Yazısız ve yazılı Anayasa

Hiçbir toplumda, hiçbir zaman anayasalar ve yasalar asıl olmamışlardır. Asıl olan millettir, milletin inancı kültürü örfü, gelenek ve görenekleridir. Bu değerler, yazılı olmayan anayasa hükmündedirler. Anayasalar ve yasalar ne kadar değişsirse değişsin millet, sözünü ettiğimiz değerleri hayatının her alanında yaşar ve yaşatır. Buna imkan bulamazsa, o değerleri kafasında ve gönlünde taşır.

Milletler güçlü oldukları dönemlerde, yazısız anayasalarını yazılı hale getirmeyi, hiç düşünmezler. Mesale Osmanlı Devletinin 1876 yılına kadar ne yazılı bir anayasası, ne de anayasa diye bir derdi olmuştur. Ama ne hazindir ki, o tarihte başlayan Türk milletinin anayasa tartışmaları hala sürüyor. Aydın geçinen bazı kişilerimiz, anayasayı değiştirmekle, herşeyin değişeceğini, iyiye tebdil olacağını düşünmekten bir türlü kurtulamadılar. Yazısız anayasaların, yazılılardan önde geldiğini anlayamazlar.

Gözleri batı dünyasına çevrilmiş bu güruh, nasıl oldu da yazılı bir anayasası olmayan İngiltere'yi göremediler. Anayasayı değiştirmekle, bütün sorunların çözüleceğini zannedenlere şunu sormak gerekir. Türk milleti, İstiklal Mücadelesini hangi anayasa ile yapmıştır?

Bilindiği gibi, İstiklal Mücadelesi, anayasa ile değil "Ya İstiklal Ya Ölüm" parolasıyla yapılmıştır. Yazısız anayasamızın bir hükmü olan bu parola, yazılı anayasamızda "egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" şeklinde yer almıştır.

Millet, AKP'ye yazılı anayasayı değiştirecek kadar çoğunluk vermiştir.. AKP bu çoğunluğa dayanarak ve muhalefetin de desteğini sağlayarak yazılı anayasamızın 6. maddesinde yer alan "egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" hükmünü değiştirmek, yani AB'ye devretmek istemektedir. İşte buna, ne hükümetin, ne de TBMM'nin hakkı ve yetkisi vardır. Zira bu madde, milletin yazısız anayasasından, yazılı anayasasına geçmiş bir hükümdür. Tür Milleti, TBMM'ye egemenliği devretmesi için değil, kendi adına kullanması için yetki vermiştir.

Hal böyle iken, Adelet Bakanı Cemil Çiçek, Türkiye'nin AB'ye katılıma hazır hale gelebilmesi için, başta egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu hükmü olmak üzere, Anayasa'nın 10. maddesinin değiştirileceğini söylüyor. Aynı sözleri Cemil Çiçek'in selefi, Adelet eski Bakanı Hikmet Sami Türk'ten de duymuştuk. Duymaya ne gerek var? AB'ye girmek istiyorsanız, istemekten öte aşıksanız, bu gelişmeleri tabii karşılamak zorundasınız. Bunu önceden görmeyenlerin, aklından şüphe etmek gerekir.

TBMM Başkanı Bülent Arınç da, "yetki devri, ne ayıptır, ne de günah" diyor. Ayıp. insanların ahlak anlayışına göre değişir. Onun için birşey söyleyemiyoruz. Zira sayın başkanın ahlak anlayışında yetki devri ayıp olmayabilir. Günaha gelince... Oda, dini bir kavramdır ve dünyada müeyyidesi yoktur. Biz, sayın başkana, egemenliğin devretmenin hukuki ve siyasi cezasının yanında, "ya istiklal, ya ölüm" diyerek şehitliğe koşan ecdadın ve bugün kendilerinin yaptıklarının ne anlama geldiğini sormak istiyoruz.

Görüldüğü gibi AKP iktidarı, hiçbir hükümetin işlemeye cesaret edemediği cinayetleri işlemiştir, işlemeye de devam ediyor. Bunlardan biride, yazısız anayasamızda yer alan, fakat yazılı anayasamıza geçmeyen hükümlerin değiştirilmesine ses çıkarmamaktadır. Nedir bunlar? Geçmişle bağını koparmamış, tarihini unutmamış, Türk milletinin her ferdi bilir ki, 'Misak-ı Milli' Türkiye Cumhuriyeti'nin yazılı olamayan anayasasıdır. İşte, AKP'nin affedilemez suçlarından biri de budur. Yani yazısız anayasamızı yok saymaktır. Bu konuda en bariz, en canlı örnek, Kerkük'te yaşananlardır.