Katsayılarla koyulan barajlar ülkemizi ileride teslim edecek olan evlatlarımızı mutsuz etmektedir. Halbuki ise, çocuklarımızın istedikleri ve yatkınlık gösterdikleri mesleklere gitmelerine engel olmak şöyle dursun, onların istedikleri yönde ilerlemelerine aktif olarak destek olmamız gerekmektedir. Aslında meslek liseleri genel kültürle beraber olursa ve ileride önleri de açık tutulursa ideal eğitim tarzı olabilmektedir. Tüm gelişmiş ülkelerde bu durum zaten böyledir. Çünkü meslek liseleri sanayide ve teknolojide çalışacak çok aranan kalifiye elemanları yetiştiren okullardır. Liseler ise üniversitelere kadar sadece ve sadece genel kültürü olan, fakat mesleksiz bir kadro ile sınırlanmış bilgileri vermektedir. Bu durumda, kamu tarafından bilinen ayrıca bir geçek daha mevcuttur. Bu katsayı okları genel olarak sanki İHL'lere yönelik olmaktadır! Öte yandan İmam Hatip Liseleri Cumhuriyet zamanında açılmış ve Cumhuriyet yasaları ve kontrolü altında eğitim vermektedirler. Onlar eğer üniversite sınavlarında ortak sorulara başarılı cevap verebiliyorlarsa, bu bir eksi değil özellikle üzerinde durulması gereken bir artı olmaktadır. Demek ki, onların hem Cumhuriyet devrindeki okullarda verilen sağlıklı dini bilgileri, hem de üniversite sınavlarını kazanacak kadar fen ve sosyal bilgileri mevcut olmaktadır. Bu bakımdan onları mükafatlandırmak gerekmektedir. YÖK ise mükafat yerine onları adeta cezalandırmak istenmektedir. Böylece Cumhuriyet idaresinin açtığı bu okulların başarılı öğrencilerini, yine Cumhuriyet idaresince kurulan YÖK tarafından onlara adeta "Başarı Cezası" verilmektedir. Öte yandan meslek okullarındaki öğrencilere daha ciddi şekilde eğilmek ve onların sorunlarını kökten halletmek gerekmektedir. Onların mesleklerindeki başarılarını temin için atölyelerin, makine, teçhizatın ve bilgisayarlı programların muhakkak temini gerekmektedir. Onların çağdaş şekle sokulmaları ve cazibeli şekilde organizasyonları gerekmektedir. Çünkü ülkemizin gelişmesi için o okullardaki öğrencilerin, yüksek derecede ve kaliteli eleman olarak yetiştirilmesi elzem görülmektedir. Hali hazırda ise, meslek lise öğrencileri, bir taraftan ihmal edilmekte diğer taraftan ise ülkemizde üniversitelere girişte adeta üvey evlat muamelesi görmektedirler. Bu yapılanlar ise hem adaletsizliktir, hem de büyük haksızlıktır! Öte yandan bir taraftan üniversitelerin kapasiteleri ve sayıları 75 milyonluk Türkiye için çok yetersizdir. O nedenle de her yıl 1 milyondan fazla evladımız üniversite dışında kalmaktadır. Gelişmiş ülkelerde yaklaşık olarak 125.000 -150.000 nüfusa bir üniversite düşerken, Türkiye'de bu sayı 900.000 nüfusa yaklaşık bir üniversite düşecek şekildedir. Bu sayıların bir önce düzeltilmesi içi yeni ve kaliteli üniversitelerin süratle açılması şarttır. Aksi takdirde Türkiye yerinde saymaya mahkum olacaktır. Geçen ay yapılan ÖSS sınavlarının sonuçları, 20 Temmuz 2005'de açıklandı. Sınavda ilginç sonuçlar ortaya çıktı. Tüm soruları yapan kimse çıkmamış, zaten o son soruda da bazı tereddütler olduğu iddia edilmektedir. Öte taraftan iki birinciliği olanlardan birisi, İstanbul Ümraniye'den diğeri ise Mersin'den giren öğrencilerdir. İkisinin de okudukları okullar devletin okullarıdır. Ümraniye'dekinin Ümraniye Anadolu Lisesi'dir. Üçüncü olan öğrenci Bursa'dandır. Çok fakir ve gecekonduda oturan bir ailedendir. Kendisini TV ve gazeteciler inşaat işçiliği yaptığı bir sırada buldular. Annesiyle beraber sarılarak bu başarıyı kutladılar. Bu en başarılı çocuklarımızın üçünün de neredeyse dershane yüzü görmemiş ve Özel okul sıralarında oturmamış kimseler oldukları dikkat çekicidir. Demek ki çalışan insanlar, dershaneye verecek parası olmadan da başarı sağlayabiliyorlar! Ancak bunlara ve daha nice fakir öğrencilere özel bursların verilmesi şart olmaktadır. Çünkü bu insanların hiçbirinde üniversiteye gidecek maddi imkanları yoktur! Diğer taraftan genel olarak sınavlara giren öğrencilere ve sonuçlarına bakılırsa insanın ağzı hayretten adeta açık kalmaktadır. Çünkü bu sınavlarda sıfır puan alan yaklaşık olarak 57.000 öğrenci mevcuttur. Bu durum ise Türkiye orta öğretimi için büyük bir yüz karası sayılabilir! Üniversitelerimizin, siyasilerimizin ve bürokrasimizin yetkili kimseleri bir yere gelip kafa kafaya bu durumu düşünmeleri gerekmektedir. Bu duruma bir an önce çare aramaları gerekmektedir. Bu durumlarda onların sorumluluğu oldukça büyüktür. Ama halen sorumlu bazı kimselerin, şu ana kadar planlamadan uzak ve programsız hareket ettikleri görülmektedir. Çünkü üniversitelerimizin rollerinin yön verici olması gerekirken, tamamen değişik bir şekilde içlerine kapanık ve sadece idari işlerle, hatta bazı ideolojik saplantılarla uğraşmaları hem üniversitelere hem de ülkemize büyük zarar vermektedir. Şu anda ülkemizdeki ekonomik gelişmelere katkıları şöyle dursun, bilimsel sahada bile yeterince başarılı olmamalarına sebep olmaktadır.
Prof. Dr. Cahit Babuna / diğer yazıları
- Batı kültüründe toplumsal çöküş -2- / 22.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006