Son bir haftadır, tabir yerindeyse tam bir "bilgi bombardımanı" yaşıyoruz. Yaşanan yoğun gündemle doğru orantılı olarak her kanaldan farklı farklı bilgiler akıyor. Böyle zamanlarda bu bilgileri gözden kaçırmamak ve hepsini ortak bir potada toplayarak sakin kafayla değerlendirmekte fayda var. Çünkü bilgilerin akış hızı ve yoğunluğu birçok önemli noktanın gözden kaçmasına neden olabiliyor. ABD Dışişleri Bakanı Rice'ın Ankara'da bulunduğu saatlerde, Irak'ın kuzeyinde Türk askerinin "sınırötesi" operasyon yaptığı haberleri, hem de Irak cephesinden gelmeye başladı. Irak, Türkiye'nin Irak sınırını ihlal ettiği yönünde kendince "nota" veriyordu. Bunu sürpriz bir gelişme olarak değerlendiremeyiz, çünkü Türk askerinin sıfır noktasına ciddi miktarda asker yığması boşuna değil. Fakat bunun tam da Rice'ın Ankara'da kritik görüşmeler yaptığı saatlerde kamuoyuna duyurulması oldukça önemli. Rice'ın, Ankara ziyaretinin ardından, Dışişleri Bakanı Gül ile yan yana olmasa da, aynı gün içinde Bulgaristan'a geçeceğini beklerken, Rice ani bir kararla rotasını Irak'a çevirdi. Birçokları bunu "güvenlik gerekçesiyle" açıklamaya çalışsa da, ben bu rota değişikliğinin Ankara'da konuşulanlarla bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Peki Rice Ankara'da ne verdi ve karşılığında ne aldı? Çünkü Rice'ın ziyaretinden sonra AKP medyasında esen Atlantik rüzgarı, önemli bir alışverişin olduğunu ispat eder nitelikteydi. Bu alışverişin şifrelerini çözme noktasında, girişte bahsettiğimiz "bilgi bombardımanını" iyi okumak gerekiyor. Bu bağlamda, köşe yazılarını yaptıkları birebir görüşmelere (telefonla veya yüzyüze) dayandıran 3 yazarın yazısından bahsetmek gerekiyor. İlki AKP bülteni Yeni Şafak'ın yayın patronu Mustafa Karaalioğlu. Karaalioğlu, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile Sofya yolunda telefonla konuşmuş. Gül'e sorduğu "Rice temasları nasıl geçti" sorusuna Karaalioğlu'nun aldığı cevap gerçekten çok anlamlı: "Çok iyi, çok içerikli. Şu kadarını söyleyeyim, bazılarını çatlatacak kadar başarılı görüşmeler oldu!"İşte burada biraz durmak gerekiyor. Bazılarını çatlatacak kadar iyi bir görüşme nasıl olur ve o bazıları kimlerdir? Mesela İran, yok yok Irak, bu da olmadı, AKP muhalifleri! Kimler bunlar. Bu "başarılı görüşmelerin" İran'ı çatlatacak bir durumu sözkonusu olamaz. Çünkü İran'ın ABD ve Türkiye ile ilgili duruşu oldukça net. Irak'a gelince, Irak zaten ABD işgali altında ve kukla yönetim ABD'nin sözünden çıkmıyor. AKP muhalifleri deseniz, mümkün değil. Çünkü bu kesimin en büyük şikayeti AKP'nin ABD'nin emrinden çıkmaması ve Türkiye'nin dış politikasının tamamen ABD'ye devredilmesi. Bu bakımdan AKP ile ABD arasındaki ilişkilerin yükselmesi bu kesimi çatlatmak yerine, tezlerindeki haklılıklarını ispat eder.İkinci yazı yine Sofya yolunda Gül ile telefon görüşmesi yapan Hürriyet'in yayın patronu Ertuğrul Özkök'e ait. Özkök, telefonda Gül'e Rice ziyareti ve Türk ordusunun Kuzey Irak'a girişini sormuş. Aldığı cevap şöyle: "Orada daha önceki senelerde ne yapıyorduysak aynısı yapıyoruz? Irak kendi güvenlik güçlerini kurup orada gerekli tedbirleri alıncaya kadar biz kendi güvenlik tedbirlerimizi sürdüreceğiz."Gül, Türk ordusunun Irak topraklarına girişini bu kadar rahat savunur hale nasıl geldi dersiniz!Fazla düşünmenize fırsat vermeden üçüncü yazıyı aktararak bu soruya da cevap vermiş olalım. Başbakan Erdoğan'ın "yakın dostu" Sabah'tan Fatih Altaylı da Karanlıklar Prensi olarak anılan ve Irak operasyonunun mimarlarından olan Richard Perle ile bir kahvaltı esnasında buluşmuş. Perle, Altaylı'ya, ABD'nin PKK'ya karşı tavır almasını boş yere beklediğimizi söylemiş ve eklemiş: "Sıcak takip en doğal hakkınız. Bunu daha önce kullandınız. Irak normale dönünceye kadar gerektiğinde bu hakkı kullanabilmelisiniz." Yani Perle diyor ki, Irak topraklarına girip, PKK'yı temizleyebilirsiniz!Irak topraklarına girmemiz sadece PKK ile sınırlı kalır mı, işte orasını net olarak kestiremiyoruz. Bu sıcak takibin sonu her an Kerkük'e uzanabilir ve bir anda kendimizi Irak bataklığının tam ortasına çekilmiş bir halde bulabiliriz. Sonuç olarak Rice ziyaretinde Türkiye'ye neyin müsaadesinin verildiği aşağı yukarı anlaşılıyor. Ama "çok karanlık" ve "tehlikeli" bir bilinmeyen var: Bunun karşılığında Türkiye ne verecek ya da verdi?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012