Yaklaşık iki hafta süren yazı serimde, mucitlerince "Bütün insanlığı İsa-Mesih'le buluşturmak, yani Hıristiyan yapmak" şeklinde tarif edilen "Dinlerarası Diyalog" konusunu ele almaya çalıştım.
Aslında bu seride "Dinlearası Diyalog" konusundan çok, bu süreçte misyon yüklenen bazı kişi ve kuruluşların çarpıtmaya çalıştığı "İslamî kıstasları" hiçbir yoruma kaçmadan ortaya koydum.
Bir Müslüman olarak kendimi bunu yapmakla mükellef gördüm.
Yoksa;
Gayem, hiç kimsenin mensubu olduğu inancı eleştirmek değildir.
Hiçbir dinî istihfaf veya istiskal, küçük düşürmek de değildir.
Kim neye inanırsa inansın, buna müdahale etmek gibi bir dinî görevim de yoktur.
Olması da mümkün değildir.
Çünkü mensubu olduğum dinim, yani İslam, benim böyle bir şeye kalkışmama izin vermiyor.
"Dinde zorlama yoktur" ve "Sizin dininiz/cezanız size, benim dinim/cezam bana" şaşmaz prensipleri bu konudaki ölçülerden sadece ikisidir.
Bir dönüm noktasından sonra savuna geldiği ölçülerden vazgeçip, çok farklı fikirleri savunmaya başlayanlara da sözüm yok. "İtikadî döneklik" kaynaklarımızda "ahır zaman alameti" olarak zikredilmektedir zaten.
Ama bu "dönekliği" haklı göstermek için Kur'an ayetlerini çarpıtanları ikaz etmeyip, bu sürece seyirci kalmak da, en azından "itikadî döneklik" olurdu.
Bundan da Allah'a sığınırım.
Bizi ve niyetimizi anlamak isteyenler, işte tam bu "döneklik" öncesi ve sonrasına baksın.
Baksın ki, bizim, "itikadî döneklik" öncesi bu kimselerin aleyhlerinde bir cümlemiz oldu mu?
Bu son derece tehlikeli "itikadî döneklik" öncesi onları savunmadık mı?
Desteklemedik mi?
En yakın dava arkadaşları kuyularını kazarken, biz onlara sahip çıkmadık mı?
Bizim kabul etmediğimiz işte bu "itikadî döneklik" sürecidir.
İki şeyin altını çizerek tamamlayayım.
Gecenin bir yarısı balkona çıktınız.
Kapınızın önünde bir adam, bir elinde sigara, diğerinde tespih, volta vuruyor, bazen de pencerenizi dikizliyor, ne yaparsınız?
Ya da incik-boncuk sattığınız dükkanınızın önüne kıyafeti pek tekin olmayan biri gelip oturdu, ne tedbir alırsınız?
Peki, din konusunda da aynı duyarlılığı gösteriyor musunuz?
İkinci misal.
Halkının, -biraz mübalağalı da olsa- yüzde 99'u Müslüman olan bir ülkede insanları Hıristiyan olamaya özendirenler, halkının % biri bile Müslüman olmayan ülkelerde gerçekten "hizmet" ettiğine inanıyor musunuz?
Son söz.
Bu tehlikeli süreç dinî değil, siyasidir. Ülkemizin toprak bütünlüğünü hedef almaktadır.
"Vatanperverler" bu tehlikeli süreci görmek zorundadır.
Dinî hassasiyeti bırakıp millî hassasiyetten dem vuranlara, bu işi bırakıp uygun bir sokakta Altılı Ganyan Bayii açmalarını öneririm.
Daha uygun düşmez mi?
Aslında bu seride "Dinlearası Diyalog" konusundan çok, bu süreçte misyon yüklenen bazı kişi ve kuruluşların çarpıtmaya çalıştığı "İslamî kıstasları" hiçbir yoruma kaçmadan ortaya koydum.
Bir Müslüman olarak kendimi bunu yapmakla mükellef gördüm.
Yoksa;
Gayem, hiç kimsenin mensubu olduğu inancı eleştirmek değildir.
Hiçbir dinî istihfaf veya istiskal, küçük düşürmek de değildir.
Kim neye inanırsa inansın, buna müdahale etmek gibi bir dinî görevim de yoktur.
Olması da mümkün değildir.
Çünkü mensubu olduğum dinim, yani İslam, benim böyle bir şeye kalkışmama izin vermiyor.
"Dinde zorlama yoktur" ve "Sizin dininiz/cezanız size, benim dinim/cezam bana" şaşmaz prensipleri bu konudaki ölçülerden sadece ikisidir.
Bir dönüm noktasından sonra savuna geldiği ölçülerden vazgeçip, çok farklı fikirleri savunmaya başlayanlara da sözüm yok. "İtikadî döneklik" kaynaklarımızda "ahır zaman alameti" olarak zikredilmektedir zaten.
Ama bu "dönekliği" haklı göstermek için Kur'an ayetlerini çarpıtanları ikaz etmeyip, bu sürece seyirci kalmak da, en azından "itikadî döneklik" olurdu.
Bundan da Allah'a sığınırım.
Bizi ve niyetimizi anlamak isteyenler, işte tam bu "döneklik" öncesi ve sonrasına baksın.
Baksın ki, bizim, "itikadî döneklik" öncesi bu kimselerin aleyhlerinde bir cümlemiz oldu mu?
Bu son derece tehlikeli "itikadî döneklik" öncesi onları savunmadık mı?
Desteklemedik mi?
En yakın dava arkadaşları kuyularını kazarken, biz onlara sahip çıkmadık mı?
Bizim kabul etmediğimiz işte bu "itikadî döneklik" sürecidir.
İki şeyin altını çizerek tamamlayayım.
Gecenin bir yarısı balkona çıktınız.
Kapınızın önünde bir adam, bir elinde sigara, diğerinde tespih, volta vuruyor, bazen de pencerenizi dikizliyor, ne yaparsınız?
Ya da incik-boncuk sattığınız dükkanınızın önüne kıyafeti pek tekin olmayan biri gelip oturdu, ne tedbir alırsınız?
Peki, din konusunda da aynı duyarlılığı gösteriyor musunuz?
İkinci misal.
Halkının, -biraz mübalağalı da olsa- yüzde 99'u Müslüman olan bir ülkede insanları Hıristiyan olamaya özendirenler, halkının % biri bile Müslüman olmayan ülkelerde gerçekten "hizmet" ettiğine inanıyor musunuz?
Son söz.
Bu tehlikeli süreç dinî değil, siyasidir. Ülkemizin toprak bütünlüğünü hedef almaktadır.
"Vatanperverler" bu tehlikeli süreci görmek zorundadır.
Dinî hassasiyeti bırakıp millî hassasiyetten dem vuranlara, bu işi bırakıp uygun bir sokakta Altılı Ganyan Bayii açmalarını öneririm.
Daha uygun düşmez mi?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Müslim Karabacak / diğer yazıları
- Ana-baba hakları-2 / 30.04.2024
- Ana-baba hakları -1 / 25.04.2024
- Müşriklerle hicv / 21.04.2024
- Kıyas önemlidir.... / 14.04.2024
- Kur'anı doğru anlamak / 13.04.2024
- Şimdi sırada "Dinsel Dönüşüm" var / 07.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -5 / 03.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024
- Ana-baba hakları -1 / 25.04.2024
- Müşriklerle hicv / 21.04.2024
- Kıyas önemlidir.... / 14.04.2024
- Kur'anı doğru anlamak / 13.04.2024
- Şimdi sırada "Dinsel Dönüşüm" var / 07.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -5 / 03.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024