İlim, kâmil âlimlerin ağzından öğrenilir. Âlimlerin meclislerinde hüsn-ü edeple oturunuz. Onlara itiraz etmeyiniz. Onların meclislerine, ilim ve irfanlarından yararlanmak maksadıyla gidiniz. Başka maksatlarla gitmeyiniz. Ta ki, ilimlerine siz de nail olasınız. İlim ve irfanlarının bereketi size de gelsin. Faydaları, size de şamil olsun.Ariflerin yanında, sükut ederek oturunuz. Zahidlerin yanında, onlara rağbet edip ilgi göstererek oturunuz. Arif, içinde bulunduğu her anda, Allah'a, bir önceki andan daha yakındır. Arifin, İzzet ve Celâl sahibi Rabbine karşı beslediği huşu, tevazu ve alçakgönüllülük, her gelen an yenilenir. O, gaipten değil, hâzırdan korkar. Yani onun nazarında Rabbi, her an hâzır ve nâzırdır, gaib değildir. Huşusunun artması, Rabbine olan yakınlığının artması nisbetindedir. Rabbinin huzurunda dilsizliğinin artması, O'nu müşahedesinin artması kadardır.Kim ki Aziz ve Celil olan Allah'ı tanırsa nefsinin, hevasının, tabiatının, âdetinin ve bedeninin dilleri tutulur, dilsiz olur. Buna karşılık kalbinin, özünün, halinin, makamının dilleri açılır. Onlar tutulmaz, dilsiz olmaz. Nail olduğu nimetleri açığa vurarak konuşurlar. İşte bunun içindir ki arifler, daha çok sükut ederek otururlar. Ta ki, kendilerinden faydalanılabilsin. Kalplerinden fışkıran irfan şarabından içilebilsin.Kim ki İzzet ve Celâl sahibi Allah'ı bilenlerle haşır neşir olmayı arttırırsa, o, nefsini bilir. Rabbine karşı da daha çok mütevazi olur. İşte bunun içindir ki, şöyle denir:Nefsini bilen, Rabbini bilir.Nefs, kul ile Rabbi arasında bir perdedir. Nefsini tanıyan, Allah'a da, yaratıklara da mütevazi davranır. Nefsini tanıyan, ondan sakınır. Onu tanıdığı için Allah'a şükreder. Bilir ki, Allah ona nefsini, sırf kendisinin dünya ve ahiret iyiliğini istediği için tanıtmıştır.Arifin zahiri Allah'a şükür ile, bâtını da O'na hamd ile meşguldür. Zahiri yükselmekte, bâtını toparlanmaktadır. Neşesi içindedir, kederi dışındadır. Bu, sırf halini gizlemek için böyledir. Arif, müminin aksine bir hal içindedir. Zira müminin kederi kalbinde, yani içindedir, sevinci ise yüzünde, yani dışındadır.Nefsini bilen, bütün hallerinde müminin aksi bir halde bulunur. Mümin, hal sahibidir. Hal, değişikliklere uğrar. Arif ise makam sahibidir. Makam değişikliklere uğramaz, sabittir.Allah dostlarının mecnunluğu, tabii adetleri, nefsani ve hevaî fiilleri terketmek ve şehvani, nefsani zevklere karşı koyar olmak demektir. Yoksa, aklını kaybetmiş deliler anlamında mecnunlar değillerdir.Allah'ın rahmeti üzerine olsun, Hasan Basri Hazretleri şöyle der: "Eğer siz Allah dostlarını görmüş olsaydınız, onların deli olduklarına hükmederdiniz. Onlar da sizi görmüş olsalardı, bir an bile Allah'a inanmamış olduğunuza hükmederlerdi."Bence, iyiliği emredip kötülükten sakındırma görevini yapan kişi, inzivaya çekilmiş bin abidden daha hayırlıdır. Zira abid, nefsi kendisini helâke sürüklemesin diye inzivaya çekilmiş, böylece onunla mücahedeyi, bir bakıma terketmiş demektir.