ABD ölüm döşeğinde

Sömürücülerin yardımları, tuzak üstüne konulan yeme benzer. Asıl amaç, sömürülecek ülkeleri tuzağa düşürmektir. Başta ABD olmak üzere, bütün sömürücülerin taktiği budur. ABD'nin, o meşhur Marshall yardımları da aynı amaçla yapılmıştı. ABD yetkilileri, kendi halkına bu yardımları, yardım alanları etki altına almak ve kontrol etmek için yaptıklarını ifade ediyorlardı. Ancak, yardım alan ülkelerde durum çok farklı idi. O ülkelerin yöneticileri, ABD'yi ve yardımları yere göğe sığdıramıyordu. Meselâ Türkiye'de, Amerikan yardımları üzerine CHP Bursa milletvekili Muhittin Baha Pars, TBMM kürsüsünde şu ibretlik sözleri iftiharla söylemişti: "Bu ses, nihayet Amerika'dan peygamber gibi temiz ve kusursuz olan büyük insanın, büyük Roosvelt'in sesi olarak ufuklarda aksetti... Bugün bu büyük milletin insanlara yaptığı yardımı hatırlayıp, teşekkür ederken, peygamber gibi temiz ve kusursuz Roosvelt'i, onun halefi olan kıymetli devlet adamı Truman'ı hürmetle selâmlarım". Meclis tutanağına göre, Roosvelt'i peygamberlik düzeyine çıkaran konuşma, milletvekillerince alkışlanmıştı. (Bkz. Çetin Yetkin, Karşıdevrim, s.335).Ne yazık ki, Marshall yardımları, Türk milletine böyle sunulmuştur. BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, bu söylenenlerin tam aksine, Marshall yardımları konusunda şunları söyler: "Marshall yardımları olarak bilinen yardımların ABD'ye hiçbir maliyeti olmadığı gibi, bu sayede kendi parasını başka ülkelerin topraklarında hakim kılmıştır. Matbaa maliyeti dışında bir maliyeti olmayan Dolarları basıp bütün dünyaya dağıtan ABD, hem siyasi hegemonyasını, hem de dünyadaki gelirleri kendisine aktaracak sistemi kurmuştur" (Bkz. Milli Ekonomi Modeli, s.270-271).Başka ülkelerden yardım esirgemediğini iddia eden ABD'nin, ülkesinde yardıma muhtaç insanlar yok mu? Bir başka deyişle, ABD, yoksulluğu ortadan kaldırmış bir ülke midir? Ne gezer. Kimilerine göre ABD, yoksulluk oranı en yüksek ülkeler arasında. Bu sebepten, ABD eski başkanlarından Lyndon Johnson, 1964  yılında "yoksulluğa savaş" ilân etmişti. Ama, aradan bunca yıl geçmesine rağmen, yoksulluk yenilmemiş, aksine daha çok artmıştır. Nihayet ABD Başkanı Ronald Reagan, 1988 yılında şu acı itirafta bulunmak zorunda kalmıştır: "ABD hükümeti, yoksulluğa savaş açtı ve yoksulluk kazandı". İşte, süper güç denilen ABD'nin durumu bu. Duke Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. David Brady, ABD hükümetinin resmi istatistikleri çarpıttığını ve yoksulluğun gerçek oranını halktan sakladığını söylüyor. Zaten ABD'nin en büyük başarısı budur. Yani kendi halkı dahil, bütün dünyayı yalan dolanla  kandırmasıdır. Öyle ki, Katrina fırtınasıyla su üstüne çıkan iç yüzünü bile gizleyebilmiş ve gündemden düşürmüştür. Halbuki başka ülkelerde böyle bir durum olsaydı, yer yerinden oynardı. Bugüne kadar ABD, "yardım ediyorum" diyerek, ülkeleri içten vuruyordu. Şimdi içten vurulan ülkeler, aynı şeyi ABD'ye yapıyorlar. Küba Devlet Başkanı Fidel Castro, ABD'deki yoksul halka kucak açtığını beyan ediyor ve göz rahatsızlıklarını tedavi ettiremeyecek kadar yoksul olan Amerikalıları ücretsiz bakım için ülkesine çağırıyor. Dahası, bu insanları Küba'ya getirmek için bir uçak gönderme teklifinde bulunuyor ve şöyle diyor: "ABD hükümeti, uçağımızın hastaları almak için Florida'ya inmesine izin mi verecek, yoksa kendi vatandaşlarının kör kalmasını mı tercih edecek, merak ediyorum". Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez de, aynı şekilde, ABD'nin önemli şehirlerindeki yoksullara yardım edeceğini açıklıyor. Anlaşılan o ki, ABD ölüm döşeğinde tehdit savuruyor. Artık birçok ülke, ABD'nin zayıf noktasını, tabiri caizse yumuşak karnını tespit etmiş durumda. Bu ülkelerden biri de İran'dır. İran, ABD'yi tam ölümcül yerinden, yani dolardan vurmaya hazırlanıyor. Basında yer alan haberlere göre İran, Mart ayından sonra petrol satışlarında Euro kullanmaya karar verdi. Bu uygulama başkaları tarafından örnek alınırsa, çok değil, bir OPEC ülkesi daha İran gibi yaparsa, bu ABD için ölüm demektir. Kendini Dolara satanlar, bugünden ağlayabilirler.