Dünya ve ülkemiz bugünlerde yeni bir çağa adapte olmanın sancılarını yaşıyor. Bu fırtınalı dönemde ortada kalan gençlik büyük bir savrulmanın eşiğinde. Bu dönemde gençliğine sahip çıkamayan toplumlar ne kadar zengin ve güçlü olsalar da yok olmaya mahkum. Türkiye de bu fırtınalı çağda kendi gençliğini koruyup yönlendirme için olağanüstü bir mücadele vermelidir.
Ahlaki erozyon ve kimlik krizi
Son yıllarda gençler arasında yaygınlaşan ahlaki çöküş, çeteleşme, sentetik uyuşturucu kullanımı, sanal bahis ve kumar bağımlılığı gibi sorunlar artık bireysel değil, toplumsal bir kriz haline gelmiş, hatta bir istila dönemi yaşıyoruz. Üstelik bu yalnızca maddi alışkanlıklarla sınırlı değil. Gençlerin düşünsel dünyasını hedef alan, satanizm gibi karanlık ideolojiler de hızla yayılıyor. Bu istilanın arkasındaki terör ve uyuşturucu baronlarını, hatta bazı devlet aparatı yapıları görmeden durumun doğaçlama bir gelişme olduğuna inanmak biraz saflık olur.
Toplum olarak, özellikle devletin ilgili kurumlarıyla birlikte, bu sorunlara karşı bütüncül ve samimi bir mücadele ortaya koymamız şart. Milli Eğitim, Sağlık, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ve İçişleri Bakanlığı bu sürecin asli aktörleri olmalı ve medya üzerine düşeni yapmalıdır. Ancak sadece bu kurumlarla sınırlı kalmadan, başta siyasiler olmak üzere toplumun tüm kesimlerinin elini taşın altına koyması bir milli görevdir.
Bir and, bir aidiyet: 'Andımız' neden geri gelmeli?
Gençliğin kimlik kazanmasında kültürel sembollerin rolü inkâr edilemez. Böyle bir yozlaşmaya karşı ANDIMIZI hatırlasak, ayağa kalksak ve "Türküm, doğruyum, çalışkanım", ahlakım; "küçüklerimi korumak büyüklerimiz saymak" desek ve ülküm; yükselmek ileri gitmek desek ne kaybederiz?
Andımız bir şiir değil, aynı zamanda bir toplum sözleşmesidir. Devamında varlığım Türk varlığına armağan olsun dese ve bu topraklarda gözü olanları korkutsa bütün gençlik ve milletimiz, askerlik zaten "varlığımızın Türk varlığına armağan olması" için değil mi? Nihayetinde bu güzel vatanı bize emanet eden ecdadı hatırlamak ve and-içerek söz verse çocuklarımız, gençlik ne güzel bir aidiyet kazanır!
2013 yılında, çözüm süreci adı altında alınan yanlış bir kararla ilköğretim okullarında andımız okutulması kaldırıldı. Peki ne değişti?
12 yıl sonra bugün, aidiyet duygusu zayıflamış, amaçsız, değerlerden uzak bir gençlik profiliyle karşı karşıyayız. Şairin dediği gibi: "Gayesiz gençler boşuna volta atar, şeytanlaşmış kişiler onlara olta atar."
İşte tam da bu nedenle, "Andımız", yeniden gündeme alınmalı ve bu yanlıştan dönülmelidir. Çünkü o, sadece sözlü bir tekrar değil; milli bilincin, sorumluluk duygusunun ve toplumsal direncin temel aşılarından biridir.
Bağışıklık sadece biyolojik olmaz: Kültürel aşıya da ihtiyacımız var
Kültürel aşı: Milli bilincin bağışıklık sistemidir. Bir immünoloji (bağışıklık) bir bilim insanı olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki; nasıl ki yeni doğan bebeklerin hastalık yapan mikroorganizma ve virüslere karşı aşılanması gerekiyorsa, toplumda genç bireylerin de ahlaki erozyona, uyuşturucu madde bağımlılığına ve kumara karşı kültürel ve ahlaki olarak bağışıklık kazanması gerekir. Andımız, marşlar, şiirler ve milli bayramlar, işte bu kültürel bağışıklık sisteminin yapı taşlarıdır. Bunlar toplumsal erozyonlara karşı bir direnç, korunma ve kimliktir.
Eğer bir çocuk, 10 yıl boyunca her sabah topluluk önünde ahlaki bir and içerek güne başlarsa, bu cümlelerin etkisi hafızasına, karakterine ve geleceğine mutlaka yansır. Bu nedenle bu konu, siyasi tartışmaların çok daha ötesinde, toplumsal ve ahlaki bir sorumluluktur.
Geleceğe güvenle yürüyebilmenin teminatı için çözüm nettir:
Milli aidiyet duygusu yeniden inşa edilmeli.
Andımız yeniden okutulmalı.
Marşlar coşkuyla söylenmeli.
Milli bayramlar coşku ile kutlanmalıdır.
Nitekim Cumhuriyetin kuruluşunun onuncu yılında Gazi Mustafa Kemal Atatürk yapılan işleri anlatmış, memnuniyet ve davetini "Ne mutlu Türk'üm diyene" şeklinde coğrafyadaki bütün milletlere iletmiş, ve aslında "Gel sen de bu yüce milletin bir parçası ol" diyerek gençliğe bir cihan devleti ideali bırakmıştır.
Bu vesile ile davetli konuşmacı olarak yer aldığım ve 25 Eylül'de Ankara'da ilki yapılan ve 81 ile yayılacak olan "Uyuşturucu bağımlılığı, kumar, ahlaki yozlaşma ve çetelere karşı Geleceği Savunmak" adlı programlar serisini başlatmasından dolayı BTP Genel Başkanı Sayın Hüseyin BAŞ'ı tebrik eder, başarılar dilerim.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Mustafa Yavuz Köker / diğer yazıları
- Andımız ve milli aidiyet: Gençliğimize sahip çıkma zamanı / 29.09.2025
- Trump'ın gizemli sağlık sorunu ve organ nakli / 11.09.2025
- Organ naklinde durumumuz / 04.09.2025
- Hoş Geldin Atatürk: Tarihin sessiz sayfalarına ışık tutan eser / 25.08.2025
- Acil sağlık sistemindeki eksikler ve öneriler / 19.08.2025
- Allah-Evren-İnsan ilişkisi ve deizm tartışmaları / 09.04.2025
- İstanbul’dan Taç Mahal’e, Türk coğrafyasına trenle seyahat ülkümüz olsun! / 11.03.2025
- Millete umut olalım insanlığa ümit sunalım / 23.11.2024
- Mevlana Mesnevi’si ve İslam imajı / 04.09.2024
- Mevlana ve Türklük / 26.07.2024
- Trump'ın gizemli sağlık sorunu ve organ nakli / 11.09.2025
- Organ naklinde durumumuz / 04.09.2025
- Hoş Geldin Atatürk: Tarihin sessiz sayfalarına ışık tutan eser / 25.08.2025
- Acil sağlık sistemindeki eksikler ve öneriler / 19.08.2025
- Allah-Evren-İnsan ilişkisi ve deizm tartışmaları / 09.04.2025
- İstanbul’dan Taç Mahal’e, Türk coğrafyasına trenle seyahat ülkümüz olsun! / 11.03.2025
- Millete umut olalım insanlığa ümit sunalım / 23.11.2024
- Mevlana Mesnevi’si ve İslam imajı / 04.09.2024
- Mevlana ve Türklük / 26.07.2024