‘Zalimin hasmı, mazlumun yardımcısı olun’
Hz. Ali (a.s.) şehadetinden önce şu tavsiyede bulundu: “Size Allah’tan korkmanızı, size meyletse de dünyayı arzulamamanızı, sizden yitip giden dünyalık bir şeyden dolayı üzülmemenizi tavsiye ediyorum. Daima hakkı söyleyin. Zalimin hasmı, mazlumun da yardımcısı olun”
10.05.2022 06:00:00
İmam Ali (a.s), İbn Mülcem haininin kılıç darbesinden sonra, oğulları Hasan ve Hüseyin'e (a.s), ailesinin bütün fertlerine genel tavsiyelerde bulundu ve şöyle buyurdu: "Size Allah'tan korkmanızı, size meyletse de dünyayı arzulamamanızı, sizden yitip giden dünyalık bir şeyden dolayı üzülmemenizi tavsiye ediyorum. Daima hakkı söyleyin, Allah katındaki ecir için çalışın, amel edin. Zalimin hasmı, mazlumun da yardımcısı olun. Kitaptaki hükümlere göre amel edin. Allah için yaptığınız bir şeyden dolayı kınayanın kınamasından çekinmeyin." (Tarih-i Taberî, 4/114; Nehc'ül-Belâğa, Mektup: 47).
Yara derin ve şiddetliydi. Bu yüzden İmam'a (a.s) fazla zaman tanımadı. Kaçınılmaz ecel gelmişti. Son söylediği söz şu ayet oldu: "Amel edecekler, bunun gibisi için amel etsinler." Sonra tertemiz ruhu esenlik yurdu cennete uçtu.
İmam Hasan ve İmam Hüseyin (a.s) Emir'ül-Müminin'in (a.s) cenazesiyle ilgili işleri yerine getirdiler. Gusül verme, kefenleme ve defin işlemlerini yaptılar. Sonra İmam Hasan (a.s), babasının cenaze namazını kıldı. İmam'ın (a.s) ev halkı ve seçkin arkadaşları da arkasında saf tuttu. Ardından mübarek naaşını son barınağına götürdüler. Kûfe yakınlarındaki Necef'e defnedildi. Bütün işlemler gece yapıldı. (Bihar'ul-Envar, 42/290).
Ardından Sa'saa b. Sûhan kalktı ve İmam'ın (a.s) güzelliklerini, üstün meziyetlerini anlatmaya başladı ve şunları söyledi: "Ne mutlu sana! Ey Ebu'l-Hasan! And olsun doğumun güzeldi. Güçlü bir sabrın vardı. Cihadın olağanüstüydü. Görüşünle muzaffer oldun. Ticaretinde kazançlı çıktın. Sonra Yaratıcı'nın huzuruna vardın. Rabbin müjdeleriyle seni karşıladı. Melekleri senin etrafını sardı. Mustafa'nın yakınlarına yerleştin. Allah sana, O'na komşu olma lütfunu bahşetti. Kardeşin Mustafa'nın derecesine yetiştin. O'nun dopdolu kâsesinden içtin. Allah'tan, senin izinden giderek sana uymayı, senin gibi bir hayat sürdürmeyi nasip etmesini diliyoruz. Senin dostlarını dost edinmeyi, senin düşmanlarına düşman olmayı temenni ediyoruz. Bizi senin dostların grubunun arasında haşretmesini istiyoruz. Hiç kimsenin elde edemediği nimetlere nail oldun. Kimsenin kavuşamadığı derecelere kavuştun. Kardeşin Mustafa'nın yanı başında Rabbinin yolunda hakkıyla cihat ettin. Allah'ın dininin hâkim olması için her türlü fedakârlığı yaptın. Ta ki sünnetleri yeniden hayata geçirdin, fitneleri ıslâh ettin. Böylece İslâm doğru mecraına girdi, iman prensipleri ahengini yakaladı. Benden sana en yüce salât ve selâm dilekleri. And olsun, Allah senin makamını onurlandırmıştır. Sen soy olarak Peygamber'e (s.a.a) en yakın kimse idin. İlk önce İslâm'a giren kimse sendin. Yakinî inancı en iyi özümseyen kimselerin başındaydın. Kalbi en sağlam kimseydin. İnsanlar içinde kendini en fazla cihada adayan kimseydin. Hayırda en büyük pay senindi. Allah, sana verdiği büyük ecirlerden bizi mahrum bırakmasın ve senden sonra bizi zelil etmesin! Allah'a yemin ederim ki, senin hayatın hayırların anahtarı ve kötülüklerin kilidiydi. Ama şu günkü günün, bütün kötülüklerin anahtarı ve bütün hayırların kilidi oldu. Eğer insanlar senin sözlerini kabul etselerdi, başlarının üzerinden yağan ve ayaklarının altından ağan bereketlerden yerlerdi ama onlar ahirete karşılık dünyayı tercih ettiler." (Bihar'ul-Envar, 42/295).
Yara derin ve şiddetliydi. Bu yüzden İmam'a (a.s) fazla zaman tanımadı. Kaçınılmaz ecel gelmişti. Son söylediği söz şu ayet oldu: "Amel edecekler, bunun gibisi için amel etsinler." Sonra tertemiz ruhu esenlik yurdu cennete uçtu.
İmam Hasan ve İmam Hüseyin (a.s) Emir'ül-Müminin'in (a.s) cenazesiyle ilgili işleri yerine getirdiler. Gusül verme, kefenleme ve defin işlemlerini yaptılar. Sonra İmam Hasan (a.s), babasının cenaze namazını kıldı. İmam'ın (a.s) ev halkı ve seçkin arkadaşları da arkasında saf tuttu. Ardından mübarek naaşını son barınağına götürdüler. Kûfe yakınlarındaki Necef'e defnedildi. Bütün işlemler gece yapıldı. (Bihar'ul-Envar, 42/290).
Ardından Sa'saa b. Sûhan kalktı ve İmam'ın (a.s) güzelliklerini, üstün meziyetlerini anlatmaya başladı ve şunları söyledi: "Ne mutlu sana! Ey Ebu'l-Hasan! And olsun doğumun güzeldi. Güçlü bir sabrın vardı. Cihadın olağanüstüydü. Görüşünle muzaffer oldun. Ticaretinde kazançlı çıktın. Sonra Yaratıcı'nın huzuruna vardın. Rabbin müjdeleriyle seni karşıladı. Melekleri senin etrafını sardı. Mustafa'nın yakınlarına yerleştin. Allah sana, O'na komşu olma lütfunu bahşetti. Kardeşin Mustafa'nın derecesine yetiştin. O'nun dopdolu kâsesinden içtin. Allah'tan, senin izinden giderek sana uymayı, senin gibi bir hayat sürdürmeyi nasip etmesini diliyoruz. Senin dostlarını dost edinmeyi, senin düşmanlarına düşman olmayı temenni ediyoruz. Bizi senin dostların grubunun arasında haşretmesini istiyoruz. Hiç kimsenin elde edemediği nimetlere nail oldun. Kimsenin kavuşamadığı derecelere kavuştun. Kardeşin Mustafa'nın yanı başında Rabbinin yolunda hakkıyla cihat ettin. Allah'ın dininin hâkim olması için her türlü fedakârlığı yaptın. Ta ki sünnetleri yeniden hayata geçirdin, fitneleri ıslâh ettin. Böylece İslâm doğru mecraına girdi, iman prensipleri ahengini yakaladı. Benden sana en yüce salât ve selâm dilekleri. And olsun, Allah senin makamını onurlandırmıştır. Sen soy olarak Peygamber'e (s.a.a) en yakın kimse idin. İlk önce İslâm'a giren kimse sendin. Yakinî inancı en iyi özümseyen kimselerin başındaydın. Kalbi en sağlam kimseydin. İnsanlar içinde kendini en fazla cihada adayan kimseydin. Hayırda en büyük pay senindi. Allah, sana verdiği büyük ecirlerden bizi mahrum bırakmasın ve senden sonra bizi zelil etmesin! Allah'a yemin ederim ki, senin hayatın hayırların anahtarı ve kötülüklerin kilidiydi. Ama şu günkü günün, bütün kötülüklerin anahtarı ve bütün hayırların kilidi oldu. Eğer insanlar senin sözlerini kabul etselerdi, başlarının üzerinden yağan ve ayaklarının altından ağan bereketlerden yerlerdi ama onlar ahirete karşılık dünyayı tercih ettiler." (Bihar'ul-Envar, 42/295).