Bugün kullandığımız bilgisayarların atası kabul edilen alet halen ilkokullarda, okuma yazmayı yeni öğrenen çocuklar için kullanılmaktadır. Bu alet, hepimizin de bir zamanlar kullandığı basit hesaplama yapan oyuncak görünümlü 'abaküs'tür.
Abaküs'ün icadından yüzlerce yıl geçtikten sonra insanoğlu ancak elektronik cihazları geliştirmeye başlamıştır.
Derslerde ilk üretilen bilgisayarla ilgili bilgiler verirken, ne kadar yer kapladığını anlatabilmek için genellikle bulunduğumuz sınıfı örnek verir ve 'bu oda kadar bir yer kaplıyordu' diye anlatırdık. Gerçekten de ilk bilgisayar diye adlandırılan ve 1946 yılında üretilen cihazın adı ENIAC'tı. 167 metrekare yer kaplayan bu cihaz 30 ton ağırlığındaydı.
Odalara sığmayan, bugünkü teknolojiye göre çok basit hesaplamalar yapabilen ilk bilgisayarın üzerinden yalnızca 50-60 yıl gibi kısa bir süre geçmesine rağmen gelinen noktada artık hayıtımızı yönlendiren, bizi kendisine esir eden bir teknolojiye dönüştü.
Teknolojinin baş döndürücü bir hızla gelişimi ile birlikte bilgisayarlar o kadar küçüldü ki, kolumuzdaki saat, elimizdeki kalem haline dönüştü. Bir de buna 'internet' dediğimiz faktör eklendi. Önceleri herkesin ulaşamadığı bu alan, laptoplar, tabletler ve çok küçük yaşlardaki çocukların bile elinde bulunan telefonlar hayatımızda büyük bir yer tutmaya başladı.
Ve 'Sosyal Medya' denilen bir alan oluştu. Hayatımızı yönlendirmeye başladı.
Başı sonu belli olmayan sosyal medya denilen 'sanal' ortam kontrolü son derece zor olduğu için, klavyeyi eline alan, telefonun tuşlarına dokunan sahte kahramanlarla doldu.
Teknoloji insanlık adına kullanılırsa çok faydalıdır. Sosyal medya faktörü de öyledir. Nitekim zaman zaman az da olsa çeşitli konularda sosyal medyada yükselen sesler sayesinde olumlu sonuçlar alınıyor.
Ancak ne yazık ki çoğunlukla bir takım insanlar bu ortamı kötü niyetlerini yaymak ve içlerindeki pisliği kusmak için kullanıyorlar. Onlar, kuyuya bir taş atıyorlar. Artık ne kadar insan çıkarmaya çalışırsa, mesele o kadar büyüyor ve zarar veriyor.
Geçtiğimiz günlerde twitter'da yine böyle bir başlık vardı. Gündemde ilk sıralara kadar çıkmış ve insanlar bu başlık altında kamplaşıyordu. Bir takıp fitne ehli 'Atatürk'ü sevmemek' diye başlık açmış, ne kadar iftira ve yalan varsa yazıp duruyorlardı. Ertesi gün ise yeni bir başlık eklediler; '5816 sayılı kanun kalksın' diye… Bu kanun Atatürk'ü koruma konunu olarak bildiğimiz ama önüne gelen herkesin saldırıp Atatürk'e hakaret ettiği bir ortamda pek te kullanılmayan bir kanun…
Utanmadan, sıkılmadan böyle başlıklar açılıp yayılabiliyor. Ortam 'sanal' olunca birileri sıtkını sıyırmış olarak, vahşice saldıran hayvanlar gibi kinlerini rahatlıkla kusuyorlar. Tabii sosyal medya sanal ama sanmayın ki bu kurguyu yapanlar da sanal…
Hayır, onlar hiç te öyle değil. Onlar bu boş alanı hastalıklı fikirleriyle bilerek ve isteyerek zehirliyorlar. Bunlara insanlarımızın dikkat etmesi, sosyal medyada yazdıklarına, paylaştıklarına özen göstermesi ve birilerinin oyununa gelmemesi lazım…
- Atatürk olmasaydı! / 22.09.2023
- Dikkat! Konu Anayasa / 15.09.2023
- Sohbet ‘spaces’ odası izlenimleri / 08.09.2023
- Hatırlıyor musunuz? / 01.09.2023
- Haydar Baş olmak / 14.04.2023
- Kitap, ama hangi kitap? / 15.01.2022
- Bırakın gençler konuşsun… / 08.01.2022
- Gözlerdeki ışıltı / 01.01.2022
- Eserinizle gurur duyabiliyor musunuz? / 29.11.2021