Avrupa parlamentosunda, AB'nin Türkiye ile tam üyelik müzakerelerini gecikmeden başlatmasını tavsiye eden karar tasarısı 262'ye karşı 407 oyla iki gün önce kabul edildi.
Burada çoğunluğun evet demesi sizi aldatmasın. Bu oylama Türkiye'nin tam üyelik oylaması değil, yalnızca ucu açık, her türlü avantajları kısıtlanmış ve tam üyelikle sonuçlanması keskin olmayan bir müzakerenin başlaması hakkında tavsiye niteliğinde bazı kararlar alınmış.
Türkiye ile yıllar sürecek olan müzakerelerin başlaması kararında bile 262 kişinin "hayır" demesi, üyelik oylandığı zaman "hayır" diyecek parlamenterlerin ne kadar fazla olacağı konusunda bize önemli mesajlar vermektedir.
Her ne kadar Avrupa Parlamentosu, "Türkiye'ye özel statüsü verilmesi", "Üyeliğin reddedilmesi" ve "Türkiye'nin 'Ermeni soykırımını' tanıması" önergelerini reddetmiş diye ifade edilse de, bütün bu talepler sadece binlerce sayfa arasında gizlenmiştir. Türkiye'ye önerilen üyelik statüsü bugün için bile sağdan soldan kırpılarak tam bir kuşa çevrilmiş durumda. Hele bu kırpılmaların 15 - 20 yıl daha devam edeceği düşünülürse kırpılmakta olan bu kuşun 20 yıl sonraki halini siz düşünün. AB'nin bize önerdiği "tam üyelik" kavramı bu haliyle bile diğer üye olan ülkelere verilen tam üyelik kavramıyla aynı değildir.
Müzakere sürecinde geçecek zaman zarfında AB üyeliğinde tek değişmeyecek olan şey "tam üyelik" kelimesi olacaktır. Göreceksiniz yılları bulan AB üyelik sürecinde olduğu gibi, tam üyelik kavramının içi olabildiğince boşaltılacak ve adı "tam üyelik" olan ama imtiyazlı ve özel statülü içeriğe sahip bir ortaklık bize önerilecektir.
Bu şekilde bir ortaklık ta kesinlikle diğer üye ülkelerin kazandıkları hakları bizim halkımıza kazandırmayacaktır. Bu da ikinci sınıf vatandaş olmayı, yani AB'nin zencileri olmayı kabul etmek anlamına gelecektir.
En son açıklanan tavsiye niteliğindeki metinde ifade edilen şeyler ve daha önce Türkiye'nin önüne konulan şartların üye olan diğer ülkelerin hiçbirisinin önüne konulmamış olması AB'nin bize zaten özel bir statü uyguladığını göstermiyor mu?
Açıklanan taslakta "müzakerelerin uzun bir sürecin başlangıç noktası olduğu, doğası itibarıyla sürecin ucu açık ve tam üyelikle sonuçlanacağı anlamını taşımadığı" ifade edilmesi de bu anlama gelmiyor mu?
Diğer üye ülkelere verilen serbest dolaşım hakkı Türk milletine verilmeyecek. Bu şartlar imtiyazlı ortaklık demektir ve maalesef Erdoğan hükümeti tarafından kabul edilmiştir.
Tarımla ilgili üye ülkelerin tamamına AB tarafından yapılan yardımların hiç birisi Türk çiftçisine verilmeyecektir. Bu da bize önerilen ortaklığın diğer üye ülkelere önerilenden çok farklı olduğunu göstermiyor mu?
Buna rağmen bu raporu hazırlayan AP Türkiye Raportörü Camiel Eurlings, pişkin pişkin "AB'nin Türkiye'ye adil bir şans vermesi gerektiğini" söyleyerek bizimle dalga geçiyor. Ve AB'nin bu isteklerinin Türkiye'nin üyelik çabalarına olumsuz etki yapmamasını isteyerek Türk siyasilerini motive etmeyi de unutmuyorlar.
Hiçbir siyasi kalkıp ta bu hazırladığın raporun neresi adil? diye sorma cesaretini gösteremiyor.
Sözde Ermeni soykırımının tanınmasının müzakerelerin başlaması için koşul olarak getirilmesini öngören değişiklik önergesi reddedildi. Ama bunun yerine sözde Ermeni soykırımının tanınmasına ilişkin Avrupa Parlamentosu'nun daha önce aldığı tavsiye kararına atıfta bulunan bir değişiklik önergesi ile "AB Komisyonu ve konseyi'nin Türkiye'nin sözde soykırımı tanımasını talep etmesini" öngören bir başka değişiklik önergesi kabul edildi.
Adamlar hiçbir taleplerinden vazgeçmiyorlar. Sadece gelecek bir tarihe erteliyorlar.
Eurlings'in, "Avrupa'da nasıl insanlar kolay cami inşa ediyorsa, Türkiye'de de bir kilise inşa edilebilmeli" ifadesi de Türkiye'de Hıristiyan vatandaşlarımızın nüfusunun kat kat fazlası sayıda açılan ve sayıları 36 bini bulan kilise tipi evlerin ve Başbakanın açtığı dinler bahçesi gibi yerlerin Avrupa'yı tatmin noktasında yeterli olmadığını da göstermiştir.
Bu da demektir ki müzakere tarihi alındıktan sonra hummalı bir şekilde devam eden kilise ve havra açılması faaliyetine Erdoğan hükümeti daha da hız verecektir.
Bu yazı yayınlandığı gün AB zirvesi toplanacak ve Türkiye lokumunu kaybetmemek için ucu açık müzakere tarihini verecekler.
Ama AB'nin verdiği sonu belirsiz bu tarihe karşı bizden aldıkları şeyler geri kazanması zor şeylerdir.
Burada çoğunluğun evet demesi sizi aldatmasın. Bu oylama Türkiye'nin tam üyelik oylaması değil, yalnızca ucu açık, her türlü avantajları kısıtlanmış ve tam üyelikle sonuçlanması keskin olmayan bir müzakerenin başlaması hakkında tavsiye niteliğinde bazı kararlar alınmış.
Türkiye ile yıllar sürecek olan müzakerelerin başlaması kararında bile 262 kişinin "hayır" demesi, üyelik oylandığı zaman "hayır" diyecek parlamenterlerin ne kadar fazla olacağı konusunda bize önemli mesajlar vermektedir.
Her ne kadar Avrupa Parlamentosu, "Türkiye'ye özel statüsü verilmesi", "Üyeliğin reddedilmesi" ve "Türkiye'nin 'Ermeni soykırımını' tanıması" önergelerini reddetmiş diye ifade edilse de, bütün bu talepler sadece binlerce sayfa arasında gizlenmiştir. Türkiye'ye önerilen üyelik statüsü bugün için bile sağdan soldan kırpılarak tam bir kuşa çevrilmiş durumda. Hele bu kırpılmaların 15 - 20 yıl daha devam edeceği düşünülürse kırpılmakta olan bu kuşun 20 yıl sonraki halini siz düşünün. AB'nin bize önerdiği "tam üyelik" kavramı bu haliyle bile diğer üye olan ülkelere verilen tam üyelik kavramıyla aynı değildir.
Müzakere sürecinde geçecek zaman zarfında AB üyeliğinde tek değişmeyecek olan şey "tam üyelik" kelimesi olacaktır. Göreceksiniz yılları bulan AB üyelik sürecinde olduğu gibi, tam üyelik kavramının içi olabildiğince boşaltılacak ve adı "tam üyelik" olan ama imtiyazlı ve özel statülü içeriğe sahip bir ortaklık bize önerilecektir.
Bu şekilde bir ortaklık ta kesinlikle diğer üye ülkelerin kazandıkları hakları bizim halkımıza kazandırmayacaktır. Bu da ikinci sınıf vatandaş olmayı, yani AB'nin zencileri olmayı kabul etmek anlamına gelecektir.
En son açıklanan tavsiye niteliğindeki metinde ifade edilen şeyler ve daha önce Türkiye'nin önüne konulan şartların üye olan diğer ülkelerin hiçbirisinin önüne konulmamış olması AB'nin bize zaten özel bir statü uyguladığını göstermiyor mu?
Açıklanan taslakta "müzakerelerin uzun bir sürecin başlangıç noktası olduğu, doğası itibarıyla sürecin ucu açık ve tam üyelikle sonuçlanacağı anlamını taşımadığı" ifade edilmesi de bu anlama gelmiyor mu?
Diğer üye ülkelere verilen serbest dolaşım hakkı Türk milletine verilmeyecek. Bu şartlar imtiyazlı ortaklık demektir ve maalesef Erdoğan hükümeti tarafından kabul edilmiştir.
Tarımla ilgili üye ülkelerin tamamına AB tarafından yapılan yardımların hiç birisi Türk çiftçisine verilmeyecektir. Bu da bize önerilen ortaklığın diğer üye ülkelere önerilenden çok farklı olduğunu göstermiyor mu?
Buna rağmen bu raporu hazırlayan AP Türkiye Raportörü Camiel Eurlings, pişkin pişkin "AB'nin Türkiye'ye adil bir şans vermesi gerektiğini" söyleyerek bizimle dalga geçiyor. Ve AB'nin bu isteklerinin Türkiye'nin üyelik çabalarına olumsuz etki yapmamasını isteyerek Türk siyasilerini motive etmeyi de unutmuyorlar.
Hiçbir siyasi kalkıp ta bu hazırladığın raporun neresi adil? diye sorma cesaretini gösteremiyor.
Sözde Ermeni soykırımının tanınmasının müzakerelerin başlaması için koşul olarak getirilmesini öngören değişiklik önergesi reddedildi. Ama bunun yerine sözde Ermeni soykırımının tanınmasına ilişkin Avrupa Parlamentosu'nun daha önce aldığı tavsiye kararına atıfta bulunan bir değişiklik önergesi ile "AB Komisyonu ve konseyi'nin Türkiye'nin sözde soykırımı tanımasını talep etmesini" öngören bir başka değişiklik önergesi kabul edildi.
Adamlar hiçbir taleplerinden vazgeçmiyorlar. Sadece gelecek bir tarihe erteliyorlar.
Eurlings'in, "Avrupa'da nasıl insanlar kolay cami inşa ediyorsa, Türkiye'de de bir kilise inşa edilebilmeli" ifadesi de Türkiye'de Hıristiyan vatandaşlarımızın nüfusunun kat kat fazlası sayıda açılan ve sayıları 36 bini bulan kilise tipi evlerin ve Başbakanın açtığı dinler bahçesi gibi yerlerin Avrupa'yı tatmin noktasında yeterli olmadığını da göstermiştir.
Bu da demektir ki müzakere tarihi alındıktan sonra hummalı bir şekilde devam eden kilise ve havra açılması faaliyetine Erdoğan hükümeti daha da hız verecektir.
Bu yazı yayınlandığı gün AB zirvesi toplanacak ve Türkiye lokumunu kaybetmemek için ucu açık müzakere tarihini verecekler.
Ama AB'nin verdiği sonu belirsiz bu tarihe karşı bizden aldıkları şeyler geri kazanması zor şeylerdir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Orhan Dede / diğer yazıları
- Çağdaş Nemrutların ateşinden hiç korkmadı! / 13.04.2025
- Ya Öcalan cumhurbaşkanı olursa... / 10.04.2025
- DEM Parti’ye mağdur rolü mü biçildi? / 05.11.2024
- Bin tane Öcalan’ın çağrısı terörü bitirir mi? / 29.10.2024
- Türkiye’nin refleksleri yok edildi / 24.10.2024
- Vatikan çok üzüldü… / 22.10.2024
- Bir savcı çok şeyi değiştirir / 20.10.2024
- Kaç Erdoğan var? / 19.10.2024
- Kürecik’teki üs İsrail’in hizmetinde / 18.10.2024
- Neçirvan Barzani neden geldi? / 17.10.2024
- Ya Öcalan cumhurbaşkanı olursa... / 10.04.2025
- DEM Parti’ye mağdur rolü mü biçildi? / 05.11.2024
- Bin tane Öcalan’ın çağrısı terörü bitirir mi? / 29.10.2024
- Türkiye’nin refleksleri yok edildi / 24.10.2024
- Vatikan çok üzüldü… / 22.10.2024
- Bir savcı çok şeyi değiştirir / 20.10.2024
- Kaç Erdoğan var? / 19.10.2024
- Kürecik’teki üs İsrail’in hizmetinde / 18.10.2024
- Neçirvan Barzani neden geldi? / 17.10.2024