara devredilmiş olacak.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.