AB üyeliği için bastıran Türk sanayi ve iş çevreleriyle ilgili bir değerlendirmede bulunur musunuz?Yavi- 70 yıl boyunca içerden kolaycılık, dışardan pazar egemenliği ve siyasal dayatmalarla Türk sanayii özgün marka yaratamamıştır. Know-how ve lisans anlaşmalarıyla kontrollü, sınırlı, eski teknoloji ve girdileriyle büyük oranda dışa bağımlıdır. Fasoncu yapısıyla ihracatta ve küresel rekabetteki yeri risklidir. Türk sanayi ve iş çevreleri, hem AB'yi hem de Türkiye pazarını kendi çıkarları açısından kullandılar. AB'ye iki yönden bakmak gerekiyordu. Türk toplumuna hep Türkiye yönünden baktırdılar. Avrupa Birliği yönünden bakıldığında pek çok konuda açık sözlü olmalarına rağmen, göstermek istemedikleri zayıflıkları da vardı. Bu nedenle Türk toplumu duruş belirleyemedi. İşlerine gelmediğinde itiraz ettikleri gümrük birliğini, koşullar kendileri için uygun olduğunda bir başarı olarak sundular. Türk tarımının ve kalkınmasının belkemiğini kıran tek yanlı bir dayatma olduğunu halka anlatmadılar. Oysa AB'nin örneğin çerçeve anlaşmaları ile çok yararlı fonları olduğu KOBİ'lere anlatılmadı. (Ne aday ne de gümrük birliği üyesiolmayan İsrail bile bu fonları yıllardır kullanıyor.)Aşağıda Türkiye'nin Avrupa Birliği konusundaki çabalarını desteklemek üzere 9 Aralık 2002'de Financial Times gazetesine ilan veren YASED üyesi 31 katılımcıya bakarak Türk sanayiinin ne oranda özgün olduğunu değerlendiriniz.Duyuruya katılan üyeler: "Arçelik LG, Belde Yamaha, Birleşik Oksijen Sanayi, BNP Ak Dresdner Bank, BP, Conrad, Denton Wilde Sapte, Eczacıbaşı-Georgia Pacific, Festo, Ford Otosan, Glaxosmithkline, Lafarge, Mc Donald's, Mercedes Benz, Merck Sharp&Dohme, Özmaya, Roche, Pharmacia, Procter and Gamble, Pfizer, Saray Bisküvi, Siemens San. ve Tic. AŞ, Siemens Business Service, Tetrapak, TNT, Toyota, Tuborg-Carlsberg, Turkcell, Ülker Gıda, Volkswagen, Xerox."