Denktaş karşıtı Annan Planı taşeronu tüm yerli-yabancı AB'ciler ve Amerikancılar KKTC'yi ahtapot gibi sarıp sarmalayıp Rumlara paketlemekle uğraşırken; Başbakan Ve Dışişleri Bakanımız kazın Brüksel ayağına bağlama çekiyorlardı, çektiler.
Bakan Abdullah Gül, "sandıktan kim, nasıl çıkarsa çıksın, Annan planı çerçevesinde KKTC işini 6 ayda bitirmek" taahhüdünü yineledi.
Başbakan Tayyip Erdoğan, Brüksel'deki Türk mahallelerinden işe başladı. Ne demedi ki?
Brüksel'deki Türk mahallesinde Cuma namazı kıldığı camiden çıkarken etrafına yanaşan gurbetçi vatandaşlarımıza ne dese beğenirsiniz:
"Türkiye, AB'ye giderek yaklaşıyor. Burada sizlere de büyük rol düşüyor. Bu süreçte topluma entegre olmanız, içinde yaşadığınız bu toplumla tam uyum içinde olmanız gerekiyor. Bırakın camii yaptırmayı, okul yaptırın..."
Sanki Türkiye'de farklı bir şey diyor.
Başbakan'ın birebir "kilise yaptırın" diyecek hali yoktu elbette konjonktür icabı... Cami kapısında ancak bu kadarı söylenir.
AB kapısı, zaten kilise kapısı değil mi?
İşin o tarafını, Heybeliada Ruhban okulunu müştemilatıyla açtırarak, her apartmanın altına gerekirse bir "kilise ev açılmasına imkan tanıyarak" AKP hükümet Türkiye'de hallediyor.
Buna rağmen AB bastırdıkça bastırıyor.
Kim ne derse desin, KKTC'yi Annan planı ile, Türkiye'yi de AB'nin komisyonlarının planları ile götürüyorlar.
Brüksel'deki AB zirvesinin sonuç bildirisine baksanıza Allah aşkına, zirve evrakına "yapısal noksanlıkları" bile sokuşturuverdiler... Adamlar, ellerinden gelse TBMM'nin koltuk renklerine kadar "iç işlerimize müdahil" oluyorlar. Kimse tınmıyor.
Bildiriyle 8-9 madde politikacılarımızın kulaklarına küpelik vazife iliştiriverdiler yine.
Yargınızın bağımsızlığı konusunu halledin.
Özellikle ifade ve din özgürlükleri alanındaki temel hakları kuvvetlendirin. (Bazılarımız, bu hakların milletimizin Müslüman büyük çoğunluğunun haklarına ilişkin olduğunu zannedebilir; öyle değil, o fasıldan değil. Bu haklar, etnik damarları kabarttıkça kabartacak ve dinsel azınlıkların haklarını çoğunluğunkinin ötesine taşıyacak türden olanlar.)
Asker-sivil ilişkilerini ve devlet yönetimindeki asker-sivil inisiyatifinin ağırlığını AB'nin istediği istikamete sokun.
Ülkenin Güneydoğusundaki şartları ve kültürel vs. hakları taleplerimize göre ayarlayın.
Makro-ekonomik dengesizliklerinizi giderin.
Yapısal bozukluklarınızı tamir edin.
Hangi çerçevede? Elbette AB'nin istediği çerçevede.
Ayrıca, Kıbrıs meselesini de Annan planı çerçevesinde halledin (paragraf 39).
Bu konuda kendinize ve "Kıbrıs Türk liderliği"ne çekidüzen verin. "Kıbrıs Türk liderliği" bizzat bildirideki tabirdir, yanlış anlamayın.
Yakında AB üyesi Kıbrıs Cumhuriyeti'ne başkaldırmış "işgalci oluşumun liderliği" olarak tanımlamalar yaparsa; şaşırmayın. Zira AKP hükümeti, Loizidou tazminatını ödeyerek bu kapıyı sonuna kadar açıverdi.
Bu olan bitenler karşısında emme-basma tulumba gibi her şeye evet demekten başka bir şey yaptık mı Brüksel'de?
Yapmadık.
Bakan Gül, sanki AB'nin tashih elemanıymış gibi bildiri metnindeki birkaç nokta ve virgülle uğraşmaya çalıştı güya. O da bir işe yaramadı.
Başbakan Brüksel'de ne demişti, "bırakın camii yaptırmayı, okul yaptırın..." Yıllarca Kıbrıs'ta da öyle yaptılar. KKTC'yi ziyaretimde, ayakta kalan camilerimiz bile toz-toprak içindeydi. Nitekim, yolu camiye uğramayan Kıbrıslı kardeşlerimizin şimdi yolunu AB'ye ve Rumların saflarına çıkardılar.
Bu AB oyunu, şartlara göre değişik versiyonlarla Avrupa'daki Türk mahallelerinde, KKTC'de ve Türkiye'de sahneleniyor.
Göz yanılgısına uğramayın; Annancılar ile AB'ciler aynı takım, aynı adamlar, aynı taşeronlar. KKTC'ki Annancılar ile Türkiye'deki Annancılar aynı elemanlar; hepsi AB'ciler. Ortak kimlikleri AB'cilik. Ürkütmeyelim diye hatırı sayılır biçimde de Amerikancılık.
Sadece KKTC'de ve Türkiye'de giydikleri iş elbiseleri farklı.
Türkiye'yi KKTC'ye, KKTC'yi de Gürcistan'a çevirmeye çalışıyorlar. Gürcistan, yani diğer adıyla Yugoslavyalaştırılma masasına konmuş ülke. Türkiye'nin akıbeti de KKTC'nin akıbetine benzetilmeye çalışılıyor. Arada fark yok.
Cami kapısı ile AB kapısı arasında iki arada bir derede kalanlar, KKTC'yi de, Türkiye'yi de harcamaya devam ediyorlar.
Bunları fark etmek için, Annan planı ile KKTC'nin, AB planı ile de Türkiye'nin elimizden çıkması mı gerekiyor?
Bunun adı tarihten silinmektir. O halde vakit, oyunu fark ederek gayret etme zamanıdır.
Bakan Abdullah Gül, "sandıktan kim, nasıl çıkarsa çıksın, Annan planı çerçevesinde KKTC işini 6 ayda bitirmek" taahhüdünü yineledi.
Başbakan Tayyip Erdoğan, Brüksel'deki Türk mahallelerinden işe başladı. Ne demedi ki?
Brüksel'deki Türk mahallesinde Cuma namazı kıldığı camiden çıkarken etrafına yanaşan gurbetçi vatandaşlarımıza ne dese beğenirsiniz:
"Türkiye, AB'ye giderek yaklaşıyor. Burada sizlere de büyük rol düşüyor. Bu süreçte topluma entegre olmanız, içinde yaşadığınız bu toplumla tam uyum içinde olmanız gerekiyor. Bırakın camii yaptırmayı, okul yaptırın..."
Sanki Türkiye'de farklı bir şey diyor.
Başbakan'ın birebir "kilise yaptırın" diyecek hali yoktu elbette konjonktür icabı... Cami kapısında ancak bu kadarı söylenir.
AB kapısı, zaten kilise kapısı değil mi?
İşin o tarafını, Heybeliada Ruhban okulunu müştemilatıyla açtırarak, her apartmanın altına gerekirse bir "kilise ev açılmasına imkan tanıyarak" AKP hükümet Türkiye'de hallediyor.
Buna rağmen AB bastırdıkça bastırıyor.
Kim ne derse desin, KKTC'yi Annan planı ile, Türkiye'yi de AB'nin komisyonlarının planları ile götürüyorlar.
Brüksel'deki AB zirvesinin sonuç bildirisine baksanıza Allah aşkına, zirve evrakına "yapısal noksanlıkları" bile sokuşturuverdiler... Adamlar, ellerinden gelse TBMM'nin koltuk renklerine kadar "iç işlerimize müdahil" oluyorlar. Kimse tınmıyor.
Bildiriyle 8-9 madde politikacılarımızın kulaklarına küpelik vazife iliştiriverdiler yine.
Yargınızın bağımsızlığı konusunu halledin.
Özellikle ifade ve din özgürlükleri alanındaki temel hakları kuvvetlendirin. (Bazılarımız, bu hakların milletimizin Müslüman büyük çoğunluğunun haklarına ilişkin olduğunu zannedebilir; öyle değil, o fasıldan değil. Bu haklar, etnik damarları kabarttıkça kabartacak ve dinsel azınlıkların haklarını çoğunluğunkinin ötesine taşıyacak türden olanlar.)
Asker-sivil ilişkilerini ve devlet yönetimindeki asker-sivil inisiyatifinin ağırlığını AB'nin istediği istikamete sokun.
Ülkenin Güneydoğusundaki şartları ve kültürel vs. hakları taleplerimize göre ayarlayın.
Makro-ekonomik dengesizliklerinizi giderin.
Yapısal bozukluklarınızı tamir edin.
Hangi çerçevede? Elbette AB'nin istediği çerçevede.
Ayrıca, Kıbrıs meselesini de Annan planı çerçevesinde halledin (paragraf 39).
Bu konuda kendinize ve "Kıbrıs Türk liderliği"ne çekidüzen verin. "Kıbrıs Türk liderliği" bizzat bildirideki tabirdir, yanlış anlamayın.
Yakında AB üyesi Kıbrıs Cumhuriyeti'ne başkaldırmış "işgalci oluşumun liderliği" olarak tanımlamalar yaparsa; şaşırmayın. Zira AKP hükümeti, Loizidou tazminatını ödeyerek bu kapıyı sonuna kadar açıverdi.
Bu olan bitenler karşısında emme-basma tulumba gibi her şeye evet demekten başka bir şey yaptık mı Brüksel'de?
Yapmadık.
Bakan Gül, sanki AB'nin tashih elemanıymış gibi bildiri metnindeki birkaç nokta ve virgülle uğraşmaya çalıştı güya. O da bir işe yaramadı.
Başbakan Brüksel'de ne demişti, "bırakın camii yaptırmayı, okul yaptırın..." Yıllarca Kıbrıs'ta da öyle yaptılar. KKTC'yi ziyaretimde, ayakta kalan camilerimiz bile toz-toprak içindeydi. Nitekim, yolu camiye uğramayan Kıbrıslı kardeşlerimizin şimdi yolunu AB'ye ve Rumların saflarına çıkardılar.
Bu AB oyunu, şartlara göre değişik versiyonlarla Avrupa'daki Türk mahallelerinde, KKTC'de ve Türkiye'de sahneleniyor.
Göz yanılgısına uğramayın; Annancılar ile AB'ciler aynı takım, aynı adamlar, aynı taşeronlar. KKTC'ki Annancılar ile Türkiye'deki Annancılar aynı elemanlar; hepsi AB'ciler. Ortak kimlikleri AB'cilik. Ürkütmeyelim diye hatırı sayılır biçimde de Amerikancılık.
Sadece KKTC'de ve Türkiye'de giydikleri iş elbiseleri farklı.
Türkiye'yi KKTC'ye, KKTC'yi de Gürcistan'a çevirmeye çalışıyorlar. Gürcistan, yani diğer adıyla Yugoslavyalaştırılma masasına konmuş ülke. Türkiye'nin akıbeti de KKTC'nin akıbetine benzetilmeye çalışılıyor. Arada fark yok.
Cami kapısı ile AB kapısı arasında iki arada bir derede kalanlar, KKTC'yi de, Türkiye'yi de harcamaya devam ediyorlar.
Bunları fark etmek için, Annan planı ile KKTC'nin, AB planı ile de Türkiye'nin elimizden çıkması mı gerekiyor?
Bunun adı tarihten silinmektir. O halde vakit, oyunu fark ederek gayret etme zamanıdır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019