Atatürk diyor ki: "Efendiler, maddî ve özellikle manevî çöküş korku ile güçsüzlükle başlar. Güçsüz ve korkak insanlar, herhangi bir felâket karşısında, milletin de uyuşukluğa düşmesine ve çekingen bir duruma gelmesine yol açarlar.
Güçsüzlük ve kararsızlıkta o kadar ileri giderler ki, âdeta kendi kendilerine hakaret ederler. Derler ki, biz adam değiliz ve olamayız! Kendi kendimize adam olmamıza imkân yoktur. Biz, kayıtsız ve şartsız olarak varlığımızı bir yabancıya teslim edelim…"
Ne kadar da güzel söylemiş değil mi? Korku ve güçsüzlüğün nelere yol açabileceğini ne kadar güzel izah etmiş.
Bu noktada bir anımı da sizinle paylaşmak isterim.
Yıllar önce üniversite öğrencisiyken çok yakın bir arkadaşım vardı. Birkaç günlüğüne memleketine gitti. Döndüğünde bir gözü mordu ve biraz hırpalandığı her halinden belliydi. Sebebini önce söylemek istemedi, ama sıkıştırınca anlatmak zorunda kaldı. Memleketteyken, akşam saatlerinde evine doğru gittiğini, ara sokaklardan geçtiği sırada karşısına çıkan üç dört kişinin aniden kendisine saldırdığını ve dövmeye başladıklarını söyledi. Kendisine; "Sen ne yaptın peki?" diye sorduğumda verdiği cevap çok trajikomikti. "Daha çok dövmesinler diye hiçbir şey yapmadım"
Yani bu arkadaş Atatürk'ün ifadesiyle "korkak ve güçsüz" olduğunu böylece ortaya koymuştu. Bu tablo insanın onur ve haysiyetine aykırıdır. Tabi eğer varsa…
Şimdi gelelim asıl konumuza…
Malumunuz son günlerin en önemli gündemlerinden birisi ABD'nin pervasızca İran'ın en önemli komutanlarından olan Kasım Süleymani'yi bir suikast neticesinde katletmesi. Bu konu televizyon ekranlarını da, sosyal medyayı da çok meşgul ediyor. Bu da gayet normal, çünkü oldukça önemli bir mesele.
Sosyal medyanın klavye kahramanları var, hepiniz bilirsiniz. Bunlar olaylara karşı atıp tutan, kefenlerini giyip savaşa gideceğini iddia eden tipler. Oturdukları yerden kahramanlık yapan bir güruh. Bunların benzerlerini tv ekranlarında da görmek mümkün.
Konu İran ve ABD arasındaki mesele olunca, nedense bunlara aniden bir hal oldu. Korkup kuyruğunu bacakları arasına sıkıştırıp kaçan kelp gibi davranıyorlar bu günlerde.
İran'ın, ABD karşısında hiç şansı olmadığını, ABD'nin olağanüstü (!) gücü olduğunu, kimsenin onunla başa çıkmasının mümkün olmadığını söylüyor ve yazıp duruyorlar. Öyle bir noktaya geliyor ki yazdıklarıyla ABD'yi haklı görüyor, iyi ki Süleymani'yi öldürdü diyorlar. Burada yatan temel mantık, zihinlerini meşgul eden şey ise ABD'nin yenilmez bir güç olduğu kanısı.
Bunlarla birlikte bizim üzerimizde de ciddi bir algı operasyonu yapılıyor. Tabii bir insanın namaz kılarken "Allahu Ekber – Allah en büyüktür" dedikten sonra dönüp ABD'yi kimse yenemez demesi mevzuu da ayrı bir garabet. Ama bunların ne yazık ki hayat tarzı bu.
İşte bu nedenle söze Atatürk'le başladım.
Evet işte bunlar "adam değiller ve adam olamazlar", çünkü bunlar hiçbir zaman "adam" olamadılar. Her zaman korkak ve onursuz bir hayat yaşadılar. Başkalarının da kendileri gibi olmasını istediler. Onlar istiyor ki zalime, yanlış yapana kimse karşı çıkmasın, haklının yanında değil güçlünün yanında yer alınsın.
Ama unuttukları bir şey var! Onların yaptıkları ve yaşadıkları hal, Müslüman Türk insanının inancı ve tavrı değildir. Kendisine "adam"lığı yakıştıramayan bu güruh hayranı olduğu kitleye benzemiş ve onlardan olma yolunda hızla ilerlemektedir.
Ancak bizim tavrımız bellidir ve nettir. İstiklal olmadan yaşamak bize haramdır. Ve Allah'ın gücü üstüne güç yoktur.
- Atatürk olmasaydı! / 22.09.2023
- Dikkat! Konu Anayasa / 15.09.2023
- Sohbet ‘spaces’ odası izlenimleri / 08.09.2023
- Hatırlıyor musunuz? / 01.09.2023
- Haydar Baş olmak / 14.04.2023
- Kitap, ama hangi kitap? / 15.01.2022
- Bırakın gençler konuşsun… / 08.01.2022
- Gözlerdeki ışıltı / 01.01.2022
- Eserinizle gurur duyabiliyor musunuz? / 29.11.2021