"Akrebi güzel koku ile bezeyen, onun iğnesiyle zehirlenir."Şah-ı Nakşibend
İkinci Dünya Savaşı üzerine en etkili kitap nedir diye sorulursa şüphesiz yanıtı; on dört yaşında küçük bir Yahudi kızın kaleme aldığı anıları olacak. Bu eserin kuşkusuz etkili olmasında; yaşanılanlara çocuk masumiyetiyle anlam veremeyen Anne Frank'ın savaşı ve zulmü en çıplak haliyle yaşayarak aktarmasıdır.
Yüzyılımız ise büyük utançla, insanın bütün kuvvetiyle tahripkar savaşlarla topyekün insanlığı yok etmeğe kalkışıldığına şahit oldu. Adeta bütün insanlığı yok etmek ve yeniden "yeni insanı" oluşturmak hevesiyle, "insan yaratma" işini Yaratıcıdan almak istendi. Bilimsel uğraş, teknolojik yapılaşma insan aklının Tanrı yerine konulduğunun birer ispatı gibiydiler.
Batının 20. yüzyılın başında insanlığa 1. ve 2. Dünya savaşlarıyla yaşattığı acı ve üzücü olaylar hala capcanlı hatırımızda yaşıyor. Bu çılgın savaşlar sona erdiğinde gelen barış ile aklını başına aldı derken, dünyayı daha kapsamlı ve insicamlı bir savaşın içine sokuyordu batı.
20. yüzyılı bitirdiğinde, dört bir yanımız her çeşit terör olaylarıyla, askeri baskılarla, yerel savaş ve katliamlarla, yaşanılan ekonomik felaket ve açlıkla, insan hakları ihlalleriyle kuşatılmış durumdaydık.
Hıristiyanlık Hz. İsa'nın havarilerine vaaz ettiği "...fenalığı fenalıkla karşılamayın, bir yanağınıza vurana ötekini uzatın..." düsturuna ihanet etmiştir. Bu bakımdan papazlar güruhunun barışsever ve hoşgörünün dayanağı olduklarını iddia etmeleri, Müslümanların savaş ve kılıca taptıklarını iddia etmeleri kadar yalan... Tarihe bakıldığında; en fazla kan akıtan, savaşan kavimlerin hep Batılı olduğunun görülmesi ne garip tecelli değil mi?
Bugün, Amerika'daki terörden sonra artık kesin bir şekilde, "Modern/Postmodern" dünyanın zembereği yerinden çıkmıştır. Neyin "doğru" dolayısıyla "iyi", neyin "yanlış" ve "kötü" olduğu fark edilemez duruma girmiştir. Bir an modern insan her şeyi aklı ile kurgulayıp, Karun gibi Firavun gibi kendine güvendiğinde, bastığı sağlam çelik kulelerinin, müstahkem kalelerinin yıkılarak altında can verdiğini, canlı yayında dehşet içinde gördüğünde yaşadığı şoku, binlerce yıl geçse bile belleğinde silemeyecek belki!.. Amerikan insanı, çaresizlik içinde bırakılanların, teknolojik fetişizmi terör yüzüne dönüştürdüğünde cehennemvari orta yerde kendini buluvermesinin ağır trajedisini yaşadı.
Bütün bir asrı sahte bir tehditle, hayali bir tehlikenin gölgesinde geçirten Amerika, aslında bunu yaparken "çağ"ın sahte nükleer tehdit gölgesinde; soğuk savaş tehlikesi altında, ölüm kusan insanlığı da saklamasının bugün bedelini öderken, dibe vuran "Çağdaş Tragedya" da perdesini kapatıyor...
"Fiat justitia, pereat mundus;" yani; "adalet gerçekleşsin, isterse dünya batsın!" diye haykırır çaresiz bırakılan Romalı köle... Fakat adaleti önemsemediğinden çöker koskoca Roma İmparatorluğu. Daha sonra gelecek Kral I. Ferdinand ise belki bunu görüp; "Fiat justitia, ne pereat" yani "adalet gerçekleşsin ki, dünya batmasın" dediği söylenir tarih sayfalarında...
İkinci Dünya Savaşı üzerine en etkili kitap nedir diye sorulursa şüphesiz yanıtı; on dört yaşında küçük bir Yahudi kızın kaleme aldığı anıları olacak. Bu eserin kuşkusuz etkili olmasında; yaşanılanlara çocuk masumiyetiyle anlam veremeyen Anne Frank'ın savaşı ve zulmü en çıplak haliyle yaşayarak aktarmasıdır.
Yüzyılımız ise büyük utançla, insanın bütün kuvvetiyle tahripkar savaşlarla topyekün insanlığı yok etmeğe kalkışıldığına şahit oldu. Adeta bütün insanlığı yok etmek ve yeniden "yeni insanı" oluşturmak hevesiyle, "insan yaratma" işini Yaratıcıdan almak istendi. Bilimsel uğraş, teknolojik yapılaşma insan aklının Tanrı yerine konulduğunun birer ispatı gibiydiler.
Batının 20. yüzyılın başında insanlığa 1. ve 2. Dünya savaşlarıyla yaşattığı acı ve üzücü olaylar hala capcanlı hatırımızda yaşıyor. Bu çılgın savaşlar sona erdiğinde gelen barış ile aklını başına aldı derken, dünyayı daha kapsamlı ve insicamlı bir savaşın içine sokuyordu batı.
20. yüzyılı bitirdiğinde, dört bir yanımız her çeşit terör olaylarıyla, askeri baskılarla, yerel savaş ve katliamlarla, yaşanılan ekonomik felaket ve açlıkla, insan hakları ihlalleriyle kuşatılmış durumdaydık.
Hıristiyanlık Hz. İsa'nın havarilerine vaaz ettiği "...fenalığı fenalıkla karşılamayın, bir yanağınıza vurana ötekini uzatın..." düsturuna ihanet etmiştir. Bu bakımdan papazlar güruhunun barışsever ve hoşgörünün dayanağı olduklarını iddia etmeleri, Müslümanların savaş ve kılıca taptıklarını iddia etmeleri kadar yalan... Tarihe bakıldığında; en fazla kan akıtan, savaşan kavimlerin hep Batılı olduğunun görülmesi ne garip tecelli değil mi?
Bugün, Amerika'daki terörden sonra artık kesin bir şekilde, "Modern/Postmodern" dünyanın zembereği yerinden çıkmıştır. Neyin "doğru" dolayısıyla "iyi", neyin "yanlış" ve "kötü" olduğu fark edilemez duruma girmiştir. Bir an modern insan her şeyi aklı ile kurgulayıp, Karun gibi Firavun gibi kendine güvendiğinde, bastığı sağlam çelik kulelerinin, müstahkem kalelerinin yıkılarak altında can verdiğini, canlı yayında dehşet içinde gördüğünde yaşadığı şoku, binlerce yıl geçse bile belleğinde silemeyecek belki!.. Amerikan insanı, çaresizlik içinde bırakılanların, teknolojik fetişizmi terör yüzüne dönüştürdüğünde cehennemvari orta yerde kendini buluvermesinin ağır trajedisini yaşadı.
Bütün bir asrı sahte bir tehditle, hayali bir tehlikenin gölgesinde geçirten Amerika, aslında bunu yaparken "çağ"ın sahte nükleer tehdit gölgesinde; soğuk savaş tehlikesi altında, ölüm kusan insanlığı da saklamasının bugün bedelini öderken, dibe vuran "Çağdaş Tragedya" da perdesini kapatıyor...
"Fiat justitia, pereat mundus;" yani; "adalet gerçekleşsin, isterse dünya batsın!" diye haykırır çaresiz bırakılan Romalı köle... Fakat adaleti önemsemediğinden çöker koskoca Roma İmparatorluğu. Daha sonra gelecek Kral I. Ferdinand ise belki bunu görüp; "Fiat justitia, ne pereat" yani "adalet gerçekleşsin ki, dünya batmasın" dediği söylenir tarih sayfalarında...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Adnan Ulutaş / diğer yazıları
- Bir medeniyetin iflası nedir bilir misin? / 23.07.2002
- Demokrasi kabusu / 17.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-II / 12.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-I / 11.07.2002
- Hangi zaman? / 10.07.2002
- Hangi ruh? / 09.07.2002
- Zulmün hukuku olmaz / 03.07.2002
- Batının ahlâksız hayatı! / 25.06.2002
- Avrupalaşma ihaneti / 19.06.2002
- Alçaklığın adı hukuk oldu! / 16.05.2002
- Demokrasi kabusu / 17.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-II / 12.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-I / 11.07.2002
- Hangi zaman? / 10.07.2002
- Hangi ruh? / 09.07.2002
- Zulmün hukuku olmaz / 03.07.2002
- Batının ahlâksız hayatı! / 25.06.2002
- Avrupalaşma ihaneti / 19.06.2002
- Alçaklığın adı hukuk oldu! / 16.05.2002