Allah'a itaati iç elbiseniz kılın, dış elbiseniz değil
Hz. Ali bu hutbesinde Allah'ın tüm her şeyi bildiğini ifade etmekte, insanları takvaya teşvik etmekte ve İslam ile Kur'an'ın üstünlüğünü beyan etmektedir
20.06.2025 13:27:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Hz. Ali bu hutbesinde Allah'ın tüm her şeyi bildiğini ifade etmekte, insanları takvaya teşvik etmekte ve İslam ile Kur'an'ın üstünlüğünü beyan etmektedir.
"Allah, çöllerdeki vahşi hayvanların seslerini, kulların yapayalnız kuytu yerlerde yasaklanmış şeyleri nasıl işlediklerini, derin denizlerdeki balıkların çeşitlerini, kasırgalarla dalgaların çarpışmalarını bilir.
Şahadet ederim ki Muhammed, Allah'ın seçkin kulu, vahyinin ve rahmetinin elçisidir.
...Sizi ilk olarak yaratan, dönüşünüzü kendisine kılan, arzunuza kavuşmanızı kendisiyle sağlayan, kendisini amacınızın en son mercii kılan, yolunuzun hedefini kendisine yönelten ve korkunuzun sığınağı yalnızca kendisi olan Allah'a hamd olsun.
Allah'tan korkmak kalplerinizin devası, akıllarınızın körlüğünün basireti, bedenlerinizin hastalıklarının şifası, göğüslerinizin fesadının salahı, nefislerinizin kirlerinin temizleyicisi, görmeyen gözlerinizin aydınlığı, kalbinizin her korkudan güvenliği ve karanlıklarınızın ışığıdır.
Allah'a itaati iç elbiseniz kılın; dış elbiseniz değil. Ona canlarınızın ve kalplerinizin içinde yer verin, işlerinizin üzerinde bir amir, pınara vardığınızda ilk olarak içtiğiniz yudum, isteklerinize kavuşmak için bir şefaatçi, korku gününüzde bir kalkan, kabirlerinizin ortasında lamba, uzun korkularda bir sakinleştirici ve başınız sıkıntıya düştüğünde çektiğiniz bir nefes olsun.
Çünkü Allah'a itaat; etrafınızı sarmış belalardan, içine düşmüş olduğunuz korkulardan ve sizi yakıp kavuran ateşin alevlerinden sizi koruyan bir vesiledir.
Zira kim takvaya yapışırsa; bütün zorluklar yaklaşmış olsalar bile kendisinden uzaklaşır, bütün acı işler tatlılaşır, önüne yığılmış dağ gibi dalgalar aralanır, yorgunluklardan sonraki bütün zorluklar kolaylaşır, kuraklıktan sonra üzerine fazilet yağmurları yağar.
Kendisinden uzaklaşıp kaçmış olan rahmet geri gelir, Yerin dibine çekildikten sonra nimetler onun için fışkırır, azalıp kıtlaşmasından sonra üzerine şiddetli ve bol bereket yağmurları yağar.
Öğütleriyle size fayda veren, risaletiyle size öğüt veren ve nimetleriyle size ikram eden Allah'tan korkun.
Kendinizi onun ibadetine adayın ve onun huzuruna gerçek bir itaatle çıkın.
Sonra bu İslam, Allah'ın kendisi için seçtiği, inayetiyle bakıp büyüttüğü, tebliği için yarattıklarının en hayırlılarını seçtiği, direklerini sevgiyle ayakta tutup yücelttiği bir dindir.
Dinleri, onun üstünlüğü ile alçaltmış, onu yükselterek diğer şeriatları indirmiş, kerametiyle düşmanlarını hakir kılmış, yardımıyla karşı duranları dize getirmiş, sağlam esasıyla azgınlık ve sapıklık direklerini yıkmıştır. Susayan kimseyi havuzundan suya kandırır, havuzu su çekenler için doldurur.
Sonra kulpunu kopmaz bir şekilde sağlamlaştırdığından kökünün kopmasına, temelinin yıkılmasına imkan yoktur. Onun esaslar yıkılmaz, direkleri çökmez, ağacı kökten çıkarılmaz, zamanı dolmaz, hükümleri eskimez, dalları kopmaz, yolunda darlık olmaz, kolay yolunu zorluk sarmaz ve aydınlığını karanlık basmaz.
Doğruluğunda bir eğrilik olmaz, düz direği eğilmez, geniş caddelerinde kayma olmaz ve ışıklı lambaları sönmez, tatlılığında acılık bulunmaz.
Dolayısıyla İslam, Allah'ın direklerini hak üzere kurduğu, temelini sabit kıldığı dinidir. Suyu bol kaynaklan, parıl parıl parlayan ışıkları var. Dileyene yol gösteren işaretleri, susayanların suya kandırıldığı su kaynakları var.
Allah; rızasının sonsuzluğunu, direklerin en yücesini, itaatin en makbulünü bu dine bağışlamıştır. İslam Allah katında sağlam direkleri, yüce yapısı, parlayan delili, ışık saçan nuru, üstün kudret ve otoritesi, uzaktan dahi görünen işaretleri olan bir dindir.
Onunla savaşmak mümkün değildir. O halde bu dinle yüce tutun, ona uyun, hakkını eda edin, layık olduğunu yeri verin.
Sonra münezzeh olan Allah dünyanın yok olmaya yaklaştığı, ahiretin doğmak üzere olduğu bir zamanda Muhammed'i (s.a.a) hak ile gönderdi.
Dünya, aydınlıktan sonra karanlığa bürünmüş, ehline zorluk diz boyu yükselmiş, güvenliği şiddete dönmüş, viran oluşu yaklaşmış, ömrü sona ermiş, yok oluş nişaneleri aşikâr olmuştu.
Halkı ondan ümit kesmiş, yüz çevirmişti, halkası kopmak, düğümü çözülmek üzereydi. Bayrakları eskimiş, perdeleri yırtılmış, uzun sanılan ömrü kısalmıştı.
(Böyle bir zamanda) Allah, yardımcılarına şeref vermek, dostlarını yüceltmek, zamanın ehline bahara çevirmek, ümmetine şerafet vermek ve risaletini ulaştırmak üzere onu (Muhammed'i) karar kıldı.
Daha sonra, ona ışığı sönmeyen bir nur, parıltısı tükenmez bir ışık olan Kitab'ı indirdi. O (Kur'an), dibine inilmeyen bir deniz, uyanın sapmayacağı bir yol, ışığı kararmayan bir alevdir.
Delili sönmeyen Furkan, temeli yıkılmayan bir binadır. Hastalıkları iyileştirmeyeceğinden korkulmayan bir şifa, yardımcılarının bozguna uğramayacağı bir izzet, taraftarlarının zillete düşmeyecekleri haktır.
O, imanın madeni ve orta yolu, ilmin pınarları ve deryalarıdır. Adaletin bahçeleri ve havuzları, İslam'ın temel taşı ve esası, gerçeğin vadileri ve düz ovalarıdır.
Alınmakla suyu tükenmeyen bir deniz, su alanların dibine varamayacağı bir kuyudur. Kullanmakla, almakla, suyu tükenmeyen kaynaktır. Gelen yolcuların sapmayacağı menziller, seyredenlerin görmezlikten gelemeyeceği dizilmiş işaretlerdir. Kendisinden geçilmeyen tepelerdir.
Allah, Kur'an'ı âlimlerin susuzluğunu giderici, anlayış, kavrayış sahibi kalplere bahar ve salihler için bir yol kıldı.
Kullanana bir daha hastalık bulaşmayan bir ilaç, beraberinde karanlığın barınamayacağı bir nurdur. Düğümü sağlam bir ip, sağlam ve yüce bir sığınaktır. Dost edinene üstünlük, girene esenlik, uyan kimseye yol gösterendir ve mensup olan kimse için makbul özürdür.
Onunla konuşana delil, ona uyup düşmanıyla savaşana şahittir. Kendine delil kılana zaferdir. Kendisini yüklenene yüklenir, kendisiyle amel edene kılavuzluk eder. Nişane arayana nişane, sığınana kalkan olur. Dileyip belleyene bilgi, rivayet edene söz, onunla hükmedenlere doğru bir hükümdür." Nehc'ul Belaga 198 Hutbe
"Allah, çöllerdeki vahşi hayvanların seslerini, kulların yapayalnız kuytu yerlerde yasaklanmış şeyleri nasıl işlediklerini, derin denizlerdeki balıkların çeşitlerini, kasırgalarla dalgaların çarpışmalarını bilir.
Şahadet ederim ki Muhammed, Allah'ın seçkin kulu, vahyinin ve rahmetinin elçisidir.
...Sizi ilk olarak yaratan, dönüşünüzü kendisine kılan, arzunuza kavuşmanızı kendisiyle sağlayan, kendisini amacınızın en son mercii kılan, yolunuzun hedefini kendisine yönelten ve korkunuzun sığınağı yalnızca kendisi olan Allah'a hamd olsun.
Allah'tan korkmak kalplerinizin devası, akıllarınızın körlüğünün basireti, bedenlerinizin hastalıklarının şifası, göğüslerinizin fesadının salahı, nefislerinizin kirlerinin temizleyicisi, görmeyen gözlerinizin aydınlığı, kalbinizin her korkudan güvenliği ve karanlıklarınızın ışığıdır.
Allah'a itaati iç elbiseniz kılın; dış elbiseniz değil. Ona canlarınızın ve kalplerinizin içinde yer verin, işlerinizin üzerinde bir amir, pınara vardığınızda ilk olarak içtiğiniz yudum, isteklerinize kavuşmak için bir şefaatçi, korku gününüzde bir kalkan, kabirlerinizin ortasında lamba, uzun korkularda bir sakinleştirici ve başınız sıkıntıya düştüğünde çektiğiniz bir nefes olsun.
Çünkü Allah'a itaat; etrafınızı sarmış belalardan, içine düşmüş olduğunuz korkulardan ve sizi yakıp kavuran ateşin alevlerinden sizi koruyan bir vesiledir.
Zira kim takvaya yapışırsa; bütün zorluklar yaklaşmış olsalar bile kendisinden uzaklaşır, bütün acı işler tatlılaşır, önüne yığılmış dağ gibi dalgalar aralanır, yorgunluklardan sonraki bütün zorluklar kolaylaşır, kuraklıktan sonra üzerine fazilet yağmurları yağar.
Kendisinden uzaklaşıp kaçmış olan rahmet geri gelir, Yerin dibine çekildikten sonra nimetler onun için fışkırır, azalıp kıtlaşmasından sonra üzerine şiddetli ve bol bereket yağmurları yağar.
Öğütleriyle size fayda veren, risaletiyle size öğüt veren ve nimetleriyle size ikram eden Allah'tan korkun.
Kendinizi onun ibadetine adayın ve onun huzuruna gerçek bir itaatle çıkın.
Sonra bu İslam, Allah'ın kendisi için seçtiği, inayetiyle bakıp büyüttüğü, tebliği için yarattıklarının en hayırlılarını seçtiği, direklerini sevgiyle ayakta tutup yücelttiği bir dindir.
Dinleri, onun üstünlüğü ile alçaltmış, onu yükselterek diğer şeriatları indirmiş, kerametiyle düşmanlarını hakir kılmış, yardımıyla karşı duranları dize getirmiş, sağlam esasıyla azgınlık ve sapıklık direklerini yıkmıştır. Susayan kimseyi havuzundan suya kandırır, havuzu su çekenler için doldurur.
Sonra kulpunu kopmaz bir şekilde sağlamlaştırdığından kökünün kopmasına, temelinin yıkılmasına imkan yoktur. Onun esaslar yıkılmaz, direkleri çökmez, ağacı kökten çıkarılmaz, zamanı dolmaz, hükümleri eskimez, dalları kopmaz, yolunda darlık olmaz, kolay yolunu zorluk sarmaz ve aydınlığını karanlık basmaz.
Doğruluğunda bir eğrilik olmaz, düz direği eğilmez, geniş caddelerinde kayma olmaz ve ışıklı lambaları sönmez, tatlılığında acılık bulunmaz.
Dolayısıyla İslam, Allah'ın direklerini hak üzere kurduğu, temelini sabit kıldığı dinidir. Suyu bol kaynaklan, parıl parıl parlayan ışıkları var. Dileyene yol gösteren işaretleri, susayanların suya kandırıldığı su kaynakları var.
Allah; rızasının sonsuzluğunu, direklerin en yücesini, itaatin en makbulünü bu dine bağışlamıştır. İslam Allah katında sağlam direkleri, yüce yapısı, parlayan delili, ışık saçan nuru, üstün kudret ve otoritesi, uzaktan dahi görünen işaretleri olan bir dindir.
Onunla savaşmak mümkün değildir. O halde bu dinle yüce tutun, ona uyun, hakkını eda edin, layık olduğunu yeri verin.
Sonra münezzeh olan Allah dünyanın yok olmaya yaklaştığı, ahiretin doğmak üzere olduğu bir zamanda Muhammed'i (s.a.a) hak ile gönderdi.
Dünya, aydınlıktan sonra karanlığa bürünmüş, ehline zorluk diz boyu yükselmiş, güvenliği şiddete dönmüş, viran oluşu yaklaşmış, ömrü sona ermiş, yok oluş nişaneleri aşikâr olmuştu.
Halkı ondan ümit kesmiş, yüz çevirmişti, halkası kopmak, düğümü çözülmek üzereydi. Bayrakları eskimiş, perdeleri yırtılmış, uzun sanılan ömrü kısalmıştı.
(Böyle bir zamanda) Allah, yardımcılarına şeref vermek, dostlarını yüceltmek, zamanın ehline bahara çevirmek, ümmetine şerafet vermek ve risaletini ulaştırmak üzere onu (Muhammed'i) karar kıldı.
Daha sonra, ona ışığı sönmeyen bir nur, parıltısı tükenmez bir ışık olan Kitab'ı indirdi. O (Kur'an), dibine inilmeyen bir deniz, uyanın sapmayacağı bir yol, ışığı kararmayan bir alevdir.
Delili sönmeyen Furkan, temeli yıkılmayan bir binadır. Hastalıkları iyileştirmeyeceğinden korkulmayan bir şifa, yardımcılarının bozguna uğramayacağı bir izzet, taraftarlarının zillete düşmeyecekleri haktır.
O, imanın madeni ve orta yolu, ilmin pınarları ve deryalarıdır. Adaletin bahçeleri ve havuzları, İslam'ın temel taşı ve esası, gerçeğin vadileri ve düz ovalarıdır.
Alınmakla suyu tükenmeyen bir deniz, su alanların dibine varamayacağı bir kuyudur. Kullanmakla, almakla, suyu tükenmeyen kaynaktır. Gelen yolcuların sapmayacağı menziller, seyredenlerin görmezlikten gelemeyeceği dizilmiş işaretlerdir. Kendisinden geçilmeyen tepelerdir.
Allah, Kur'an'ı âlimlerin susuzluğunu giderici, anlayış, kavrayış sahibi kalplere bahar ve salihler için bir yol kıldı.
Kullanana bir daha hastalık bulaşmayan bir ilaç, beraberinde karanlığın barınamayacağı bir nurdur. Düğümü sağlam bir ip, sağlam ve yüce bir sığınaktır. Dost edinene üstünlük, girene esenlik, uyan kimseye yol gösterendir ve mensup olan kimse için makbul özürdür.
Onunla konuşana delil, ona uyup düşmanıyla savaşana şahittir. Kendine delil kılana zaferdir. Kendisini yüklenene yüklenir, kendisiyle amel edene kılavuzluk eder. Nişane arayana nişane, sığınana kalkan olur. Dileyip belleyene bilgi, rivayet edene söz, onunla hükmedenlere doğru bir hükümdür." Nehc'ul Belaga 198 Hutbe
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.