Ahmet Kayhan Hoca: Atatürk evliyadır
3 Ağustos 1998’de vefat eden Malatyalı kanaat önderlerinden ve özellikle Ankara’da bürokrat ve siyasî çevrenin manen rağbet ettiği Ahmet Kayhan Hoca’nın, Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili yaptığı tespit oldukça önemlidir
27.06.2025 00:17:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





3 Ağustos 1998'de vefat eden Malatyalı kanaat önderlerinden ve özellikle Ankara'da bürokrat ve siyasî çevrenin manen rağbet ettiği Ahmet Kayhan Hoca'nın, Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili yaptığı tespit oldukça önemlidir.
Ahmet Kayhan Hoca, Mustafa Kemal Atatürk'ü evliya olarak değerlendirip etrafında bulunan herkese bunu telkin etmiştir. Bu noktada önemli şahitlerden bir tanesi de sevilen bakanlarımızdan Namık Kemal Zeybek'tir. Sayın Namık Kemal Zeybek, "evliya" olarak gördüğü Ahmet Kayhan Hoca'dan duyduğu bu şehadeti şöyle anlatır:
"Gerçekte Atatürk'ün evliyalığı benim aklıma gelmezdi. Ama birçok kimse gibi benim de evliyadan olduğuna inandığım Hacı Ahmet Kayhan Dede bu sözü söylemişti.
Demişti ki: 'Atatürk evliyadır ama Atatürk'ü iyi tanı, Nutuk'u bir daha oku ve evliyalığın ne olduğunu da iyi anla.'
Evliyaları sadece sünnet sandıkları, kocaman sakal ve sarıkta arayanlar elbette Atatürk'ün evliyalığını anlayamazlar.
MEVLEVİLİK HAKKINDA BEYANLARI
Gazi'nin yurt gezileri arasında Konya ziyareti önemlidir. İstanbul ve İzmir'den sonra en fazla gezi Konya'ya yapılmıştır. 13 kez gerçekleşen seyahatlerde Hz. Mevlana'nın bu şehirde bulunması da etkili olmuştur.
Atatürk, 21 Şubat 1931'de, Mevlana Türbesi'ni ziyaret etmiştir.
"Atatürk, müzede tam 3 saat kaldı. Sergilenen halıları, yazma eserleri teker teker inceledi. Özellikle 14. ve 15. yüzyıllarda Türkçe'ye çevrilmiş Kur'an yazmaları dikkatini çekmişti. 'Demek atalarımız yüzlerce yıl önce Kur'an'ı tercüme etmişler. Buna memnun oldum' dedi.
Atatürk, müze salonlarındaki incelemelerinden sonra, eski çelebi dairesi olan müdür odasına geçmiştir.
Odanın, Mevlana'nın sandukasının yer aldığı türbeye açık ni yaz penceresi kemeri üzerine yıllar önce yeşil destarlı bir Mevlevî sikkesi (Mevlevî başlığı) resmedilmiş ve sikkenin üzerine de talik yazı ile Mevlana'nın Farsça bir rubaisi yazılmıştır.
Yazı Atatürk'ün dikkatini çekmiş ve yanında bulunan Hasan Ali Yücel'e okumasını ve tercüme etmesini emretmiştir.
Hasan Ali, rubaiyi okumuş ve Türkçe'ye şöyle çevirmiştir:
'Ey keremde, yücelikte nur saçıcılıkta güneşin, ayın, yıldızların kul olduğu Sen (Allah),
Garip aşıklar Senin kapından başka bir kapıya yol bulmasınlar diye öteki bütün kapılar kapanmış, yalnız Senin kapın açık kalmıştır.'
Atatürk, tercümeyi dinledikten sonra son cümle üzerinde durmuş, şöyle demiştir:
Demek bütün kapılar kapandığı halde bu kapı açık oluyor. Doğrusu ben, 1923 yılında burayı ziyaretim sırasında bu dergâhı kapatmayalım, halkın ziyaretine açalım diye düşünmüş, bir yıl sonra tekke ve zaviyelerin kapatılması kanunu çıkar çıkmaz, İsmet Paşa'ya 'Mevlana dergâhı ve türbesini kendi eşyası ile müze haline getiriniz' demiştim.
Görüyorum ki, şu okunan şiirin hükmünü yerine getirmişim. Bakınız, ne kadar güzel bir müze oldu burası."
Yine Mevlana dergâhının müze olarak kalması konusunda Konya milletvekillerinin görüşünü almış, halkın buraya akın etmesi endişesini dile getiren Millî Eğitim Bakanı Vasıf (Çınar)'a, "İyi ya! Ben de onu istiyorum. Mevlana'yı her ziyaret edeni cehaletten kurtarır, inkılaba ve vicdan hürriyetinin safına kazanı rız. Mevlana dergâhı müze olarak derhal açılmalıdır" demiştir.
Hasan Ali Yücel'in, Maarif Vekaleti tarafından Atatürk'e terfik edilerek bir memleket seyahatine iştirak ettiği zamanlardaydı. Seyahatten dönüşte bir akşam sofrada konuşuluyordu. Hasan Ali hakkında Atatürk, "Zeki bir genç" dedi. Sofrada bulunanlardan birisi hemen atıldı: "Efendim Hasan Ali Mevlevî'dir, babası da Mevlevî'dir, kendisi de…"
Maksat, Atatürk'ün gözüne girmesi ihtimalini sofradaki bazı insanın mutad taktiği ile önlemekti fakat atılan adım menfi netice verdi.
Ata, "Bana hiç bahsetmedi" dedi. "Halbuki ben Mevlana'yı takdir ederim."
Herkesi derin bir sükut aldı. Atatürk'ün mevzuu nereye götüreceğini kestirmek güçtü.
Sonra ortaya bir mesele attı: "Mevlevilik nedir?"
Kimisi tekkelerin aleyhinde atıp tuttu, kimisi Mevlevîliğin tuhaf taraflarına ait hikayeler, hatıralar nakletti.
Nihayet birisi, "Efendim" dedi, "Mevlevilik ibadete çalgı sokarak dini gülünç eden ve Müslümanlığı dejenere eden teşebbüslerden birisidir."
Atatürk adını zikretmeyeceğim muhatabına, "Ahmak" dedi. "Aklının ermediği mevzular hakkında konuşma! Mevlana bilakis Müslümanlığı Türk ruhuna intibak ettiren büyük bir reformatördür. Müslümanlık aslında en geniş mânâsıyla müsamahalı ve modern bir dindir.
Mevleviliğe gelince; o tamamıyla Türk ananesinin Müslümanlığına nüfuz örneğidir. Mevlana, büyük bir reformatördür. Dönerek, ayakta ve hareket halinde Allah'a yaklaşma fikri, Türk dehasının en tabii ifadesidir." (Prof. Dr. Haydar Baş Hoş Geldin Atatürk eserinden)
Ahmet Kayhan Hoca, Mustafa Kemal Atatürk'ü evliya olarak değerlendirip etrafında bulunan herkese bunu telkin etmiştir. Bu noktada önemli şahitlerden bir tanesi de sevilen bakanlarımızdan Namık Kemal Zeybek'tir. Sayın Namık Kemal Zeybek, "evliya" olarak gördüğü Ahmet Kayhan Hoca'dan duyduğu bu şehadeti şöyle anlatır:
"Gerçekte Atatürk'ün evliyalığı benim aklıma gelmezdi. Ama birçok kimse gibi benim de evliyadan olduğuna inandığım Hacı Ahmet Kayhan Dede bu sözü söylemişti.
Demişti ki: 'Atatürk evliyadır ama Atatürk'ü iyi tanı, Nutuk'u bir daha oku ve evliyalığın ne olduğunu da iyi anla.'
Evliyaları sadece sünnet sandıkları, kocaman sakal ve sarıkta arayanlar elbette Atatürk'ün evliyalığını anlayamazlar.
MEVLEVİLİK HAKKINDA BEYANLARI
Gazi'nin yurt gezileri arasında Konya ziyareti önemlidir. İstanbul ve İzmir'den sonra en fazla gezi Konya'ya yapılmıştır. 13 kez gerçekleşen seyahatlerde Hz. Mevlana'nın bu şehirde bulunması da etkili olmuştur.
Atatürk, 21 Şubat 1931'de, Mevlana Türbesi'ni ziyaret etmiştir.
"Atatürk, müzede tam 3 saat kaldı. Sergilenen halıları, yazma eserleri teker teker inceledi. Özellikle 14. ve 15. yüzyıllarda Türkçe'ye çevrilmiş Kur'an yazmaları dikkatini çekmişti. 'Demek atalarımız yüzlerce yıl önce Kur'an'ı tercüme etmişler. Buna memnun oldum' dedi.
Atatürk, müze salonlarındaki incelemelerinden sonra, eski çelebi dairesi olan müdür odasına geçmiştir.
Odanın, Mevlana'nın sandukasının yer aldığı türbeye açık ni yaz penceresi kemeri üzerine yıllar önce yeşil destarlı bir Mevlevî sikkesi (Mevlevî başlığı) resmedilmiş ve sikkenin üzerine de talik yazı ile Mevlana'nın Farsça bir rubaisi yazılmıştır.
Yazı Atatürk'ün dikkatini çekmiş ve yanında bulunan Hasan Ali Yücel'e okumasını ve tercüme etmesini emretmiştir.
Hasan Ali, rubaiyi okumuş ve Türkçe'ye şöyle çevirmiştir:
'Ey keremde, yücelikte nur saçıcılıkta güneşin, ayın, yıldızların kul olduğu Sen (Allah),
Garip aşıklar Senin kapından başka bir kapıya yol bulmasınlar diye öteki bütün kapılar kapanmış, yalnız Senin kapın açık kalmıştır.'
Atatürk, tercümeyi dinledikten sonra son cümle üzerinde durmuş, şöyle demiştir:
Demek bütün kapılar kapandığı halde bu kapı açık oluyor. Doğrusu ben, 1923 yılında burayı ziyaretim sırasında bu dergâhı kapatmayalım, halkın ziyaretine açalım diye düşünmüş, bir yıl sonra tekke ve zaviyelerin kapatılması kanunu çıkar çıkmaz, İsmet Paşa'ya 'Mevlana dergâhı ve türbesini kendi eşyası ile müze haline getiriniz' demiştim.
Görüyorum ki, şu okunan şiirin hükmünü yerine getirmişim. Bakınız, ne kadar güzel bir müze oldu burası."
Yine Mevlana dergâhının müze olarak kalması konusunda Konya milletvekillerinin görüşünü almış, halkın buraya akın etmesi endişesini dile getiren Millî Eğitim Bakanı Vasıf (Çınar)'a, "İyi ya! Ben de onu istiyorum. Mevlana'yı her ziyaret edeni cehaletten kurtarır, inkılaba ve vicdan hürriyetinin safına kazanı rız. Mevlana dergâhı müze olarak derhal açılmalıdır" demiştir.
Hasan Ali Yücel'in, Maarif Vekaleti tarafından Atatürk'e terfik edilerek bir memleket seyahatine iştirak ettiği zamanlardaydı. Seyahatten dönüşte bir akşam sofrada konuşuluyordu. Hasan Ali hakkında Atatürk, "Zeki bir genç" dedi. Sofrada bulunanlardan birisi hemen atıldı: "Efendim Hasan Ali Mevlevî'dir, babası da Mevlevî'dir, kendisi de…"
Maksat, Atatürk'ün gözüne girmesi ihtimalini sofradaki bazı insanın mutad taktiği ile önlemekti fakat atılan adım menfi netice verdi.
Ata, "Bana hiç bahsetmedi" dedi. "Halbuki ben Mevlana'yı takdir ederim."
Herkesi derin bir sükut aldı. Atatürk'ün mevzuu nereye götüreceğini kestirmek güçtü.
Sonra ortaya bir mesele attı: "Mevlevilik nedir?"
Kimisi tekkelerin aleyhinde atıp tuttu, kimisi Mevlevîliğin tuhaf taraflarına ait hikayeler, hatıralar nakletti.
Nihayet birisi, "Efendim" dedi, "Mevlevilik ibadete çalgı sokarak dini gülünç eden ve Müslümanlığı dejenere eden teşebbüslerden birisidir."
Atatürk adını zikretmeyeceğim muhatabına, "Ahmak" dedi. "Aklının ermediği mevzular hakkında konuşma! Mevlana bilakis Müslümanlığı Türk ruhuna intibak ettiren büyük bir reformatördür. Müslümanlık aslında en geniş mânâsıyla müsamahalı ve modern bir dindir.
Mevleviliğe gelince; o tamamıyla Türk ananesinin Müslümanlığına nüfuz örneğidir. Mevlana, büyük bir reformatördür. Dönerek, ayakta ve hareket halinde Allah'a yaklaşma fikri, Türk dehasının en tabii ifadesidir." (Prof. Dr. Haydar Baş Hoş Geldin Atatürk eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.