ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell geçen hafta sonunda Fox ve NBC televizyonlarına verdiği demeçlerde Saddam'ın 11 Eylül saldırılarıyla bağlantısının olmadığını itiraf etmişti.
Bu itiraflara bir yenisi daha eklendi. Powell bu sefer de Senato Hükümet İşleri Komitesi'nde yaptığı konuşmada Saddam'ın elinde kimyasal ve biyolojik kitle imha silahlarının bulunmadığını beyan etti ve ABD istihbaratının yanlış yaptığını söyledi.
Şimdi geriye dönüp bakalım.
ABD, şaibeli 11 Eylül' ü bahane ederek önce Afganistan'ı yerle bir etti ve sayısı belirlenemeyecek kadar çok masum insanı katletti.
Kana doymayan ABD, yine Eylül' ü ve kitle imha silahlarını bahane ederek -BM'nin Irak'ta kitle imha silahı yoktur raporlarına rağmen, o günlerde, istihbaratından gelen bilgileri yanlış mı doğru mu araştırmıyor- Irak'ı tamamen masum sivil halkı hedefleyerek misket bombaları ile bombaladı. Bilanço çok ağır. Tam rakamı yine verebilmek zor ama 30 bin sivil öldüğü söyleniyor.
Bu katliamla beraber, bir milletin onurunu bu ölümlerden daha fazla zedeleyen, kadın demeden, erkek demeden, hatta çocuk demeden tecavüzler yapıldı.
Kısaca on binlerce Iraklı Müslüman'ın hem kanına girildi, hem de ırzına geçildi. Tabii ki bunların içerisinde burada bulunan soydaşlarımız da var.
ABD yetkilileri şimdi ise utanmadan medya önünde "pardon, biz yanlış yapmışız. İstihbaratımız bizi yanılttı" itirafını yapıyorlar.
Bu kadar katliam ve tecavüzden sonra, bütün bu olanlara sebep olarak gösterilen unsurların yanlış olduğunun ortaya çıkması ABD'nin dünya kamuoyu önünde ciddi manada hesap vermesini gündeme getiriyor.
Şu önemle vurgulanmalıdır ki, ABD'nin yapacağı her hangi bir özür, ödeyeceği diyet veya yapacağı her hangi bir şey bu insanlık tarihinin yüz karası olan işgalin faturasını asla ödeyemez.
Bahaneleri fos çıkan ABD, şu andan itibaren derhal bu coğrafyayı terk etmelidir. Dünya kamuoyu önünde, haksız bir soykırım yaptığını itiraf ederek, Irak halkına maddi ve manevi zararlarından dolayı ciddi bir tazminat ödemelidir.
Bombalarla, silah namlularıyla getirdiği demokrasi(?) anlayışının bir ürünü olan mahalli, kukla Irak hükümetini ve yetkililerini de giderken yanında götürmelidir.
Eğer derdiniz demokrasi ise bırakın Irak halkı demokrasinin gereği olarak bunu kendi başarsın.
Buna ilaveten bütün İslam coğrafyasından da özür dilemelidir. Çünkü bahanesiz olarak on binlerce masum insanı katletme anlayışına sahip bir ülke olarak terörist ifadesi -hatta küresel terörist- en çok kendilerine yakışmaktadır.
Fakat şunu bütün dünya biliyor ki ABD için bahaneler değil, hedef önemlidir. Asıl hedef ise kod adı BOP olan Büyük İsrail Projesi yani Genişletilmiş Arzı Mev'ud projesidir.
Bu projenin gereği olarak, bir taraftan ABD bu coğrafyadaki yerli halka soykırım uygularken, diğer taraftan İsrail yayılmacı bir politikayla topraklarını genişletmektedir. BOP'un en büyük basamağı olan Kürdistan Projesi için de Türkmenler katledilmekte, yaşadıkları bölgeden göç etmeye zorlanmaktadır. Tapu ve nüfus bilgileri yok edilmektedir.
Bu bölgedeki oyunun Türkiye üzerine oynandığını unutmamalıyız ve olup bitenlere seyirci kalamayız.
Hükümetimiz "eğer Türkmenlere saldırılar durmazsa ABD ile işbirliğimizi bozarız" talihsiz açıklamasını yaparak şu ana kadar yapılan zulümlere ortak olduğunu beyan etmiştir.
Uygulanan yanlış dış politikalarla esasen her geçen gün kendi kuyumuzu kazıyoruz. AKP hükümetinin stratejik ortağı olan ABD, hem IMF ile ekonomimizi çökertirken, hem de sınırlarımıza yakın yerlerde garantörü olduğumuz soydaşlarımızı katlediyor. Nasıl stratejik ortaksa. AKP ise sadece kınıyor ve talihsiz itiraflarda bulunuyor.
Böyle onursuz politikalarla devlet yönetilmez. Geçmişte bulunduğumuz coğrafyada herkese doya doya adaleti yaşatan bir millet olarak kendimizin farkına varmalıyız. Üzerimizdeki külleri aralamalıyız.
Hem iç, hem de dış politikada onurlu ve ülkemizi bize yakışan bir noktaya getirecek Prof. Dr. Haydar Baş ve BTP kadrolarına fırsat vermenin zamanı geldi de geçiyor.
Dünya sahnesinde olmamız gereken konuma gelmediğimiz müddetçe katliamlar, zulümler devam edecektir.
Bütün dünya bizi bekliyor, ya biz neyi bekliyoruz?
Bu itiraflara bir yenisi daha eklendi. Powell bu sefer de Senato Hükümet İşleri Komitesi'nde yaptığı konuşmada Saddam'ın elinde kimyasal ve biyolojik kitle imha silahlarının bulunmadığını beyan etti ve ABD istihbaratının yanlış yaptığını söyledi.
Şimdi geriye dönüp bakalım.
ABD, şaibeli 11 Eylül' ü bahane ederek önce Afganistan'ı yerle bir etti ve sayısı belirlenemeyecek kadar çok masum insanı katletti.
Kana doymayan ABD, yine Eylül' ü ve kitle imha silahlarını bahane ederek -BM'nin Irak'ta kitle imha silahı yoktur raporlarına rağmen, o günlerde, istihbaratından gelen bilgileri yanlış mı doğru mu araştırmıyor- Irak'ı tamamen masum sivil halkı hedefleyerek misket bombaları ile bombaladı. Bilanço çok ağır. Tam rakamı yine verebilmek zor ama 30 bin sivil öldüğü söyleniyor.
Bu katliamla beraber, bir milletin onurunu bu ölümlerden daha fazla zedeleyen, kadın demeden, erkek demeden, hatta çocuk demeden tecavüzler yapıldı.
Kısaca on binlerce Iraklı Müslüman'ın hem kanına girildi, hem de ırzına geçildi. Tabii ki bunların içerisinde burada bulunan soydaşlarımız da var.
ABD yetkilileri şimdi ise utanmadan medya önünde "pardon, biz yanlış yapmışız. İstihbaratımız bizi yanılttı" itirafını yapıyorlar.
Bu kadar katliam ve tecavüzden sonra, bütün bu olanlara sebep olarak gösterilen unsurların yanlış olduğunun ortaya çıkması ABD'nin dünya kamuoyu önünde ciddi manada hesap vermesini gündeme getiriyor.
Şu önemle vurgulanmalıdır ki, ABD'nin yapacağı her hangi bir özür, ödeyeceği diyet veya yapacağı her hangi bir şey bu insanlık tarihinin yüz karası olan işgalin faturasını asla ödeyemez.
Bahaneleri fos çıkan ABD, şu andan itibaren derhal bu coğrafyayı terk etmelidir. Dünya kamuoyu önünde, haksız bir soykırım yaptığını itiraf ederek, Irak halkına maddi ve manevi zararlarından dolayı ciddi bir tazminat ödemelidir.
Bombalarla, silah namlularıyla getirdiği demokrasi(?) anlayışının bir ürünü olan mahalli, kukla Irak hükümetini ve yetkililerini de giderken yanında götürmelidir.
Eğer derdiniz demokrasi ise bırakın Irak halkı demokrasinin gereği olarak bunu kendi başarsın.
Buna ilaveten bütün İslam coğrafyasından da özür dilemelidir. Çünkü bahanesiz olarak on binlerce masum insanı katletme anlayışına sahip bir ülke olarak terörist ifadesi -hatta küresel terörist- en çok kendilerine yakışmaktadır.
Fakat şunu bütün dünya biliyor ki ABD için bahaneler değil, hedef önemlidir. Asıl hedef ise kod adı BOP olan Büyük İsrail Projesi yani Genişletilmiş Arzı Mev'ud projesidir.
Bu projenin gereği olarak, bir taraftan ABD bu coğrafyadaki yerli halka soykırım uygularken, diğer taraftan İsrail yayılmacı bir politikayla topraklarını genişletmektedir. BOP'un en büyük basamağı olan Kürdistan Projesi için de Türkmenler katledilmekte, yaşadıkları bölgeden göç etmeye zorlanmaktadır. Tapu ve nüfus bilgileri yok edilmektedir.
Bu bölgedeki oyunun Türkiye üzerine oynandığını unutmamalıyız ve olup bitenlere seyirci kalamayız.
Hükümetimiz "eğer Türkmenlere saldırılar durmazsa ABD ile işbirliğimizi bozarız" talihsiz açıklamasını yaparak şu ana kadar yapılan zulümlere ortak olduğunu beyan etmiştir.
Uygulanan yanlış dış politikalarla esasen her geçen gün kendi kuyumuzu kazıyoruz. AKP hükümetinin stratejik ortağı olan ABD, hem IMF ile ekonomimizi çökertirken, hem de sınırlarımıza yakın yerlerde garantörü olduğumuz soydaşlarımızı katlediyor. Nasıl stratejik ortaksa. AKP ise sadece kınıyor ve talihsiz itiraflarda bulunuyor.
Böyle onursuz politikalarla devlet yönetilmez. Geçmişte bulunduğumuz coğrafyada herkese doya doya adaleti yaşatan bir millet olarak kendimizin farkına varmalıyız. Üzerimizdeki külleri aralamalıyız.
Hem iç, hem de dış politikada onurlu ve ülkemizi bize yakışan bir noktaya getirecek Prof. Dr. Haydar Baş ve BTP kadrolarına fırsat vermenin zamanı geldi de geçiyor.
Dünya sahnesinde olmamız gereken konuma gelmediğimiz müddetçe katliamlar, zulümler devam edecektir.
Bütün dünya bizi bekliyor, ya biz neyi bekliyoruz?
Murat Çabas / diğer yazıları
- “Oyları böleceğiz, vatanı böldürmeyeceğiz” / 29.03.2024
- “Oyları böleceğiz, vatanı böldürmeyeceğiz” / 27.03.2024
- Seçimde tiyatrolara aldanmayın! / 26.03.2024
- Oylar bölünmezse hizmet gelmez! / 23.03.2024
- Oyları bölün ki, demokrasi açığa çıksın! / 22.03.2024
- 52’ye 48 düzeni Türkiye’ye zarar veriyor / 20.03.2024
- Churchill: Sadece Mustafa Kemal’i hesaba katmamışız / 19.03.2024
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- “Oyları böleceğiz, vatanı böldürmeyeceğiz” / 27.03.2024
- Seçimde tiyatrolara aldanmayın! / 26.03.2024
- Oylar bölünmezse hizmet gelmez! / 23.03.2024
- Oyları bölün ki, demokrasi açığa çıksın! / 22.03.2024
- 52’ye 48 düzeni Türkiye’ye zarar veriyor / 20.03.2024
- Churchill: Sadece Mustafa Kemal’i hesaba katmamışız / 19.03.2024
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024