Bağımsız, şerefli, asaletli bir millet ve devlet olmanın temel vasfı, istiklâlci bir ruhla hareket ederek bağımsızlığına halel getirecek en ufak bir eylem karşısında kararlı bir tepki koymaktır. Son yıllarda kendilerine Türkiye'yi yönetme ve temsil etme görevi verilenlerin Amerika ve Avrupa Birliği karşısındaki teslimiyetçi, boyun eğici, emir ve talimat alıcı, Türk milletinin nasıl yönetileceğine dair siyasî, idarî, yasal, anayasal bağlamda emperyalist Batının program dayatma tehditleri karşısında tırsıcı ve kabullenici; hatta işbirlikçi tutumu, Türk milletinin asaletini ve şahsiyetini yok saymak anlamına geliyor. Bu meseleyi mukayeseli olarak anlamak için gerçek bir devlet adamı şahsiyetine örnek olmak üzere son dönem Osmanlı büyükelçilerinden birinden söz etmek istiyorum.Polonya asıllı Alfred Rüstem Bey, uzun yıllar Dışişleri hizmetinde bulunmuş. 1912 Balkan savaşlarına er olarak katılmış. Savaştan sonra Amerika'ya Osmanlı Devleti'nin büyükelçisi olarak atanmış. O sıralarda Amerika başkanı Woodrow Wilson'dur. Amerika'da Ermeniler, Rumlar ve diğer bazı Amerikalılar, gazetelerde Türkler aleyhine yazılar yayınlar, propagandalar yaparlar. Bu yazılarda Türklerin dini ve milliyeti ile alay edilir. Ermenilerin lehine ve Türklerin aleyhine yazılar yayınlayarak, masum Ermenilerin barbar Türkler tarafından katledildiğini propaganda ederler. Rüstem Bey bu yayınlara çok sinirlenir. Kendisini Türk ve Müslüman bir milletin mensubu ve temsilcisi olarak hisseden ve bu sorumluluk bilinciyle hareket eden Rüstem Bey, Türklere hakaret eden yayınlara dayanamaz ve 8 Eylül 1914 günlü Evening Star gazetesine bir beyanat verir ve orada şunları söyler:"Ermeni ve Maruniler, hâkim ırka ve hükûmetin yüzüne karşı İngiltere, Rusya ve Fransa'nın desteğini gördüklerini açıkça söyleyerek siyasi fesatçılar gibi Osmanlı Devleti'ni zayıflatmak için birleştiler.(?) Amerika Birleşik Devletleri'nde her gün vuku bulan linçleme düşüncesi ve Filipinler'deki Water Cure denilen işkence hatıraları Türkiye'ye hücumda onu ihtiyatlı yapmalı idi. Çünkü İtalya'nın iktisadi rekabeti veyahut Filipinlilerin katledilmesi ve hatta zencilerin tecavüzü ile mukayese edilirse onun tahrik neticesinde yaptığı vahşilik hiç kalır. Zencilerin Amerika Birleşik Devletlerinin istilasını kolaylaştırmak için Japonlarla gizli anlaşmalarla birleştiği keşfolunsa onlardan kaç tanesi bu hikâyeyi anlatmak için hayatta bırakılacaktı."Rüstem Bey, 12 Eylül 1914 tarihinde de Amerika Dışişleri Bakanlığına bir muhtıra gönderir ve şöyle der:"Türkiye yıllarca Amerikan basınının sistemli hücumlarına hedef olmuştur. Bu hücumlar onun hissiyatında hiçbir esirgeme yapılmadan çok kötü bir lisanla, çok sık olarak yapılıyordu. Onun dini, milliyeti, âdetleri, geçmişi ve haline sövülmüştü. O kötülüğün mecrası gibi temsil edilmişti."Amerikalı yetkililer, Rüstem Beyin bu beyanatlarından dolayı özür dilemesini ve pişmanlığını ifade etmesini isterler. Rüstem Bey de kararlı bir ifadeyle kesinlikle pişman olmadığını ve özür dilemeyeceğini belirtir ve Amerikalı devlet yetkililerinin yüzüne katilliklerini, caniliklerini, zulümlerini, kalleşliklerini âdeta haykırır.Amerika başkanı, Rüstem Beye çok kızar ve derhal ülkeyi terk etmesini ister. Tabii Rüstem Beyin umurunda bile değildir. O, bir insan ve Müslüman Türk milletinin temsilcisi olarak görevini yapmış olmanın ruh tatmini içindedir.Rüstem Bey hikâyesi bize birkaç hususu ders veriyor:* Bir kişi, aslen Türk ve Müslüman olmamakla birlikte mensup olduğu milletin ve vatandaşı olduğu devletin haklarını cesurca savunabilir, savunmalıdır. * Türk doğulur da olunur da. Nitekim Rüstem Bey kendisini hep Türk kabul etmiş, bir Türk olarak yaşamış ve mücadele etmiştir. Nitekim Millî Mücadelede de Kuva-yı Milliye saflarında işgalci emperyalist Batılı Haçlı ordularına karşı kahramanca savaştı, kendisini Türk'ten daha çok Türk hissetti.* Şerefli, bağımsız bir devlet ve o devleti temsil konumunda olanlar ne Amerika'dan, ne şundan ne bundan korkmadan kendi namusunu, şerefini, dinî ve millî değerlerini, vatanını, devletini, egemenliğini erkekçe savunabilir.* Günümüz idarecilerinin, siyasetçilerinin Rüstem Bey'den alacakları çok ders var.(Konuyla ilgili kaynak: Mine Erol, Osmanlı İmparatorluğu'nun Amerika Büyükelçisi A. Rüstem Bey, Ankara 1973)
Prof. Dr. Nurullah Çetin / diğer yazıları
- Dayatılan kapitalist stil / 26.12.2015
- "Karıştır barıştır"a karşı "birleştir savuştur" / 30.11.2015
- Öğretmenler Günü'nü kutlamak / 26.11.2015
- İşin sırrı dengede / 20.11.2015
- IŞİD terörist peki Fransa nedir? / 18.11.2015
- Anaları ağlamasın diye Fransa'ya çözüm süreci desteği / 17.11.2015
- Bir 10 Kasım yazısı / 12.11.2015
- Ölmek ve köle olmak dışında üçüncü bir seçenek / 11.11.2015
- Türk sosyalistlerini marabalıktan kurtulmaya davet / 09.11.2015
- Yandakların istilası / 05.11.2015
- "Karıştır barıştır"a karşı "birleştir savuştur" / 30.11.2015
- Öğretmenler Günü'nü kutlamak / 26.11.2015
- İşin sırrı dengede / 20.11.2015
- IŞİD terörist peki Fransa nedir? / 18.11.2015
- Anaları ağlamasın diye Fransa'ya çözüm süreci desteği / 17.11.2015
- Bir 10 Kasım yazısı / 12.11.2015
- Ölmek ve köle olmak dışında üçüncü bir seçenek / 11.11.2015
- Türk sosyalistlerini marabalıktan kurtulmaya davet / 09.11.2015
- Yandakların istilası / 05.11.2015