Zannedersem dünyadaki en güzel duygu aidiyet duygusudur.
Sevmek ve sevilmenin finali olan bu duygu ile birey ailesine, toplumuna, kültürüne ve vatanına bağlanır. Ahlak, sanat, zanaat, kültür ve uygarlıklar aidiyet duygusu ile bezenen bireylerin ve toplumların var ettiği değer ve oluşumlardır. Aidiyet duygusunun mahrumiyeti beraberinde birçok mahkûmiyeti getirir. Yalnızlık, maddi ve manevi yoksulluk, cehalet, ilgisizlik, sonunda intiharların yaşandığı bencil ve materyalist bir yaşam.
Aidiyet duygusu bireyi topluma, toplumu ise bireye karşı sorumlu kılar. Her iki tarafa da görev ve sorumluluklar yükler. Bu görev ve sorumluluklara da ahlaki, dini ve milli değerler renk katar.
Aidiyet duygusu ile anne, baba, evlat, dede, nine, amca, hala, dayı, teyze, komşu gibi kimlikler kazanan bireyler tarih, kültür ve inanç ölçüleri ile birlik ve beraberliğin hamurunu yoğururlar.
Aidiyet duygusunun içerisinde helal-haram, hak-batıl ölçülerinin mana ve hikmeti ortaya çıkar.
Aidiyet duygusunun var olduğu ailede, mahallede, şehirde, millette ve devlette; yalan, hırsızlık, fuhuş, cinayet, dolandırıcılık gibi beşerî hastalıklar asla bulunmaz. Bu beşerî hastalıklardan temizlenenlerin ayrıca fiziki bir şifa da bulacakları muhakkaktır.
Aidiyet duygusu gerek sosyal gerekse iktisadi kültürün de varlık sebebidir. Bu duygu ile çocuklar ustalara çırak olarak emanet edilir. Usta bu duygu ile o çırağın hamurunu yoğurur. Bu duygu ile yetişen hakimler adaletli, öğretmenler alim, doktor şifa ehli, toprak bereketli olur. Kısaca kişi liyakat ve asalet sahibi olur.
Unutmayalım!
Toplum olmak ile topluluk ya da kitle veya sürü olmak çok farklı şeylerdir. Toplumu ahlaklı, eğitimli, ne yaptığını bilen kısaca aidiyet sahibi bireyler oluşturur. Toplumlar için birlikte oluşun bir amacı vardır.
Aidiyet duygusu fertleri ortak bir kültür ve ortak bir gaye etrafında bir araya toplar. Bu duygudan mahrum olanların birliğinden asla söz edilemeyeceği gibi o insanların bir araya gelmesi kerhen, zorlama ya da tesadüfler iledir.
Aidiyet duygusu ile toplum, her şeyden evvel kendi kültürüne ve oluşturduğu değerlere sahip çıkar. Aidiyet duygusundan mahrum topluluklar için korunacak bir değer ya da kültür yoktur.
Bugün Türkiye toplumu Türk Milletinin 5 bin seneden beri oluşturduğu değerleri ve kültürü harcamakta müflis babanın hovarda oğlu misali yarış halindedir. Oysa bu değerler pek çok badirelerin birlikte atlatılması ya da yaşanması ile ortaya çıkmış, ulus bütünlüğü ve kültürü ile oluşturulmuş gerçeklerdir.
O halde farkında olalım, farkındalık yaratalım.
Ecdadımız, tarih boyu gerek kültürüne gerekse inancına, kitaplardan okuyarak veya yazarak değil sadece yaşayarak sahip çıktı!
Bir yaşam tarzı olan bu değerler insanlar için önce ihtiyaç sonra da yaşam tarzı haline geldi. O halde bizlerin ihtiyaçları onlarınkinden farklı mı? Yeme, içme, barınma ve giyinme gibi ihtiyaçlarımızı giderme hallerinde yanlış tercihler yapıyoruz. Sonra da faturayı kültür, tarih ve inancımız ödüyor!
Uyanalım! Yapılan ikazlara kulak verelim, biz de ikaz edelim!
O halde aidiyetimizi, kendimizi ait ettiğimiz değerleri tekrar tekrar gözden geçirelim.
- Davet / 03.06.2024
- Algı yönetimi / 04.05.2023
- Küçülen insanı yüceltmek! / 09.04.2022
- Empati / 07.04.2022
- ‘Baba’ devlet! / 05.04.2022
- Her doğum bir tecellidir! / 01.04.2022
- Sözüm esnaf kesimine! / 28.01.2022
- İlm-i siyaset’te laiklik! / 18.09.2021
- Özgürlük mü esaret mi? / 11.09.2021