Bağımsız Türkiye Partisi'nin (BTP) İstanbul il kongresi geçtiğimiz hafta sonu gerçekleştirildi.
Salonda bizzat takip ettiğim kongrede o kadar büyük bir coşku vardı ki adeta büyük kongre havası yaşandı.
Birçok siyasi partiden ve sivil toplum kuruluşlarından temsilcilerin de hazır bulunduğu kongrede salonda oturacak yer kalmadığı için birçok Bağımsız Türkiye Partili, otelin lobisinde kurulan ekranlardan kongreyi takip etti.
Büyük kongreye hazırlık kapsamında il kongrelerini tamamlama aşamasında olan BTP'de merhum Prof. Dr. Haydar Baş Hoca'nın attığı sağlam temeller üzerinde Sayın Genel Başkan Hüseyin Baş liderliğinde kökü mazide dalları ise geleceğe uzanan güçlü bir BTP çınarı büyüyor.
Genel kongre değil, bir il kongresi olmasına rağmen Pazar günü katıldığım İstanbul il kongresi, BTP'nin Türkiye siyasetinde asla göz ardı edilemeyecek bir yer edindiğini de gösteriyor bence.
Şunu rahatlıkla ifade edebiliriz ki, BTP'nin İstanbul kongresi gibi bir il kongresi yapacak parti sayısı Türkiye siyasetinde iki elin parmaklarını geçmez.
Bu noktada BTP birçok avantaja sahip durumda.
Bu avantajlardan bir tanesi Baş Hoca'nın Türkiye'ye büyük bir hediyesi olan Milli Ekonomi Modeli tezidir. Tez BTP'nin ekonomik programının temelini teşkil ediyor.
Bir diğer avantaj ise BTP'nin hem genç hem de donanımlı lideri Hüseyin Baş'ın önümüzdeki seçimde oy kullanacak milyonlarca genç seçmenin dilini konuşuyor olmasıdır.
Sosyal medya hesabından zaman zaman yaptığı paylaşımlar BTP liderini önümüzdeki seçimlerin kaderine mühür vuracak Z kuşağı denilen müstakbel seçmenin gözdesi haline getiriyor.
Bu paylaşımlarından birisi 10 Kasım'da Ayasofya'da Atatürk için mevlit okutma talebi İstanbul Valiliği ve müftülük tarafından reddedilince attığı, 'Demek ki Ayasofya ibadete değil, siyasete açılmış' şeklindeki tweetiydi.
Dünkü kongrede de bu konuya da kısaca değinen BTP lideri Hüseyin Baş, 'Hâlbuki Ayasofya'da mevlit okunması en çok Atatürk'e yakışırdı. Çünkü Ayasofya Camii'nde mevlit okutma adetini başlatan da Gazi Mustafa Kemal Atatürk'tür" ifadelerini kullandı.
Zamanında ya da erken Türkiye artık seçim sathı mailine girmiş durumda. İttifaklarda saflar netleştirilmeye çalışılıyor.
19 Ekim'deki 'İş şansa bırakılmamalı' başlıklı yazımda da vurguladığım gibi, 50+1 Cumhurbaşkanı olmak için yeterli olsa da parlamenter sisteme dönüş için milletin tek umudu konumunda olan Millet İttifakı için anayasayı değiştirecek çoğunluğun TBMM'de sağlanması bir zaruret halini almıştır.
Hâlihazırda 600 milletvekili bulunan Meclis'te Anayasa değişikliğinin kabulü için 400 milletvekilinin kabul oyu gerekiyor. Değişikliğin 360 milletvekili tarafından kabul edilmesi halinde ise referanduma gidiliyor.
Bu durum Millet İttifakı'nın en az 360, referanduma gerek kalmadan parlamenter sisteme dönüş olabilmesi için ise 400 milletvekiline sahip olması gerektiğini gösteriyor.
İşte Meclis'te bu çoğunluk için 50+1 yeterli olmuyor, Millet İttifakı'nın oluşturan partilerin toplamda en az 60+1 oy alması gerekiyor.
Bence bu durum parlamenter sisteme geri dönüş vaadinde bir samimiyet testi mesabesinde.
Bu bağlamda başta BTP olmak üzere milli bakış açıları paralel, parlamenter sisteme dönüş ortak paydasın buluşabilen hiçbir parti ittifak dışında bırakılmaması gerekiyor.
Yoksa, 'biz zaten 50+1'i garanti ediyoruz' deyip, anayasa değişikliği için gerekli olan çoğunluğu sağlamak hedeflenmezse bir tek adamdan kurtulup, yeni bir tek adama mahkum olabiliriz…
- Ya Öcalan cumhurbaşkanı olursa... / 10.04.2025
- DEM Parti’ye mağdur rolü mü biçildi? / 05.11.2024
- Bin tane Öcalan’ın çağrısı terörü bitirir mi? / 29.10.2024
- Türkiye’nin refleksleri yok edildi / 24.10.2024
- Vatikan çok üzüldü… / 22.10.2024
- Bir savcı çok şeyi değiştirir / 20.10.2024
- Kaç Erdoğan var? / 19.10.2024
- Kürecik’teki üs İsrail’in hizmetinde / 18.10.2024
- Neçirvan Barzani neden geldi? / 17.10.2024